Bu gün değişik bi alimi tanıtmak istedim. Beğenmeniz umuduyla. 23 Mayıs 1934 tarihinde New York eyaletine bağlı New Rochelle’de doğdu. Müslüman olmadan önceki adı Margaret (Peggy) Marcus’tur ve Almanya’dan göç eden zengin bir yahudi ailenin iki çocuğundan ikincisidir. Seküler bir çevrede yetişti. On üç-on dört yaşlarında iken yaşadığı psikolojik sorunlar yüzünden uzun süre terapi gördü. Araplar’la ilgisi, 1943-1949 yıllarında kardeşiyle birlikte bulunduğu New Rochelle’deki sinagogda Arap-yahudi münasebetlerini anlatan yahudi tarihi dersiyle başladı. Dört yaşından itibaren klasik Batı müziğine alâka duydu, on bir yaşlarında radyodan Arap müziği dinlemesi hayatında bir dönüm noktası teşkil etti. Daha sonra sürekli dinlediği bu müzik tarzı, onda derin izler bırakan Mısırlı Ümmü Külsûm’ün okuduğu Meryem sûresini dinlemesini sağladı. Sinagoga gitmeyi bıraktı. Ardından, bütün dinlere mesafeli duran ve hümanist değerleri savunan Ethical Culture Society of Westchester adlı grubun derslerine devam etti. Üç yıl boyunca her pazar gittiği bu kurumda özellikle evrim teorisini yaymayı hedefleyen Dr. Shoop’un öğretisinden etkilenerek ateist oldu. 1952’de Rochester Üniversitesi’ne kaydolmakla birlikte yine yaşadığı psikolojik problemler sebebiyle üniversiteyi bırakıp ailesinin yanına döndü. 1953’te New York Üniversitesi’nin edebiyat bölümünü kazandı. Ortodoks Yahudiliği daha yakından tanımak üzere Mizrachi Hatzair adlı siyonist yahudi grubun toplantılarına katıldı. Ancak bu toplantılarda İsrail lehine ve Filistinliler aleyhine propaganda yapıldığını görünce kendisinin onlardan biri gibi olamayacağı kanaatine vararak birkaç ay sonra gruptan ayrıldı.
Margaret Marcus’un Kur’an’la tanışması, 1953 yılının yazında annesinin kütüphaneden ödünç aldığı bir tercümeyle başladı. Ardından Muhammed Marmaduke Pickthall’in Kur’an çevirisini okuması onu Kur’an’ı anlamaya yöneltti. İslâm’ı seçmesinde ise Muhammed Esed ile New York Üniversitesi’nden Abraham Isaac Katsh adlı yahudi bir profesör etkili oldu. Derslerinde Yahudiliğin İslâm’a etkisini ve üstünlüğünü kanıtlamaya çalışan Katsh’ın aksine Margaret, Yahudiliğin milliyetçi karakteri karşısında İslâm’ın evrenselliğini daha önemli buldu ve bütün boş vakitlerini kütüphanede İslâm’la ilgili kitapları okumaya ayırdı. Bunun yanında üniversitedeki diğer müslüman öğrencilerle birlikte şehirdeki camilere giderek müslümanların ibadetlerini inceledi. Kur’an’ın özellikle hayata dair önemli sorulara başka yerde bulamayacağı ikna edici cevaplar vermesinden etkilenip İslâm hakkında ilk elden daha ayrıntılı bilgi edinebilmek için müslüman liderlerle yazışmaya karar verdi. Mektup yazdığı kişiler arasında Cezayir’de Cem‘iyyetü’l-ulemâi’l-müslimîn’den Muhammed Beşîr el-İbrâhimî, Cenevre’de ikamet eden Hasan el-Bennâ’nın damadı Saîd Ramazan, Suriye’nin eski başbakanlarından Ma‘rûf ed-Devâlîbî, Muhammed Hamîdullah, Seyyid Kutub ve Mevdûdî gibi önemli isimler vardı. Kahire’de hapishanede bulunan Seyyid Kutub, cezaevi şartları içerisinde kendisinin cevap vermesinin zor olacağını bildirerek onu Mevdûdî’ye yönlendirdi.
Güney Afrika’da yayımlanan Muslim Digest adlı dergideki yazılardan ismini duyduğu Mevdûdî’ye 1960 yılının Kasım ayında ilk mektubunu yazdı. İki yıl süren mektuplaşmanın ardından Margaret 24 Mayıs 1961 tarihinde Brooklyn’deki camide Müslümanlığı kabul etti ve adını Meryem Cemile olarak değiştirdi. Hastalığı sebebiyle üniversiteden mezun olamamasının yanında düşünceleri ve müslüman kimliğiyle Amerika’da yaşaması zorlaşınca 1962’de hayatının sonuna kadar kalacağı Pakistan’a gitti. 1963 yılında Lahor’da Cemâat-i İslâmî’nin liderlerinden yayımcı Muhammed Yûsuf Han’la ikinci eşi olarak evlendi. Bu evlilikten üçü kız, ikisi erkek beş çocuğu oldu. Cemaat tarafından düzenlenen faaliyetlere katılmakla birlikte daha çok sessiz sedasız yaşamayı tercih etti ve 31 Ekim 2012’de Lahor’da vefat etti.
Amerika’da iken İslâmî konulara dair yazılar yazmaya başlayan Meryem Cemile çok sayıda eser kaleme aldı. Çağdaş materyalist felsefenin sadece İslâm mirasını değil bütün insanlığı tehdit ettiğini düşündüğü için hayatını bu akımlarla mücadele ederek geçirdi. Ona göre materyalist Batı medeniyetinin bütün anlamı kiliseyle ve nihaî olarak da bütün dinî ve ruhanî değerlerle hesaplaşmaktır. Bu sebeple görüşlerinin merkezini sekülerizm, materyalizm, oryantalizm, modernizm ve siyonizme yönelik eleştiriler oluşturur. İslâm dünyasında gelişen seküler düşüncelere şiddetle karşı çıkan Meryem Cemile’ye göre halifeliğin kaldırılması, şeriatın yerine modern laik ve Batılı hukuk sistemlerinin getirilmesi, evrensel İslâm kardeşliği ve ümmet kavramlarının yerini bölge veya ırk milliyetçiliğinin alması İslâm ülkelerinde yapılan büyük yanlışların başında gelmektedir. Endüstriyel gelişme ve hayat standartlarının yükselmesi insanlığın başlıca hedefi haline getirilerek bu hedefler uğruna İslâmî değerler feda edilmemelidir. Müslüman milletler modern hayatla telif için İslâm’da reform yapmaya çalıştıkça zayıflayacaklardır. Ayrıca modern dönemde, bütün Ortaçağ boyunca İslâm’ın Batı’ya karşı üstünlüğü ve Batı’nın düşünce kaynaklarını İslâm’dan aldığı gerçeğini çarpıtmak üzere İslâm’ın VII. (XIII.) asırdan itibaren gerilediği şeklinde bir söylem ortaya atılmış ve müslüman toplumların kurtuluşunun modern Batı düşüncesini ve hayat tarzını benimsemekten geçtiği ileri sürülmüştür. Bu düşüncelerin müslüman toplumlara kölelik ruhunu aşıladığını söyleyen Meryem Cemile eserlerinde özellikle modernizm yanlısı olarak gördüğü Ziya Gökalp, Halide Edip Adıvar, Tâhâ Hüseyin, Âsaf Ali A. Feyzi gibi isimleri eleştirir. Ona göre Batı dünyasında İslâm’a karşı yürütülen kültürel savaş Avrupa ve Amerika’da devlet desteğiyle kurulan şarkiyatçılık, Ortadoğu ve İslâm araştırmaları merkezleri ve bu merkezlerde yapılan akademik yayınlar vasıtasıyla sürdürülmektedir. Batılılar tarafından programlanan İslâm ülkelerindeki eğitim sistemleri Batı’nın üstünlüğünü ve yenilmezliğini telkin etmektedir. Benzer şekilde müslüman kadınlara hürriyet verilmesi adı altında geliştirilen söylemler, aslında Batı’nın hayat tarzının ve âdetlerinin benimsenmesi anlamını içeren aldatmacadan başka bir şey değildir.
Meryem Cemile Philip K. Hitti, A. Kenneth Cragg, S. D. Goitein, W. M. Watt, Wilfred C. Smith, Nadav Safran, H. A. R. Gibb ve F. K. Abbot tarafından yazılan kitapları ayrıntılı biçimde inceleyerek eleştirmiştir. Ona göre oryantalizm İslâm’ın objektif ve tarafsız incelenmesinden ziyade gençlerin kendi din ve inançlarına karşı gelmelerini, İslâm tarihini ve kültürünü çağdışı görerek aşağılamalarını sağlamayı hedefler. Adı geçen oryantalistleri ve eserlerini tenkide tâbi tutarken Meryem Cemile yapılan araştırmaların altında yatan emperyalist niyetlere özellikle dikkat çeker. Meryem Cemile’nin genelde popüler bir üslûp ve yöntemle yazılmış olan eserleri İslâm dünyasında geniş ilgi görmüş; Türkçe, Arapça, Farsça, Malayca, Endonezce ve Urduca başta olmak üzere çeşitli dillere çelrvrildi. Kaynak:
https://islamansiklopedisi.org.tr/
Müellif: TUBA ERKOÇ BAYDAR