Babasızlığa “yetim,” anasızlığa “öksüz” deriz.
Her ikisinden de mahrum bir kadim vatanımız var; “DOĞU TÜRKİSTAN”
Müslüman Uygur Türklerinin esaretle ve acılarla dolu diyarı.
“Ata vatan,” “Diyar-ı Türkistan.
1.828.418 Kilometre kare olan, yani, Türkiye’nin iki katından fazla toprağa sahip olan bu yaralı vatan üzerinde,1750’ler de başlayan Çin işgali, hala sürmekte, insanlık tarihinin en barbar zulümleri aralıksız devam etmektedir.
Bu tarihten sonra, Uygur kardeşlerimizin bağımsızlık mücadelesi hiç durmamış, bu sevda hiç bitmemiştir.
1863’de Mehmed Yakup Bey’in kurduğu devlet, 1877’de vefat edince, Çin işgaline tekrar uğramış ve Çin’e bağlanmıştır.
Müslüman Uygur Türkleri bağımsızlık ülküsünden hiç vazgeçmemiş, 1931’de Kumul şehrinde başlayan mücadele, 1933’de “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin” kurulması ve Hoca Hacı Niyaz’ın c.başkanı olması ile neticelenmiş, fakat, Rusya’nın, kendi topraklarındaki Türklere ( Batı Türkistan ) örnek olur endişesi ile Çin’e destek vermesi ile yıkılmıştır.
1944’de yine “Şarki Doğu Türkistan” devleti kurulmuş, ama, yine Rusya’nın kalleşliği ile uzun ömürlü olamamıştır.
Sönmeyen bağımsızlık ateşi, ismi D.Türkistan ile özdeşleşmiş olan İsa Yusuf Alptekin ( 1901-1995 ) ile devam etmiş, 25 yaşında Doğu ve Batı Türkistan’da başlattığı mücadelesini, 1949 yılındaki Çin işgalinden sonra, 1954’de Türkiye’ye gelerek, vefatına kadar sürmüş, tüm ömrünü bu davaya hasretmiş, D.Türkistan’ın Türkiye ve dünyadaki sesi olmuştur.
Günümüzde ise, tamamen yetim ve öksüz kalan D.Türkistan, çok acıdır ki, tamamen Çin ejderhasının pençesine terk edilmiş, bırakınız dünyayı, Türkiye’nin bile gündeminden düşmüş, maalesef unutulmuştur.
Müslüman coğrafyasının birçok yerinde devam eden işgal, katliam ve zulümler, D.Türkistan’da da, çok daha fazlası ile olmasına rağmen, bırakınız devleti, ülke insanımızın bile gündemine girmemekte, burada büyük bir ihmal ve çifte sıtandart yaşanmaktadır.
Ziyonist izrail’in zulmüne maruz Filistin için, Gazze ve Kudüs için, çok çok haklı olarak, netice vermese bile gösterilen cılız tepkiler, D.Türkistan için verilmemekte, İstanbul dışında hiçbir yerde basının ve STÖ’nin faaliyet alanında yer almamakta, orada bir sorun yokmuş gibi davranılmaktadır.
Oysa Müslümanlar olarak, başta Filistin, Gazze ve Kudüs olmak üzere, düşman çizmesi altındaki tüm mazlumlara sahip çıkmamız, D.Türkistan’ı ise öncelememiz gerekmektedir. Devlet olarak bir adım atılmasa bile, STÖ, basın ve tüm millet olarak bu davaya gönül koymamız, her vesile ile gündem yapmamız ve dünyaya duyurmamız gerekmektedir.
Zira zulüm, bütün acımasızlığı ile sürmekte, “assimilasyonu” da aşan bir yok etme ve soykırım mezalimi devam etmektedir.
Ramazan ayı sonlarına doğru, TRT Avaz’da gerçekleştirilen, kendisi de Uygur olan ve orada doğan, Ankara Ü.den Doç. Dr. Erkin Emet ile bir yıl önce kaçıp Türkiye’ye yerleşen, yerleşmek zorunda kalan Uygur Türk’ü Adil Abdulgaffar’ın birlikte yer aldıkları pıroğram da, Çin zulmünün hangi boyutlara ulaştığını açıkça gördük. İ.netten bulup, muhakkak izlemeniz gereken bu pıroğramda, insanlık dışı zulmün son örnekleri sunulmakta ve kısaca şunları söylemektedirler:
“Uygurların kültürel ve dini kimliklerine yönelik çok ağır baskılar yapılmaktadır. 14 Yıldan beri Oruç tamamen yasaklanmış. Kadınları Ramazan da sabahtan akşama kadar dans ettiriyorlar. Yorulsun ve oruç tutmasın diye. Sokak da dahi başörtüsü yasak. Kamu kurumu ve işyerlerinde namaz kılmak yasak. Bir ilçeden diğerine geçmek yasak ve kontrole tabi.
Tamamen Uygursuz bir D.Türkistan oluşturulmak isteniyor.
24 Haziran 2017’de, en muhafazakar bölgede, 100 kadar Müslüman köylü çocuğu toplayıp, Ramazan da bira içme yarışmasına katıyorlar. Katılma mecburiyeti var ve katılmayanlara çok ağır cezalar veriyorlar. Bu tarih de gece yarısında Kaşgar’a geçmek isteyen Uygurlarla çatışma çıkıyor ve 18 Müslüman katlediliyor.” Kısaca, Çin Uygur Müslümanları ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor!
ABD, NATO ve AB içinde uğradığımız haksızlık ve hukuksuzluklar nedeniyle, yaklaşmaya çalıştığımız Çin’in durumu bu! Daha doğrusu Şanghay üçlüsü alternatifinde, Çin D.Türkistan’ı asimile ederken, Rusya’da, Kırım ve işgal altında tuttuğu birçok Türk topluluklarını asimile etmekte, Hindistan ise içinde yaşayan 300 milyona yakın Müslümana aynı şeyleri yapmaktadır.
Yani, “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” misali, Doğusu da Batısı da aynı mezalimin içinde.
İş başa düşmekte, kendi işimizi kendimiz yapmak durumundayız.
Doğu Türkistan davasına sahip çıkmalı, gündemden düşürmemeliyiz.
Sadece D.Türkistan veya Filistin değil, Kırım’dan Karabağ’a, Afganistan, Çeçenistan, Irak, Suriye,Mısır,Yemen, Libya, Kıbrıs, Bangladeş, Arakan, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika, sözde bağımsız, esasta emperyalist ve ziyonistlerin sömürgesi, efendilerine köle, halkına ise zalim Türk ve İslam diyarlarındaki diktatörlük altında ezilen ümmet bize bakmakta, bizi beklemektedir. D.Türkistan ise “aciliyet” arzetmektedir.
Unutulan, ihmal edilen D.Türkistan davamız, 81 il de gündem edilmeli, kardeşlerimizin feryadı duyulmalı, Türkiye ve dünyaya duyurulmalıdır.