Kaçırmayın derim…

Neyi diyeceksiniz? 

Göz önündekini…

Neyi peki?

Hadi biraz daha merak içre bırakayım sizi...

Belki de son defa göreceğimiz bir şeyi…

Onu kastediyorum…

Yine neyi diyeceksiniz?

Gelmesini çok arzu ettiğimiz baharı diyeyim de, sizi meraktan kurtarayım...

...

Kavuşmanın lezzeti, çektiğimiz hasret kadardır.

Kışa dayananlar ancak bahara kavuşurlar.

Kış bizde kısa sürüyor... 

Çok şükür…

Tazelenmeye, değişmeye de ihtiyacımız var.

Rabb'imiz baharı bir nimet olarak tam da vaktinde gönderiyor. 

Kış da gelse ne yapardık...

Her şeyde bir hikmet var…

Her yeni sabah bir fırsat olduğu gibi...

Her bahar da taze bir fırsattır.

...

Kış da güzel ama bahar başkadır.

Kışın yeri de, zevki de ayrıdır.

Amma bahar başkadır.

Bahar'da çok sırlar var...

Doğuş var, uyanış var...

Aksi de mümkün...

Gaflete dalıp, aldanış da var. 

Nasıl yani diyeceksiniz?

Söyleyelim hemen…

Olan biteni farketmezsek, bu bahardan da nasibimiz yok demektir.

Nedir olan biten acep?

En evvel bir ferman var...

Cenab-ı Hak’tan gelen bahar fermanı var…

O emir, o ferman gelmeden ne toprak, ne ağaç, ne yaprak sırrını açmıyor.

O ferman geldi mi de her yer donanıyor… Her yer cıvıl cıvıl...

Her yer kıpır kıpır oluyor.

Kuşlar zikirde, şimdi dallarda.

Baharın gelişine, Rabbimizin bildiği ondan başka da hiç kimsenin bilmediği bir ülkeden  vagon vagon gönderilecek olan meyvelere teşekkür nevinden şakıyorlar.

Gökyüzünün mavisi bile başkadır baharda.

Toprak, gün, ağaç, gökler ve dallar uyanışta.

Dem bu dem, an bu an, gün bu gündür.

Şimdi bahardır.

Her yer dirilişe şahitlik ediyor.

Her yer, her şey bu şahitliğe şimdi hazırdır.

Soralım peki; biz de hazır mıyız bu sırrı duymaya, bu güzelliği görüp de şahitlik etmeye.

Biz de hazır mıyız? 

Ne dersiniz?

Unutmayalım...

Kavuşmanın lezzeti, çektiğimiz hasret kadardır.

...

Sorarlar bir gün...

Ne gördün orada?

Onca bahar yaşadın şu dünyada, ne gördün oralarda anlat bakalım derlerse, biz ne deriz?

Cevabımız ne olur, hiç düşündük mü?

Bahar, büyük sorudur...

Zor sorudur…

Çınarlar saksılara sığmaz.

Zor soruların cevabı kolay olmaz.

Biraz tefekküre, biraz olsun ince ayar bakışa ihtiyaç var. 

Kalbimiz görmeli önce... 

Gözümüzden kaçanı kalp yakalar...

Kalbimiz ne kadar güçlüyse, görüşümüz de o kadar nettir, basiretlidir…

Gözümüzün gördüğünü kalbimiz, imanıyla tercüme eder. 

O zaman işte olanlar olur, açılır perdeler birer birer.

Sıradan manzaralar olmaktan çıkar göz önündekiler. 

Her şey, Rabb'imizin gözler önüne serdiği mucizeler olur birden.

Kim bu yeryüzünü böyle donatan?

Her yeri rengârenk boyayan kimdir?

Sorar insan, sormalı da…

Bizden başkası yok bu soruları soracak olan.

Soralım ki, cevabını alalım.

Mutmain olalım...

Yoksa kaç bahar geçer de, haberimiz olmaz onca olan bitenden.

Dahası bu büyük mucizeden...

Mevlânâ:

"Bin bahar görse taş yeşermez" diyor.

Bizim de içimize, semtimize uğramalı bu bahar.

O zaman daha yakından farkedeceğiz olan biteni.

Kalbimiz her acıya dayanır ama Rabbimizden uzak kalmanın acısına asla dayanamaz.

Kalbin huzuru Yaradanıyla olmaktadır.

Yoksa kış geçmez bir türlü, içimizde sürer gider. 

...

Aslında bahar en evvel içimize uğrar.

Duyar bunu her insan. 

Kalp gözü açıksa eğer duyar bunu.

Cemreler en evvel kalbimize düşer.

Çiçekler dallardan önce içimizde açar.

Onun eseri diye bildi mi insan, her şeye bakışı birden değişir, bahar bahar olmaktan çıkar.

Onun güzel isimlerinin tecelli ettiği müstesna bir sergi salonuna döner.

Bahar, dallarda çiçek çiçek yazılan bir mektup olur Yaradandan.

Her mektup okunmayı bekler.

Her bahar böyle bir mektuptur işte.

Onu tabiattan bilmez inanan insan.

Çünkü tabiat sadece bir resimdir ama ressam değildir.

Resmi ressam diye tanıtmaya çalışan ŞEYTANIN ve nefsin oyununa gelmez akıllı insan.

Eser ayrıdır, sanatkâr ayrı...

Resim ayrıdır, ressam ayrıdır…

...

Rabbim Seni tanımanın, Seni bilmenin dışındaki her şey boş.

Senden uzak tarifler boş…

Senden bahsetmeyen kitaplar bomboş.

Huzur sadece Sende ve Sana olan yakınlığımızdadır.

Biliriz ki, huzura durmayan huzur bulamaz.

Bilir, görür ve anlarız ki, yarattığın her ne var ise...

Birer mektuptur Senden...

Hele bu baharda; her biri tek tek, çiçek çiçek şahididir bu mektubun.

Bunların her bir Senin kudretinin mucizesidir. 

...

Duygularıma tercüman olacak bir söz aradım.

Bir bahar şarkısını sözleri dua olup döküldü dilimden:

 

"Bir ilkbahar sabahı, güneşle uyandın mı hiç?

Çılgın gibi koşarak, kırlara uzandın mı hiç.

Bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç.

Geçen günlere yazık, yazık etmişsin gönül sen.

Öyleyse hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen."

 

Rabbim hiç kimse sevemez bizi Senin sevdiğin kadar.

Sevdin ki, yarattın bizi.

Son peygambere (sallallahu aleyhi vesellem) son kitaba muhatap ettin.

Hangi nimete çalışarak ulaştık ki.

Hiç, hiç birine.

Bir tek nefes alamasak hayatımız biter.

Nefesi de hayatı da veren Sensin.

Bir nefes havaya muhtaç olan insan, her nefesi yaratan Allah'a daha çok muhtaçtır.

Bu bahar bunu anlayabilsek.

Gurbetten vatana, kalbimize dönsek ne kadar güzel olacak...

...

Deli dolu değil, dolu dolu yaşamaktan geçiyor bunun yolu.

Güneş bile başka ısıtıyor baharda.

Kalın elbiseleri birer birer terk ediyoruz.

İçten dışa doğru değişiyoruz yavaş yavaş...

Ayakkabılardan başlıyoruz işe…

Yerler ısınınca hayat da ısınıyor...

Hasılı…

Bahar kapımızda…

Geçen hafta tomurcuk halinde olan erik ağacım birden beyaza boyandı bu hafta…

Kupkuru dallara can verdi Rabbim.

Niyazımız odur ki;

Ey kuru dallara can veren Allah’ım bizimde duygularımıza can ver, bahar ver. Bizi de bu bahar uyandır Allah’ım.

Mahşerin provası yapılıyor her bahar.

Ölmüş ağaçlar Allah'ın bir emri ile diriliyor.

Kemik gibi kurumuş dallara can veren Allah, sizin toprağın altındaki çürümüş kemiklerinizi de mahşer sabahı böyle dirilteceğim diyor. Dersini almak isteyene net bir şekilde dersini veriyor.

...

Bahar'ın müjdesi olan cemreleri iple çekiyorduk. 

Onlar da geldi geçti...

Şimdi soralım kendimize:

İçimize düştü cemreler...

Kalbimize geldi mi bahar?