Yaşlı emekli hastaneye yatıyor, torunu da başında bekliyor.. Adam hastanede ölüyor.. Torun doktoru bıçaklayıp “dedemin üzüntüsünden dolayı yaptım “ diyor.. Bundan sonrası ayni hastane doktorlarından birinin bir gazetecimize yazdığı mektuptan aşağıda okunabilir:
***
Futbol maçında gol olunca tribünlerde birden bire ateşler yanıyor.. Lebalep dolu tribünler kıpkırmızı olmuş, alev alev yanıyor.. Neymiş, golü atanın taraftarları eğleniyormuş.Maç duruyor, herkes alevleri seyrediyor, yanan çatapat cinsi şeylerden çıkan kükürt dumanı ,spor yapılması için inşa edilmiş ve devletin yaklaşık otuz milyon lira harcamış olduğu stadyumu, sporcuları, büyük-küçük insanları, ve olayı seyreden devlet yetkililerini sarıyor,hepsi o kükürt dumanını ciğerlerine çekerek alevlerin sönmesini bekliyor..Barutlu meşalelerin içeri sokulmasına engel olunamamış, çünkü hem getirenlerin hem de yakarak ortalığı aleve veren kişilerin korkup çekineceği bir şey yok..Tek tek yakalanıp nezarete atılsalar bir saati bulmadan o şehrin parti il-ilçe başkanından veya kulüp yöneticilerinden telefon gelip serbest kalacaklarını biliyorlar.Çünkü onlara bedava bilet,bedava otobüs verip , çatapat alabilecekleri parayı veya çatapatları temin edenler,onları koruyan ve partilileri-mülkî amirleri arayıp serbest bırakılmaları için ricada bulunanlar futbol takımının idarecileridir.. Ve CMUK kanunu yürürlüktedir.O telefonlar gelinceye kadar ,üç beş tokat yemelerine,biraz gözlerinin korkutulmasına mani olan CMUK kanunu..
***
Katılmak için can attığımız Avrupa topluluğunun bize şimdilik verdiği iki önemli zarardan biri Gümrük Birliği, diğeri de CMUK yasası’dır.. Birincisi ekonomimizi ithal mallarına ve büyük cari açıklara mahkum etmiş , diğeri de sokakları silâh taşıyan kabadayılara teslim etmiştir..Eskiden karakoldan korkulurdu.. Bekçi karakoldan bir celp (davet) getirirse el ayak buz kesilir , eşe dosta haber verilir ondan sonra gidilirdi.Zira yanlışlıkla veya asılsız ihbarla bile gidilse, gerçek anlaşılıncaya kadar dayak yeme ihtimali mevcuttu..Bu durum çok insani değildi ama çok ta zararlı değildi, zira dürüst,namuslu bir vatandaşın karakola çağırılması ve orada dayak yeme ihtimali %1 ise, dürüst,namuslu insanları rahatsız etmekten dolayı karakola düşmüş olan serserinin dayak yeme ihtimali % 99 idi.. Bu durum sokakların daha düzenli, daha güvenilir olmasını sağlıyordu..Günümüzde iş o hale geldi ki-internetteki video kaydından seyredilebileceği gibi- Saracoğlu stadındaki meşhur maçtan sonra etraftaki işyerlerini tahribederken sıkıştırılan bir serseri polise bıçak çekiyor, polis tabancasını doğrultup bıçağı yere atmasını ,yoksa ateş edeceğini söylüyor, cevap şu; “Ateş etmessen şerefsizsin”.. CMUK’ tan önce olsaydı bunu diyebilirmiydi? Götürüleceği karakoldan öyle bir vaziyette çıkardı ki onu almaya giden arkadaşlarını terbiye etmeye gerek kalmazdı,onun halini görüp islâh olurlardı…
***
Eskiden kavgalarda bir taraf döver öbürü dövülür iş orada biter veya karakolda sonuçlanırdı. Şimdi öyle değil.. Dayak yiyen oradan ayrılıp evine veya işyerine gidiyor, tüfek alıp geliyor, döveni silâhla vurup yaralıyor veya öldürüyor.. Eğer belden aşağıya ateş ettiyse öldürme kasdı taşımadığı gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor.. Dizden-topuktan vurmak artık neredeyse adi suç sayılıyor. Deyimler değişmiş, “seni vururum,vurdururm” denmiyor, “ayaklarını kırdırırım” deniyor.. Gazetelere bakın hergün sokaklarda polislere saldırmaya cesaret edenlerle ilgili haberler var..Polise bile saldırabilen kişi sivile ne yapmaz ?
***
Bu işlerin hallolacağı yer TBMM’dir.. Bir zamanlar kap-kaç rezaleti vardı, kadınlar İstanbulda sokağa çıkamaz hale gelmişti, çantasını vermek istemeyince yerlerde sürüklenip araba altlarında ezilen kadın haberleri hergün gazetelerde yer alırdı..Ne oldu ?.. Herhalde milletvekilleri kendi eş ve kızları için de endişe duydular ki kanun değişikliği yaptılar, kap-kaç’ ın suç sınıfını değiştirip cezasını ağırlaştırdılar,hakim ve savcılar da ayni sebeple cezaları indirimsiz uyguladılar.. Hiç kap-kaç haberi okuduğunuz oluyor mu?. Hayır , çünkü cezası o kadar ağırlaştı ki bir çanta için o cezayı yemeğe değmez hale gelince Kapkaççı’lar da sindi..Türk Ticaret Kanunu ile aylardır uğraşan TBMM mensupları, sokaklarda hergün olanları, geç geldi diye dayak yiyen ambülans doktorlarını, ameliyatta hastası öldü diye dövülen hastane doktorlarını, her gün işlenen parketme cinayetlerini ne zaman görecekler de Türk Ceza Karununu değiştirip cezaları ağırlaştırıp bunlara son verecekler, kendi canları yandığı zaman mı ?.Herhalde öyle olacak.. Bizim de çok sayıda AKP milletvekilimiz var, onlardan biri böyle bir önerge verse ya..
***
Nasreddin hoca ziyarete gitmek istediği köye yaklaşırken köyün köpekleri etrafını sarmış, durum ciddileşmiş, kendini savunacak bir şey ararken yerde bir kalın sopa görmüş,almak için hamle edip ucundan yakalayıp çekip alamayınca bir ağacın toprak üstüne çıkan kökü olduğunu anlamış..”Yahu” demiş “bu ne biçim köydür, köpekleri salmışlar-sopaları bağlamışlar”
Uzun lâfın kısası: Sokakları eskiden olduğu gibi korkusuz hale getirebilmek ,görev yapan doktorları saldırıdan koruyabilmek, polisleri bile dövmeye kalkabilen suça meyilli insanları ceza ile korkutup caydırabilmek için TBMM’nin bir karar alıp “sopaları çözüp köpekleri bağlaması” lâzım..