Son yıllarda  duyduğumuz haberler arasında, hekimlere saldırı ve darplar sıkça yer almaktadır.

          Sakarya’da Dr. Fikret Öztürk’e yapılan bıçaklı saldırı, ardından İstanbul’da Dr. Fikret Hacıosman’ın katledilmesi ve devamında yine Sakarya’da Pırof. Dr. Serhan Cevrioğlu’na yapılan saldırıyı, yurdun değişik yerlerinde başka saldırı  ve darplar izledi.

          Şimdi de İzmir-Bornova’dan kötü haber geldi. Haber şöyle:

          “İzmir’de hastayı görmeden ilaç yazamayacağını söyleyen bir doktor( Nuri Ersoy Yoğurtçuoğlu ) ile onu korumak isteyen bir öğretmen ( Ali Türk ) yaklaşık 10 kişi tarafından dövüldü. Olayda doktorun burnu kırılırken, öğretmenin ise kafatasında zedelenme meydana geldi.”

          Haberin ne kadar doğru olduğunu, olayın detaylarında başka sebeplerin olup olmadığını bilmiyoruz.

           Ama, her ne sebeple olursa olsun, hatta yüzde yüz haklı bile olsa, bir doktora, doktor olsun olmasın hiç kimseye saldırı yapılamaz, darp edilemez.

           Kaldı ki, burada doktordan kanunsuz bir şey istenmiş, o da “Hastayı görmeden ilaç yazamayacağını” söylemiş. Doktorun yüzde yüz haklı olduğu görülmekte, anlaşılmaktadır.

           Buna rağmen darp teşebbüsünün  adı vandallıktır, eşkıyalıktır, haydutluktur.

           Hiç kimse kendini polis, jandarma, hakim ve savcı yerine koyarak, cezayı kesme yetkisini kendinde göremez, “Kendi hukukumu kendi metotlarımla çözerim” yoluna gidemez, “ihkak-ı hak”kı tercih edemez, etmemelidir. Her aklına gelen bu yola başvurursa, kanun devleti olmaktan çıkar, aşiret-kabile topluluğuna döner, asayişi, nizamı, hukuku ve barışı yerle yeksan ederiz.

           Öyle bir zamandayız ki, hayatın her alanına saldırı var, tecavüz var.

            Çevreye, toprağa, havaya, suya, hayvanlara, bitkilere, gıdalara ve hepsinden önemlisi doğrudan insan hayatına saldırı, tecavüz var.

            Saydıklarımızın hepsi de doğrudan insanı etkilemekte, onlara yapılan saldırılar bile insanı hedef almakta, insanı tehdit etmektedir.

            Dahası vatanımıza, milletimize, inancımıza, dilimize, kimliğimize, kültürümüze, bilumum değerlerimize topyekün saldırı ile karşı karşıyayız.

            Bunların bir çoğu vahşi kapitalizm, emperyalizm ve ziyonizmin işi ve pırojesi.

            Ama, doktorlara ve vatandaşlarımıza yönelik saldırılar bizim iç meselemiz.

            Bütün bunlar  milenyum dediğimiz bu çağda, ilmin, bilimin, fen ve sanatın, teknik ve teknolojinin  zirve yaptığı bu dönemde, 21. asır da meydana gelmekte, insanlık en cahil, en vahşi, en barbar dönemini yaşamaktadır. Bu duruma Orta çağın, karanlığının “Engizisyon” çağının geri gelmesi de denebilir!

              Sadece Filistin’de, vahşi, cani, barbar, kanla beslenen lanetli ziyonistlerin 70 yıldır yaptıkları bunu doğrulamaya yetmektedir. D.türkistan’da, Karabağ’da, Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Irak, Suriye, Libya, Arakan, Afrika ve daha birçok yerde yapılanlarda, insanlığın geldiği kapkara durumu ortaya koymaktadır.

            Bu ve benzeri saldırıları önlemenin yolu ve  çözümü; diğer tüm sorunlarda olduğu gibi, elbette EĞİTİMDİR.

            Ama sadece eğitimle işin bitirilmesi, yıllar alacak eğitim sonuçlarının alınması elbette beklenemez. Eğitimle birlikte, son yıllarda oldukça zaafa uğrayan güvenlik güçlerinin etkin hale getirilmesi, caydırıcı yetkiyle donatılması, polise ve kamu görevlisine  karşı gelenin ve yumruk atanın, ertesi gün salıverilmemesi, olaylar olmadan ve büyümeden önleyici bir güvenlik teşkilatının tesis edilmesi de, çözüm olarak acilen ele alınmalıdır.

                 Bu da yetmez, zaafa uğrayan ADALETİN ayağa kaldırılması, caydırıcı, yaptığına bin pişman eden bir ceza ve bir yasal altyapının oluşturulması, ADALETE GÜVENİN SAĞLANMASI, tam bağımsız, adil ve hızlı işleyen, milletin ve mağdurun vicdanında yer bulan, vicdanları rahatlatan bir yargı, ceza  ve hukuk sisteminin ivedi tesis edilmesi gerekmektedir.

                Bir mühim nokta daha var ki, o da insanımızı suça özendirmekte, teşvik etmektedir. Filim ve dizilerde, b.sayar oyunlarında, haberlerde savaşın, silahın, kavganın, kabadayılığın, eşkıyalığın, vandallığın  alabildiğine yer alması, insanların ve hususen gençlerin bunlara özendirilmesi, önlerine “rolmodel” olarak bunların koyulmasıdır.

                Bütün bunların en acil yürürlüğe koyulması gerekeni, devletin en tepesinden karalı bir sesin, duruşun ortaya çıkması, caydırıcı müeyyidelerin ivedilikle hayat bulmasıdır.

                Doktorlara veya bir başkasına yapılan en küçük saldırı ve darp, hapis ve para cezası ile cezalandırılmalı, darp edilenin tüm tedavi giderleri, sigorta pirim kaybı, kurum iş kaybı gibi tüm zarar ve ziyanlar saldırgana ödettirilmeli, ödeyecek mali gücü olmayanlara ilave hapis olarak yansıtılmalı, ilk elini kaldıran bin pişman edilmelidir.

                “Uyum yasaları” adı altında AB’nin toplumumuza, inanç, kültür ve medeniyetimize ters pislik yasaları alınacağına, Avrupa’da kamu görevlisine saldıran ve darp edenleri ne yaptıklarına baksın ve onu alsın, onlar da uyum sağlasınlar!

                İlk mektebe başlayan çocuklarımıza da, ilk bir iki yıl sadece insani değerler, insan hakları, saygı ve sevgi, adabı muaşeret ve çevre bilinci okutsunlar. İnsan olmayı tamamladıktan sonra, diğer derslere başlatsınlar.

                Doktorlarımıza da küçük bir öneri: Hasta ve yakınlarının “ATEŞ” hallerini önceden görerek ve tahmin ederek, hasta ve yakınlarına “SU” olmaları!