Değerli okurlar. Yaklaşık iki aydır gündemimizde olan operasyon nihayet gerçekleşti. Son birkaç gündür Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeydik. Bendeniz de eşimin ameliyatı sebebiyle birkaç günü hastanede geçirdim. Eşim, çok şükür başarılı bir operasyon geçirdi. Bu vesileyle, ırkı, dini, meşrebi ne olursa olsun, hastane köşelerinde yatan cümle hastalara Allah’tan acil şifalar dilerim.
Ameliyat olacak her hastanın aradığı en önemli kriter, dayandığı son nokta, sanırım kalbinin teskin olmasıdır. Bu sebeple bizleri yönlendiren aile dostumuz Prof. Dr. Hasan SAĞLAM Beyefendi’ye ve eşimin ameliyatını yapan SEAH doktoru, Doç. Dr. Hilal Uslu YUVACI Hanımefendi’ye ve ekibine içtenlikle teşekkür ederim.
Ateş düştüğü yeri yakar derler ya… Kanuni Sultan Süleyman, padişah olarak iki cümleyle yaşamın hakikatini, hayatın öncelik sıralamasını iki beyitle özetlemiş: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
Dilin ve kalbin gafleti en büyük hastalık. Gündelik yaşamda çocuklar gibiyiz. Dil belasına her şeye sızlanıyoruz. Başımıza gelen en ufak bir dert bile keyfimizi kaçırıyor. Sonra da başlıyoruz şikâyet etmeye... Allah’tan gelen imtihanları, insanlara şikâyet etmek ne büyük beladır bilene…
Dilimiz, sabır ve şükür yerine şikâyet etmeye, sızlanmaya alışmış bir kere… Oysaki insanlara şikâyet etmek yerine sahip olduğumuz nimetler için Allah’a şükür etmeliydik her nefeste.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden kim huzuru yerinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında olarak güne başlarsa; sanki dünya nimetleri ona verilmiş gibidir.” (Tirmizî, Zühd, 34)
Yukarıda zikrettiğim Hadis-i Şerîf, ölümlü dünyada yaşayan bizlere uzunca bir süredir unutmakta olduğumuz bir hakikati hatırlatıyor. Yoksunluklardan şikâyet etmenin sonu yok. Elinde olmayanın peşinde koşmaktansa mevcut olan nimetlere şükreden kullardan olmak bile ne büyük nimet anlayana…
Doymayan kalbiyle dünya hırsına kapılıp gözü körleşen insanı düşündüm hastane bahçesinde beklerken… Sonra Filistin ve Gazze aklıma düştü…
Bizler, evimizde olan nimetleri beğenmezken, Gazze’deki çocuklar ve siviller İsrail’in ambargosu sebebiyle açlıktan ölmeye devam ediyor… Terörist İsrail, bombalarıyla masum Gazze halkını ölüme mahkûm ediyor… Başta Türkiye olmak üzere, birkaç istisna hariç tüm dünyanın siyasi liderleri sadece seyrediyor bu müthiş insanlık dramını…
Eşimin de içinde olduğu devasa hastane binasında şifa arayan, sağa sola koşturan mahzun hastalara ve yakınlarına bakarken düşündüm… Gazze’de içinde yüzlerce çaresiz hastanın yattığı hastane binasını bombalayan İsrail’in yaptığını insanlık tarihinde hiçbir devlet yapmamıştı şimdiye kadar.
Mısır hükümetine de yazıklar olsun. Onların birazcık vicdanı kaldıysa insani yardımların ulaşması için Gazze sınırı olan Refah Sınır Kapısını acilen açmak zorundalar. Sınır tellerinin öte yakasında Müslümanlar katledilirken seyreden iktidar/devlet olmaz olsun…
Gazze’de Müslüman kardeşlerimizin maruz kaldığı sistematik soykırım ve insanlık suçu yaşanırken bizler dilimizi tutsak iyi olur. Allah devletimize zevâl vermesin. Aklı olan kişi Gazze’de yaşananları gördüğü halde, bundan böyle ıvır zıvır meselelerde şikâyet etmekten utanmalıdır.
Tüm dünyanın gözü önünde Gazze’de açlıktan ölen masum yavrular varken biz nelerden şikâyet ediyoruz? Herkes kendine cevap versin. Koskoca Müslüman âlemi olarak utanılacak durumdayız…