Çoğu zaman bir konuda yazı yazmak istersiniz, ama bir türlü sırayı o konuya getiremezsiniz. Zira gündem çok yoğundur ve bu ülkede ve dünyada gündemler sürekli değişmekte, sorunlar sel gibi akmaya devam etmektedir.
Bir gün gelir bakarsınız ki, bir başka yazar o konuyu, sizin hislerinizle, sizin düşünce ve özlemlerinizle yazmış, aynı derdi sizin kadar taşıyarak, kelime ve cümleler halinde yazıya aktarmıştır.
Öylesine yazmıştır ki, size eksik bir şey bırakmamış, ilave edecek bir kelimeyi dahi ihmal etmemiştir.
Zaman zaman hislerime ve derdime tercüman olan bu tür yazılara sayfamda yer verir, okuyucularında bu nimetten yararlanmasını, daha fazla insanın görmesini sağlamayı amaçlarım.
Bunu görecek ve okuyacak bir kişi bile olsa.
İşte o yazılardan biri daha:
“Bir Peygamber düşünün ki, sakal bırakırken sünnetine uyuluyor, suyu üç yudumda içerken sünnetine uyuluyor, sağ elle yemek yerken sünnetine uyuluyor, ama aynı Peygamberin sünneti siyasette yok, kanunlarda yok, hukukta yok, aile hayatında yok, nafakada, mirasta yok, ekonomide yok, eğitimde yok, ahlakta yok…
Eğer bir toplum Peygamberlerinin (s.a.s) emirlerinden ve sünnetinden canlarının istediği ve hoşlarına giden emirleri alıp, işlerine gelmeyen emirleri ve sünnetleri de terk ediyorlarsa o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Eğer bir toplum, Peygamberlerini (s.a.s) kız isteme törenlerinde, düğünlerde ve nikâhlarda hatırlayıp, ismini anıp, salavat getiriyor, ama düğünden sonra o yeni kurulan yuvanın yönetiminde, eşlerin birbirlerine karşı davranışlarında, akraba ilişkilerinde, izlenilen dizilerde, mutfaktaki gıdaların ve eve giren kazancın helalliğinde kimse o düğünde hatırladığı Peygamberin ne dediğine bakmıyorsa, o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Eğer bir toplum, Peygamberlerini (s.a.s) çocuklarının sünnet törenlerinde hatırlayıp, adına ilahiler okuyor, ama sünnet töreninden sonra o çocuğun eğitimine, ahlakına, kılık kıyafetine, gelecek planlamasına, hayat tarzına, nasıl yetiştirileceğine az önce sünnet düğününde hatırladıkları Peygamberi hiç karıştırmıyorlarsa, o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Eğer bir toplum, Peygamberlerini (s.a.s) sakal bırakırken hatırlayıp ama o bir karış sakalla yalan söylerken, iftira ederken, gıybet ederken, harama bakarken, kalp kırarken, merhametsizlik yaparken, sakalda örnek aldıkları Peygamberin tüm bu ahlaksızlıklara ne diyeceğini hiç hatırlamıyorlarsa, o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Eğer bir toplum, Peygamberlerinin (s.a.s) namazdaki sünnetlerini asla ihmal etmiyor ama o namazdan sonra kul hakkı yerken, haksızlık ve adaletsizlik yaparken, rüşvet alırken, torpil yaparken, iltimas geçerken, kulis yaparken, ayak kaydırırken namazda sünnetine uydukları Peygamberi hiç hatırlarına getirmiyorlarsa o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Eğer bir toplum Peygamberlerinin (s.a.s) yemekte hangi elini kullandığına, suyu nasıl içtiğine, yatarken hangi tarafa yattığına dair emirlerine harfiyen uyuyor, ama nasıl cihad ettiğine, cahili sistemleri nasıl yıktığına, putları nasıl kırdığına, şirk düzenlerini nasıl yerle bir ettiğine, Allah’ın hükümlerini nasıl hayata hâkim kıldığına dair tek bir sünnetini bile uygulamıyorlarsa o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Eğer bir toplum, Peygamberlerinin (s.a.s) boyunu, kilosunu, şemailini ve saçını nasıl taradığını merak ediyor, ama faizi nasıl ayakları altına aldığını, sömürüyü nasıl durdurduğunu, ırkçılığı nasıl yasakladığını, israfı ve yolsuzluğu nasıl önlediğini hiç merak etmiyorlarsa o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Eğer bir toplum Peygamberlerini (s.a.s) başkalarına anlatırken gece namazıyla, açlıktan karnına bağladığı taşla, üzerinde uyuduğu hasırın yüzüne çıkardığı izle, yaşadığı hurma dallarından ve kerpiçten yapılmış evle anlatıyor, ama kendi hayatlarındaki serpme kahvaltılarda, kadife kumaştan cübbelerde, lüks villalarda, devre mülklerde, beş yıldızlı otellerde, ihale salonlarında, son model araçlarda hep başkalarına anlattıkları bu Peygamberi hiç akıllarına getirmiyorlarsa o toplum Peygamberini anlayamamış demektir…
Biz elhamdülillah Müslümanız. Peygamberimizin (s.a.s) sakalını, saçını, yemeği nasıl yedeğini, nasıl yürüdüğünü ve hatta hangi tarafa uyuduğunu bile örnek alırız.
Ancak tüm bunlarla birlikte Peygamberimizin devleti nasıl yönettiğini, siyaseti nasıl yaptığını, ekonomiye nasıl baktığını, bürokraside hangi ilkeleri tavsiye ettiğini, hukukta ve yasalarda hangi direktifleri verdiğini, ailede ve ahlakta hangi talimatları verdiğini de hayatımıza harfiyen uygulamak ve tüm bunları da örnek almak zorundayız…
Eğer işin bu kısmını ihmal edersek fert, aile, toplum ve düzen olarak çöküntüden, çürümeden, zulümden, haksızlıktan, kriz ve buhranlardan kurtulamayız…” (Kaynak: Abdülaziz Kıranşal’ın aynı başlıklı makalesinden iktibas, M.Gazete)
Söz ve yazılarda, vaaz ve hutbelerde, konferans ve panellerde, tv. ve gazetelerde, kısaca lafta kalmamış, fiiliyata geçmiş, hayatımıza, düşünce, eylem ve tatbikatlarımıza yansımış, bir farz ve sünnet anlayışının hepimize, hayata ve düzene hakim olması dua ve niyazıyla.