Müminun suresi 18. ayet

Elmalılı Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali

Ve Semadan bir kader ile bir su indirdik de onu yerde iskan eyledik, halbuki biz onu gidermeyede gücümüz yeter.

Diyanet İşleri (Yeni) Meali

Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter

Su döngüsü

Su döngüsü yahut hidrolojik döngü, suyun Dünya yüzeyinin üstünde ve altında sürekli hareketini tanımlar. Suyun okyanus ile denizlerden atmosfere, atmosferden yeryüzüne ve yeniden deniz-okyanuslara ulaşması şeklindeki genel turu, döngüyü oluşturur. Evrenin korunumu yasası gibi, yeryüzündeki su kaynaklarının artmaz veya eksilmezliğini ifade eden bir terimdir ve bir başlangıç veya sonu yoktur.

Dünyadaki su kütlesi zamanla oldukça sabit kalır, ancak suyun büyük buz, tatlı su, tuzlu su ve atmosferik su rezervuarlarına ayrılması, çok çeşitli iklim değişkenlerine bağlı olarak değişkendir. Su, nehirden okyanusa veya okyanustan atmosfere gibi bir rezervuardan diğerine, buharlaşma, yoğuşma, yağış, sızma, yüzey akışı ve yüzey altı akışının fiziksel süreçleriyle hareket eder. Bunu yaparken, su farklı formlardan geçer: sıvı, katı (buz) ve buhar.

Su çevrimi, sıcaklık değişimlerine yol açan enerji değişimini çerir. Su buharlaştığında, çevresinden enerji alır ve çevreyi soğutur. Yoğunlaştığında, enerjiyi serbest bırakır ve çevreyi ısıtır. Bu ısı değişimleri iklimi etkiler.

Döngünün buharlaşma aşaması suyu arındırır ve daha sonra toprağı tatlı su ile doldurur. Sıvı su ve buz akışı dünyadaki mineralleri taşır. Ayrıca, erozyon ve sedimantasyon gibi süreçlerle Dünya'nın jeolojik özelliklerinin yeniden şekillendirilmesinde rol oynar. Yeryüzündeki su kaynaklarını okyanuslar, denizler, göller ve yeraltı suları oluşturur. Dünya'daki su hareket eder, biçim değiştirir, bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılır, fakat gerçekte asla yok olmaz. Su döngüsü, yağış, buharlaşma (Evapotranspirasyon), yer üstü ve yer altı akışları olmak üzere üç temel aşamayı içerir.

Lavoisier’in "Maddenin Sakımı Kanunu” yani “Hiçbir şey yoktan var olmaz; varken de yok olmaz”

“Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”

“Hiçbir şey yoktan var olmaz; varken de yok olmaz.” birleşik cümlesi, “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu” adı altında ortaöğretimden başlayarak Genel Kimya kitaplarının ilk sahifelerinde ve kimyanın temel kanunları arasında yer alır.

Acaba, bu birleşik cümle doğru mudur; gerçekten de hiçbir şey yoktan var olmaz mı ve var olan bir şey yok olmaz mı?

Bu eğer doğru değilse, niçin hâlâ ortaöğretimden başlayarak, öğretim kurumlarımızdaki Genel Kimya kitaplarında kimyanın temel kanunlarından biri olarak yer almakta devam etmektedir?

İslâm İnancı Bakımından Bu Kimya Kanununa Bakış

İslâm inancı bakımından bu kimya kanununa bakıldığında, Allah (c.c.)’ın isimleri, Kur’an âyetleri ve hadislere göre hiçbir şeyin yoktan var olmayacağı cümlesi çok yanlıştır; fakat hiçbir şeyin varken yok olmayacağı da ilk cümlenin tam aksine, doğrudur!

Laik sistemde ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun sınırlamaları içerisindeki okullarımızın resmen kabul edilmiş olan ders kitaplarında rastlanamasa da Amerika’daki bazı okulların kimya ders kitaplarında “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu” ifadesinin hemen ardından parantez açılıp (Ancak Allah bunu yapabilir!) cümlesinin yazılı olduğu bilinmektedir.

Hiçbir şeyin varken yok olmayacağı ise, zaten bir hakikatin ifadesidir. Bunun İslâm’daki delili ise, Allah’ın c.c.)“Hafîz” (Muhafaza eden) ve diğer bazı isimleri, bu mevzu ile ilgili Kur’an âyetleri ve hadislerdir.

Lavoisier Kimdir?

1743-1794 yılları arasında yaşamış olan bu Fransız kimyacı, kimya biliminde teraziyi sistematik olarak devamlı kullanarak kendisinden önce yapılmış deneylerin neticelerini değerlendirmiş; kendi deneyleri ile takviye edilmiş izahlar yapmış ve bunların neticesinde kimya reaksiyonlarına giren maddelerin ağırlıkları toplamının o reaksiyonlardan çıkan maddelerin ağırlıkları toplamına eşit olduğunu, “Maddenin Sakımı Kanunu” olarak ifade etmiştir. Bu kanun ifadesinin kimya bilimi içerisinde aksinin iddia edilememesi, ancak yirminci yüzyılın başına, Einstein’in “Özel İzafiyet Teorisi”ne kadar devam etmiştir.

Einstein’in Özel İzafiyet Teorisinin Bu Kanuna Getirdiği Değişiklik

1905 yılında, Alman Fizikçi Albert Einstein, maddenin yoğunlaşmış bir enerji olduğunu, enerjinin maddeye, maddenin de enerjiye E=mc² (E: erg-enerji, m: gram-kütle, c: cm/s-boşluktaki ışık hızı) basit formülüne göre dönüşebileceğini bilim âlemine kabul ettirmiştir.

“Einstein’in Özel İzafiyet Teorisi” içerisinde yer alan ve E=mc² formülüyle kısaca ifade edilen madde-enerji eşdeğerliliği ve birbirine dönüşümü bağıntısı, kâinattaki kanunların en mühimlerinden birinin keşfi olarak, bilim âleminde çok mühim bir inkılap teşkil etmiştir.

Bilim ve teknolojide “Atom Çağı”, Einstein’in izafiyet teorileriyle başlamıştır. Atom bombasının yapılabilmesinin başlıca teorik temeli E=mc² ile ifade edilen madde-enerji eşdeğerliliği ve dönüşümüne dayanmaktadır. “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu” da, bundan sonra “Einstein’in Madde ve Enerjinin Birlikte Sakımı Kanunu” olarak düzeltilmiş; fakat önceki haliyle de Genel Kimya kitaplarında yer almakta ve uygulanmakta devam etmiştir.

Niçin Her İkisi de Hâlâ Doğru Kanunmuş Gibi Kabul Ediliyor?

“Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nun daha sonra “Einstein’in Madde ve Enerjinin Birlikte Sakımı Kanunu” şeklinde değiştirilmiş ve düzeltilmiş olmasına rağmen, Genel Kimya ders kitaplarında kimya biliminin tarihçesinde yer alan ve önceki zamanlarda doğru zannedilmiş bir kanun olarak değil de niçin hâlen doğru kabul edilen temel kimya kanunları arasında bahsedildiğinin ve kimyada uygulandığının, bu mevzu ile ilgilenenlere açıklanmasında fayda vardır.

Bu Kanunun Doğru Kabul Edilmesine İhtiyaç Duyulan Haller Nelerdir?

Bu kanunun pratikte doğru kabul edilmesine ihtiyaç duyulan hallerden biri, adî (nükleer olmayan) kimya reaksiyonlarıyla ilgili kimya problemlerindeki hesaplamaların neticesini daha basit ve yeterli bir biçimde verebilmektir. Çünkü, kâinattaki kütle-enerji eşdeğerliği ve birbirine dönüşümü ile ilgili E=mc² formülünden hesaplanabilecek kütlenin enerji eşdeğeri çok büyük; buna karşılık enerjinin kütle eşdeğeri de çok küçüktür. Isı çıkışıyla meydana gelen en şiddetli (ekzotermik) reaksiyonlarda da maddenin kısmen enerji haline dönüşmesi ile toplam kütlede meydana gelebilecek eksilme miktarı ve dışarıdan en fazla enerji verilerek gerçekleştirilebilecek (endotermik) reaksiyonlarda da alınan enerjinin maddeye dönüşmesi ile toplam kütlede meydana gelebilecek artış miktarı, en hassas terazilerle bile tartılabilme sınırının (yüz binde bir gram) çok aşağısında ve kimyada hesaba katılmasına hiç lüzum olmayacak kadar azdır.

Ekzotermik veya endotermik cinsten âdi kimya reaksiyonlarıyla ilgili problemlerde, reaksiyonlardaki kütle kaybı veya kütle artışının hesaba dahil edilmemesiyle yapılan hata, kimyacıların çalışma hassasiyetlerinin çok dışında kalır. “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nun tam doğru olmadığı yirminci yüzyılın başından beri bilinmesine rağmen, halen de en büyük ölçekli âdi kimya reaksiyonlarının hesaplamaları da toplam kütlede hiç kayıp veya artış olmamış gibi kabul edilerek yapılır.

Kimya Denklemlerinin Katsayılarını Denkleştirebilmek

Bu kanunun pratikte tümüyle doğruymuş gibi kabul edilmesini gerektiren diğer bir hâl de kimya denklemlerinin katsayılarının denkleştirilmesinin lüzumudur. Kimya denklemlerinin katsayıları denkleştirilirken, ekzotermik ve endotermik âdi kimya reaksiyonlarında E=mc² formülüne göre toplam kütlenin bir miktarının enerjiye dönüşüp eksilmesi veya alınan enerjiden bir miktar kütle meydana gelmesi hesaplamalarının yapılmaması daha uygundur. Böylece, âdi kimya reaksiyonlarında, neticeye tesirinin önemsizliği sebebiyle gereksiz işlemler ve hesaplar olmaması için, “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nun kimya biliminin uygulamalarında doğru gibi kabul edilmesi bir ihtiyaçtır. Bunun kimya bilimi uygulamalarında kullanılabilmesi için de, Genel kimya ders kitaplarında, kimyanın temel kanunları arasında yer verilmekte devam edilir.

E=mc² Formülü, Âdi Kimya Reaksiyonlarına da Uygulansa Ne Olurdu?

Basit bir misal verecek olursak, bir gram maddenin enerji haline dönüşerek madde halinden çıkması halinde E=mc² formülüne göre meydana gelebilecek enerji: E=1g x (30 000 000 000cm/s)²= 900 000 000 000 000 000 000erg ’tir. Bunun kalori eşdeğeri ve o kadar kalorinin kaç ton kok kömürünün yanmasıyla meydana gelebilecek ısıya eşdeğer olduğu hesaplanırsa, bir gram maddenin kütlesinin tamamen enerjiye dönüşmesiyle açığa çıkabilecek enerjinin, yaklaşık 7500 ton kok kömürünün bir anda yanmasıyla açığa çıkabilecek ısı enerjisine eşdeğer olduğu bulunur.

Bu misalin neticesini diğer bir şekilde de ifade edersek; ekzotermik veya endotermik âdi kimya reaksiyonlarının tümünde, E=mc² basit formülüne göre teorik olarak toplam kütlede eksilme veya artış aslında varsa da, bu kütle miktarı değişimleri bahsetmeye hiç lüzum olmayacak kadar az olduğundan; ihmal edilmesi gerekir.

Nükleer Reaksiyonlarda Kütle Kaybı Hesapları İhmal Edilmez

Nükleer reaksiyonlarla ilgili hesaplarda ise, E=mc² formülüne göre kütle-enerji eşdeğerliği ve dönüşümündeki toplam kütle değişimi miktarları ihmal edilemez. (Meselâ: Atom bombası, hidrojen bombası, nükleer santraller, güneş ve yıldızlarda meydana gelen çok büyük enerjilerin eşdeğeri olan kütle kayıpları)

Einstein tarafından, aslında 1905 ten itibaren “Lavoisier’in Kütlenin Sakımı Kanunu” değiştirilmiş olmasına rağmen, kimya denklemleriyle ilgili katsayıların denkleştirilmesinde ve kimya hesaplarında niçin Lavoisier’in bu kanunu tümüyle doğruymuş gibi, kimya ders kitaplarında yer verilmesinin ve kimyanın uygulamalarında kullanılmakta devam edilmesinin sebebi budur.

Bu Mevzuun İzahının Önemi Nedir?

Lavoisier’in 1789’da neşrettiği “Kütlenin Sakımı Kanunu” tümüyle doğru olmamasına ve Einstein’in 1905’de neşrettiği madde-enerji bağıntısıyla yanlışının belirtilip düzeltilmiş olmasına rağmen, eski şekliyle pratikte hâlâ doğru kabul edilmesinin yukarıda bahsedilen sebeblerle, kimya öğretiminin ders kitaplarında temel kimya kanunları arasında ve kimyanın tatbikatında hâlâ yer almaktadır. Fakat bunun bahsedilen gerçek yönünü gizleyerek veya saptırarak kötüye kullanmak için, biyoloji biliminde “Darwinizm”le yapılmaya çalışılan manevî tahribatın benzerini, güya kimya bilimine dayanarak yapmaya çalışanlar olabilir.

Bu Mevzudaki Yanlış Saptırmaları Yapanlar Kimlerdir?

Bu mevzudaki yanlış saptırmaları yapanlar, ya bu mevzuun cahili olanlar veya bilerek kötü niyetle hareket eden kişilerdir. Bunlar, bilhassa yarım-okumuş bazı cahillerin ve dar görüşlü kişilerin zihnini bulandırıp; maddenin ezeliyeti ve inkâr-ı uluhiyet yanlışlarının müdafaasında, “Lavoisier’in Maddenin Sakımı Kanunu”nu kendi inkârlarının sahte bir delili gibi kullanmağa çalışabilir.

Bu durumda, Lavoisier’in ismi ve onun adıyla birlikte bahsedilen “Maddenin Sakımı Kanunu”, belki kıyamete kadar bütün ortaöğretim ve yüksek öğretim Genel Kimya kitaplarında yer alabilecek; fakat ayni zamanda bazı hakikat tahrifçilerine sahte delil, aldatma ve saptırma vasıtası da olabilecektir.

https://sorularlaislamiyet.com/lavoisier-maddenin-sakimi-kanunu%E2%80%9D-yani-%E2%80%9Chicbir-sey-yoktan-var-olmaz-varken-de-yok-olmaz%E2%80%9D-ifadesi