Aşılanarak mı çiplensek, aşılanmadan mı çiplensek?
Bizi kim takip edecek: İsrail, CIA, KGB, uzaylılar?
Aşının nasıl üretildiğini bilmeyen kalmadı çok şükür…
Biraz daha uğraşsak internetten bakarak evde aşı yapacak seviyeye geleceğiz neredeyse!
Daha muasır medeniyetler seviyesine gelmeyenler için hatırlatalım ki aşılar iki türlüdür:
Birinci yöntem hangi virüse etki edecek ise o virüsün gücünün zayıflatılarak vücuda enjekte edilmesi şeklindedir…
Yani yurdumun insanı hasta olmadan, virüs kapmadan gönüllü olarak vücutlarına virüsü enjekte ederler (Türkçesi çakarlar)…
Bedenin bağışıklığı sağlam mı, güçlü mü bakılmadan haydi kıvran, virüsle savaş, bağışıklığını güçlendir!
Daha sonra virüs aynı şekilde tekrar gelirse mücadele edesin diye bağışıklığımızı savaşa sokarlar…
Ta ki virüs başka bir şekilde gelene kadar…
Beden güçlü ise zaten gelen virüse karşı kendi ateşini çıkaracak, öksürtecek, titretecek ve virüsü halledecektir…
Ama aşılarla daha hasta olmadan sizi hasta ederler ki bir an önce güçlendirsin ve hastalık ağır geçmesin…
Sonra yatsıya kadar mevzusu, virüs mutasyona uğrar, yani yöntem değiştirir…
Bizim bilim adamlarımız bu sefer onu zayıflatır…
Yeni bir iğne ve sonra haydi yine savaş!
Sonra yeniden bir daha böyle birkaç ayda bir virüs!
Efendinin keyfine göre vurulup vurulup ayakta mı kalırız yoksa hayatta mı orası meçhul, iğnelenip dururuz…
Bu arada bağışıklığı güçsüz olup vurulan aşılardan ölenleri, organları hasarlananları, elden ayaktan olanları hiç hesaba katmıyorum…
Yani virüs kovalıyor biz kaçıyoruz, o kovalıyor biz kaçıyoruz…
Biz akıllı canlılarız, virüs efendi basit canlı oluyor…
Neden virüse göre biz şekil alacağımıza bize göre virüs şekil almıyor?
Yani sen kendi ordunu sağlamlaştır, düşman istediği silah ile gelsin diye bağışıklığımızı hasta olmadan neden güçlendirme yolunu gidemiyoruz?
İnsanoğlu kâinata meydan okuyacak donanımda ama ilacı bile bağışıklığını devreye sokmak için kullanıyor…
O zaman ilaç olmadan bağışıklığını devreye soksan, ikide bir de gelen giden çakmasa olmaz mı?
Aşı ile mi mikrop alsak yoksa beklesek de mi mikrop gelse…
Mademki güvenli aşının içinde ne var ne yok anlatılırsa insana, itiraz etmez vuruluruz…
Vuruluruz ama zaten aşının içeriğini açıklasalar anlayacak durumda değiliz…
Google efendiye soracağız, oralara da zaten ne duymamızı istiyorlarsa onları yazacaklar ve sonuçta biz de bu duruma razı olacağız…
Fakat bir diğer aşı türü var ki bu eski tip aşıya rahmet okutacak cinsten…
Başına (M) koymuşlar: Messenger demek firma ismi falan değil yemeyin hemen numarayı, messenger haberci demek, haberci elçi demek, elçi peygamber demek, amacı hücreyi kopyalayarak virüse hedef şaşırtmak ya da hücreye ne yapması gerektiğini söyleyerek virüse kafa tutmak…
Bunlar avam izahları, ilmi izahları da bundan aşağı değil...
İşte burada işler karışıyor çünkü tüm itiraz bugün virüs için hücreye istikamet çizen bu yöntem ile yarın virüssüz istikamet çizildiğinde karşımıza ne gelecek endişesidir…
Yani onlarca filmi millete izletip korkutmuşken, ucube mi olacağız, zombi mi, dört kollu mu, beş gözlü mü; her şey muhtemel iken insanın tedirginliği anormal mi bu tarz aşılar için?
Hadi biz cahil, bağnaz, geri, yobazız!
O çok iftihar ettiğiniz, kültürlü, çağdaş, demokrat, özgürlükçü, medeni, ileri seviye millet dediğiniz ABD ve diğer Avrupa memleketlerini görmüyor musunuz?
Yer yerinden oynuyor, milletini ikna etmek için her yolu deniyorlar…
İnsanların bir tezgâha doğru sürüklendiklerini, doktor videolarında, yazılarda, sokaklarda tüm dünyada bir şeylerin yanlış olduğunu söylüyorlar…
Kan gövdeyi götürüyor, onlara ne diyeceksiniz?
Anladınız mı?
Aşıdan “takip edilme” mevzusundan dolayı korkanlar abesle iştigal etmişler, zira adamların bilmediği bir şey yok…
Asıl dert; bu tarz DNA ve hücre müdahaleleriyle aşının senin şeklini, şemalini, kalbini, damarlarını, organlarını kontrol edip edememesi…
Bugün beyin ayarlarıyla oynadığınızda insanı katil yapabiliyorsanız, insan anne baba katili oluyorsa, canlı bomba yapılıyorsa, depremler, yağmurlar, frekansların, ilaçların, teknolojinin gücü ile yapılacakları izleyince, görünce, anlatılınca insan işkilleniyor…
Biz takip edilme paranoyası için aşıya karşı değiliz, hürriyetimiz bedenden ruha elden gitmeye doğru kaydığı için dertliyiz…
Gıdalarla, savaşlarla, ekonomik baskılarla kışkırtmalarla yapamadıklarını şimdi insanlara tek tek hüküm ederek yapma planlarının en başında ilaçlar geliyor…
Birçok insana hele ki casusluk camiası olaylarında neler yapıldığını bize azar azar izlettirdiklerini düşününce, insanı geren mevzu aynı durumda olmak sadece…
Yüzlerce denenmiş şifaları, tavsiyeleri, Kur’an’ı, sünneti bir kenara iteceğiz, onlar tavsiye edilirse bağnaz, yobaz, gerici olacaksınız, bilim yoksunu, cahil olacaksınız ama virüsleri çıkaranlara lanet okurken yine aynı adamların virüslere karşı geliştirdiği aşılar içim minnet duyalım isteyeceksiniz…
Kusura bakmayın ama asıl ahmaklığın büyüğü budur!
Hâlbuki çok basit insanı ikna etmek; doğru söz daima taraftar bulur…
Madem çok önemli bir süreç, hayat memat meselesi, virüsün her türlü değişimi, dönüşümü, mutasyonunu görüp anlayıp izah edebiliyorsunuz da “Bulduğumuz aşıların içinde de bunlar var, neticesi şunlar olabilir, artısı eksisi budur” niye diyemiyorsunuz?
“Onlarcası ölüyor, aşı zorunlu olsun, vurmak lazım, şöyle olsun, böyle olsun” diye Ali Cengiz oyunları ile bu kervanı götürmeye devam ediyorsanız, kusura bakmayın, öküz altında buzağı aramak için çok sebep var demektir…