Karada gerçekleşen depremlerin en büyüğü ülkemizi vurdu. Uzmanlar deprem şiddetinin 130 atom bombasına eş değer olduğunu söylüyorlar. 400 km çapında yıkıcı gücü hissedilen depremde 500 yıldır kırılmayan fay hattı kırıldı. Türkiye coğrafyası 3 metre kaydı. Arka arkaya iki büyük deprem şehirlerimizi yıktı. Binlerce insanımız öldü, yaralandı. Binlerce binamız yıkıldı. Devlet ve millet el birliğiyle (İngiltere büyüklüğünde) yıkılan bölgelerde gece gündüz –bir can kurtarmak- için çalışıyor. 

Türkiye tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıya kaldığımız bu günde hükümete yardımcı olması gereken muhalefetin CHP Genel Başkanı, deprem bölgesindeki illerden Hatay’a gidince yaptığı açıklamada devleti ve hükümeti suçladı. “Devletin kurumları, bürokratlar aslında çalışmak istiyorlar ama önlerine engeller konuyor. Farklı tercihler konuyor” 

“Çalışmak istiyorlar ama önlerine engeller konuyor” dediklerinden biri de sanırım CHP’li Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı. AFAD tarafından organize edilen kritik afet planlama toplantılarına katılmayan, ortadan kaybolan, telefonlara bile çıkmayan CHP’li Hatay Belediye Başkanı…

Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’ya döndüğünde tekrar açıklama yaptı. Birlik ve beraberliğin olması gereken böylesine acılı bir günde Kemal Kılıçdaroğlu ani bir refleksle:

 “Halkımızın halini yerinde gördüm. Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Bu çöküş tam da sistematik rant siyasetinin sonucudur. Erdoğan’la, sarayıyla ve rant çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağım.”  Diyerek kendisini ve partisini milletten uzaklaştırmayı seçti. Devlete ve hükümete iftira atmakta beis görmedi.  

Hükümetin tüm kadroları ve devletin tüm kurumları canla başla çalışırken devleti kötülemekten sanki zevk alıyor… Yıkıcı muhalefet bu olsa gerek. Bendenize göre Türk siyaset tarihinin en beceriksiz ve en aciz muhalefet lideri, Kemal Kılıçdaroğlu’dur. 

Buraya kadar yazdıklarımın yazı başlığıyla ilgisi olmadığının farkındayım. Takdir edersiniz ki, devlete ve millete saldırılar birçok cepheden, içeriden ve dışarıdan organize olarak geliyor.   

Depreme uyandığımız sabah saatlerinde sanal medyada birçok tarla faresi ortaya çıktı… Enkaz altında kalan çaresiz insanlara telefonla ulaşarak aldatan; alay eden ve etkileşim almak için ses kayıtlarını medyada yayınlayan ahlaksız tipler de aynı kazana su taşıyorlar.

Başka bir tarla faresi de “Deprem hattındaki şehirler AKP’ye oy verdiler. Ölenlerden sonra AKP’nin oyları azalır” diye yazdı utanmadan.

Enver Aysever, büyük yıkıma yol açan Kahramanmaraş'taki 7.7'lik depremi değerlendirirken kötücül bir yorum yaptı. İslam ülkeleri ortak paydası üzerinden depremin yıkıcı ortak sebebinin: “Siyasal İslam” olduğunu söyledi. 

Barış Yarkadaş tweet atarak: “Ne ölenlerin ismini biliyoruz ne de yaralıların. Enkaz altında kalanların sayısını hükümet değil sivil toplum kuruluşları açıklıyor. Koca bir ülke yalnız ve sahipsiz. Herkes kaderine terk edildi. Yaşadığımız için utandığımız bir dönemdeyiz” dedi. Tamamen hilaf-ı hakikat olan bu sözlerin sebebi belli… Hazımsızlık.

Yılmaz Özdil ise “ Gölcük/Düzce depremlerini yaşamış ve yerinde takip etmiş bir gazeteci olarak, ilk günün sonunda söylüyorum. Devletin müdahale refleksi ve organizasyon kabiliyeti 24 sene öncesinden çok daha geri durumda” dedi. Yeni doğanlar bilmez… O depremi biz de yaşadık. Utanmadan yalan söylüyor. 1999 depremi olduğunda Başbakan Bülent Ecevit uykusundan bile uyandırılmamıştı. İlk 24 saatte devletin hiçbir refleksi olmadı. Avrupa’dan gönderilen yardım paraları hakkında Başbakan Bülent Ecevit: “Ben o yardım paralarını memurlara maaş olarak verdim ”demişti. Utanç vericiydi. 1999 yılında devletin memuruna maaş ödeyecek parası bile yoktu. 

AKUT’çu Nasuh Mahruki, binlerce Mehmetçik deprem bölgelerinde en az sivil unsurlar kadar canla başla çalışıyorken, tüm askeri tesislerin yemekhaneleri halka açılmışken hiç utanmadan: “Asker, kurtarma çalışmalarında yok, çünkü hükümet yasayı değiştirdi” diyerek yalan söyledi. Nasuh Mahruki, Everest Dağı’na tırmanmış olsa bile, Mehmetçiğin tırnağı bile olamaz…  

Dindarlara hakaret eden muhalif Merdan Yanardağ, göçükten sağ çıkarılan afetzedeleri kurtaranların “ALLAHU EKBER“ diyerek sevinç gözyaşları dökmesinden rahatsız oldu. “Kurtarma çalışmaları sırasında “Allahu Ekber” diye slogan atmak nasıl bir zihniyettir? Bir ibadet ifadesini, bir ayeti şeriatçı eylemlerde slogan haline getirenler, bu zihniyeti kurtarma işine de taşıdılar. Pes artık. Herkes kendi sloganını mı atsın? Böyle kamu yönetimi olur mu?” dedi. 

Müslüman mahallesinde salyangoz satan zavallı… Her insan en daraldığı anda kendi inandığı değerleri zikreder. Yüzlerce ton betonun altındaki delikten hayata tutunan Müslüman insan başka ne desin? Buddha’ya, Krishna’ya mı teşekkür etsin?

*
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm Sûresi. 6/162)

Bu günler geçecek. Hayatımızı ve ölümümüzü kudret elinde tutan Allah’a yemin olsun ki; bu imtihandan güçlenerek çıkacağız. İslam mayasıyla yoğrulmuş bu azîz millet ve devleti küçük düşüremeyecek, diz çöktüremeyeceksiniz. Tam tersine hepiniz silineceksiniz…

Halkı kin ve düşmanlığa sevk edip kaos peşinde koşan kullanışlı uşakların ve bu uşakların batıdaki beyaz efendilerinin topuna birden cevap olsun. “Allahu Ekber !” 

Duydun mu Merdan?