Müellif: ADNAN KARAİSMAİLOĞLU

 Bu günde bütün dünyanın eserlerini araştırma konusu yaptığı bizde hiç tanınmayan bir İslam filozofunu tanıyalım istedim. Araştırma yapanlara belki faydamız olur düşüncesiyle buyrun.         Tebriz’in yaklaşık 40 km. kuzeybatısında bulunan Şebüster’de (Şebister) dünyaya geldi. 1267’de (1851) yaptırılan türbesinin mezar taşında 720 yılında ve otuz üç yaşında vefat ettiği kaydedildiğine göre 687’de (1288) doğmuş olmalıdır. Abdülbaki Gölpınarlı, Gülşen-i Râz çevirisinin önsözünde Riyâżü’l-ʿârifîn’den yanlışlıkla otuz yedi yaşında öldüğü bilgisini aktararak 683’te (1284) doğduğunu belirtmiştir. Hayatı hakkında günümüze pek az bilgi ulaşması muhtemelen uzleti tercih eden kişiliği ve genç yaşta ölümünden kaynaklanmıştır. Şebüsterî, İlhanlı hükümdarları Sultan Muhammed Hudâbende ve Ebû Said Bahadır Han zamanında âlimlerin buluştuğu bir şehir olan Tebriz’de eğitim gördü, özellikle Bahâeddin Ya‘kūb-i Tebrîzî’nin müridi ve öğrencisi oldu. Kendisi Saʿâdetnâme adlı eserinde Emînüddîn-i Tebrîzî’yi de üstadı ve şeyhi diye kaydetmiştir. Kısa ömrüne rağmen Bağdat ve Dımaşk gibi şehirlerle Yemen, Hicaz, Mısır, Endülüs ve Kafkasya gibi İslâm ülkelerini dolaştı. Kirman’da bir müddet ikamet ederek burada evlendi; aralarından birçok ilim sahibi kişinin yetiştiği çocukları ve torunları “Hâcegân” diye tanındı. Bazı kaynaklarda vefat tarihi 718 ve 719 (1319) şeklinde de verilen Şebüsterî’nin kabri, Şebüster’de Gülşen adıyla bilinen bir bahçenin içerisindeki türbede hocası Şeyh Bahâeddin Ya‘kūb-i Tebrîzî’nin yanı başındadır. İstanbul’a giderek Yavuz Sultan Selim’e Farsça Şemʿ u Pervâne mesnevisini sunan ve Kanûnî Sultan Süleyman’a methiye yazan Abdullah Şebüsterî onun torunlarındandır.

Eserlerinde çoğunlukla tasavvuf, kelâm ve felsefe konuları üzerinde duran Şebüsterî’nin Doğu’daki tasavvufî şiirin öncüleri olan Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr, Ferîdüddin Attâr ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin aşk ve vecd yolu üzerinde olduğu görülmektedir. Gölpınarlı, onun Gülşen-i Râz’ındaki birçok beyti Mevlânâ’nın Mes̱nevî’sindeki beyitleriyle uyumlu bulmaktadır. Muhammed b. Yahyâ el-Lâhîcî’nin şerhinde de Mes̱nevî’den alıntılar mevcuttur. Ancak Şebüsterî genel olarak Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin etkisindedir. Bununla birlikte ifadeleri İbnü’l-Arabî’nin ifadelerinden daha açık ve daha vecizdir. Şebüsterî’yi bazıları İmâmiyye (İsnâaşeriyye) mezhebinden gösterse de kendisi Saʿâdetnâme’de Sünnî-Eş‘arî olduğunu belirtmektedir.

Kübrevîliğin Nûriyye kolunun pîri Nûreddin Abdurrahman İsferâyînî’nin halifesi Emînüddin Abdüsselâm Huncî’nin müridi olan Şebüsterî, Kübrevî şeyhliği yapmamakla birlikte halka yönelik sohbet ve vaazlarda bulunmuştur. Saʿâdetnâme’de ve Gülşen-i Râz’da melâmet neşvesine sahip, şöhreti sevmeyen bir kimse olduğunu söylemiş, Kübrevî-Rükniyye’den çağdaşı Alâüddevle-i Simnânî’nin aksine devrindeki idarecilerle ilişki kurmaktan kaçınmış, Moğol istilâsının hüküm sürdüğü bir zamanda ehliyetsiz kişilerin şeyh olmasından yakınarak döneminde tasavvufî hayatı tenkit etmiş ve uzleti seçmiştir.

Şebüsterî, İbnü’l-Arabî ile Ferîdüddin Attâr-Mevlânâ geleneklerini eserlerinde mezceden, Fahreddîn-i Irâkī istisna tutulursa İbnü’l-Arabî düşünce ve terminolojisini Farsça şiire dahil eden en önemli muhakkik sûfîlerdendir. Saʿâdetnâme’de gençliğinde İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye’sini ve Fuṣûṣü’l-ḥikem’ini okuduğunu, ancak bu okumalardan gönlünün sükûnete ermediğini, konu hakkında karşılaştığı müşkilleri şeyhi Emînüddin’e sorduktan sonra kalp aynasına çirkin bir zenci sûretinde yansıyan İbnü’l-Arabî metinlerindeki karışıklığın ortadan kalktığını söylemektedir. Ayrıca İbnü’l-Arabî metinlerinin bu özelliğinin, müelliften kaynaklanan bir fitne değil okuyucunun kalp aynasını tasfiye etmemesinin neticesi olarak kendine has bir insicam içinde görmemesinden doğduğunu belirtir.

Nazarî-irfanî geleneği takip ederken felsefeye bakışı genellikle menfi olan Şebüsterî, İbn Sînâ başta olmak üzere Meşşâî filozofları değerlendirmede Gazzâlî ile aynı görüştedir. İbn Sînâ’yı üç meselede imanın üç rüknünü (kudret, ilim ve cismanî haşr) inkâr etmekle suçlar ve âlemin kadîm olduğunu ileri sürmesini dine aykırı görür. “Bir kimse mantıkla velî olsaydı Ebû Ali (İbn Sînâ) olurdu. Onun iki yüz eş-Şifâʾı olsa da Habîb el-Acemî gibi nasıl olur?” anlamındaki beytiyle gerçeğe ulaşmada salt akıl ve mantığın yeterli olmayacağını, müşahede ve mükâşefenin gerekliliğini vurgular. Şebüsterî, Şâfiî mezhebini takip etmekle birlikte bir mukallit olmanın ötesinde varlıkta eşyanın hakikatlerini idrak etmeye çalışan bir muhakkiktir. Kendisinden sonra Elvân-ı Şîrâzî, Cemâleddin Hulvî, İdrîs-i Bitlisî, Hüsâmeddîn-i Bitlisî, Abdullah Salâhî Uşşâkī, Harîrîzâde, Ahmet Avni Konuk ve Hüseyin Bey gibi birçok kişiyi etkilemiştir.

https://islamansiklopedisi.org.tr/sebusteri