Bazı şeylerin anlaşılabilmesi onların değişik bir açıdan bakılması ile daha derin bir anlam ifade edeceğine inanıyorum. Böyle bakış açılarına sahip olan insanlar maalesef bizlere tanıtmadılar. Onları tanımıyoruz. Bize tanıtmadılar. Öğrandiklerimizin güzelliği,derinliği bizlere inancımızın daha bilinçli temellere oturtulmasında yardımcı olacağına ina Rüşdnıyorum. Bu yazıda muhteşem Kitabımızda geçen SES ile ilgili emirlerin açıklanmasını değişik araştırmalardan topladıklarımı paylaşmak istedim.
A’râf 205 (Mekkî 39)Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.
Hûd 67 Mekk î 52)Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarnda diz üstü çökekaldılar.
Meryem 3 (Mekkî 44. Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti:
Tâ-Hâ 11 (Mekkî 45)Oraya vardığında kendisine (tarafımızdan): Ey Musa! diye seslenildi:
Kamer 31 (Mekkî 37)Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.
Kâf 42 (Mekkî 34)O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür.
Kâf 41 (Mekkî 34)Seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.
Ses nedir?
‘Her şey zikreder ancak siz bilemezsiniz,’ ayeti çerçevesinden bakarsak her şey gibi ses de dalga yapısına sahiptir ve basınç dalgaları şeklinde yayılır. Duyma eşiğimizde olan dalgalara ses diyoruz. Tabiî algı sınırımızın dışında fark edemediğimiz sesler de var. Bunlar algı düzeyimize yansımadığı için yokmuş gibi geliyor. Çünkü o türden bir zikir duymadık. Farkındalık alanımızda tanımlanmadı. Orada olmadığından değil bizim nakıslığımızdan ses orda ama tanımlanamadı.
Peki algıları oluşturan nedir?
Genetik kültür ve öğrendiklerimiz algı filtrelerini oluşturur ve biz buna göre bir varlık okuması belirleriz. (kişilik) Her canlının duyabileceği minimum ve maksimum ferakansları vardır. Frekans, bir saniye içinde geçen dalga tepesi sayısıdır. Bazı duyum eşikleri:
İnsan: 20 hz – 20 khz kedi:100 hz – 60 khz köpek: 50 khz’e kadar fare: 1 – 100 khz kuş: 100-29.000 hz balık: 200-800 hz fil: 1 hz – 20 khz
Tayin olunan eşiğin altındaki ve üstündeki sesler duyulmaz. Bu insan için de geçerlidir. İnsan belli sınırdaki sesleri duyabilir. Bunun fiziki tespiti budur.
Tespit olunan ve şu an için deneyimlediğimiz bu sınır fiziğin tespit edebildiğinden mi ibaret?
Sınırları biraz zorlayalım. Aslında insan sınırlı duyuları ile fark edemediği varoluş düzleminde, her şeyle irtibat halinde ve bu sürekli olmakta. Şu anda belki algıları ile tanımlayamıyor. Ancak bu etkileşime engel değil. Kaynaklarda bunlar çok farklı isimlerle temsil edilmiş. (melekler, hüddamlar, kelimeler, sayılar, harfler, cinler ve şeytanlarla temsil edilen boyutlar ve kokular, elektromanyetik alanlar, renkler, vs.) Belki biz de bunların her an telkinleri ile karşı karşıyayız. Seçimlerimizi farkında olmadan algı filtrelerimize göre yapıyoruz. Belki de görüyoruz farkında değiliz, tanımlayamıyoruz ama etkileniyoruz. Hz İsa’nın (ruhullah) dediği gibi: “Gördükçe göreceksiniz ama seçemeyeceksiniz. İşittikçe işiteceksiniz ama anlamayacaksınız. Çünkü bu kavmin yüreği kalınlaştı.”
Menfi ve müspet boyutlara ait sesler bizi nasıl etkiliyor? Herkes etkileniyor mu?
İnsanın etkilenmediği hiçbir şey yok. Çünkü kâinatın fihristi ve bu holografik yapıda en kuşatıcı tanımlayıcılarla donatılmış (halifeyi ruy-i zemin). Kâinatta ne varsa insanda var. Dışarıda ne varsa içeride ona ait alıcılar tanımlayanlar var. Kuşatıcı kanalımızı temsil eden ve bilinçaltı diye ifade edilen yapı, her veriyi algılama ve tanımlama üzere programlanmıştır. Fakat bilince yani farkındalığa (bize ait nesnel dünyaya) yansıması tamamıyla öğrendiklerimizle alakalı. Bilinçaltına gelen veriler, farkındalık düzeyine yansıdığında deneyim, tecrübe ve çıkarımlar ile bilinçaltına yeniden kodlanır, formatlanır ve artık farkındalık bu kodlamaya göre belirlenmiş olur. Bilinçaltının en önemli özelliği kodladığı veriyi genel yansıtmasıdır. Dışarıdaki verilerin sınırlarını tayin eden önceki farkındalık düzeyinde edindiğimiz tecrübe ve deneyimlerdir. Artık bu bizim için genel geçer bir kuraldır. (Kulum beni nasıl bilirse ben ona öyle muamele ederim.)
Genetik biliminin paradigmalarını sorgulatan bir olay Hindistan’da gerçekleşmiş. Bir çocuk o kadar çok kertenkelelerle hem hal ki. ömrü hep onlarla geçiyor. ve kuyruğu kopunca tekrardan çıktığına defalarca şahit oluyor. Bilinçaltına işlenen veri bu noktadan sonra şu: kopan kuyruğun yerine yenisi gelir. Bu veri defalarca gerçekliğe yansıyor ve çocuk her kuyruk kopmasında buna şahit oluyor. Bilgi gözlemle daha da kesinlik kazanıyor. Evet, bu böyle kopan şeylerin yerine yenisi gelir. Başka ne olabilir ki? Bilim adamları şimdi bu çocuğun DNA’sını inceliyor. neden mi? Bir kazadan dolayı ayağı kopmuş fakat iki sene sonra kopan ayak yerine yenisi gelmiş.
Gerçekten inanırsanız üstün olan sizsiniz. Gerçekten inanarak dua ederseniz dağlar yerinden parçalanır manasındaki hadisi şerifi yeniden tefekkür edelim. İnandıklarınızı bir kere deneyimlerseniz artık sizin sınırınızda ve normaldir. Fakat varlık sıradanlığa izin vermeyecek ölçüde sınırsız ve çeşitlidir. Her an bir şey. Bu bağlamda bilginin kemali, dönüşümü deneyim iledir. Her şey dönüşebilir. En kötü olan bile dönüşebilir. Gübrenin güle, toprağın insana dönüşmesi gibi. Bu dönüştürücü güç Hz. İnsan sırrına aittir. Fakat bu tür bir kudrete sahip olmasına rağmen kulluktaki marifeti ile bunu gerçekleştirmez. Böyle bir halden istiğnadadır. Kader yani programa tesir etmez. Olanla uyum içindedir. Tecelliye tabidir. Bu tabiyettir ki rızayı celb ettirir. ve rıza merkez bilincinin tohumudur. O bir tür simyacıdır. Zehir ve panzehir bilgisi ondadır. Celal ve Cemal.
Bu etkiler nasıl gerçekleşiyor ve bunu kimler nasıl yapıyor?
İnsan vücudu elektrokimyasal bir sistemdir. Bu elektrokimyasal yapıyı etkileyecek ve işleyişini sekteye uğratacak, bu yolla davranışları değiştirecek sistemler olabilirin ötesinde var ve kullanılmakta. Hiç uzağa gitmeyin. Her düşüncenin kendine ait elektromanyetik bir alanı vardır. Elektriki bir alan oluşturur. Ne mi yapar? Varlığa yansımayı bekler. Belli bir potansiyele geldiği zaman nesnel dünyaya yansır. Bu açıdan düşünceler gerçekliğin tohumlarıdır. Talebin neyse osun sen veya o olacaksın. Kenan Rıfai İnsani kamilin talebi tüm insanlığı kapladığı için talebine icabet vardır.
Vesvasil hannas kavramını biliyorsunuz, Nas suresinde. Fısıltılar şeklinde sürekli insan doğasına zıt telkinler veren bir yapıyı tanımlar. Fısıltılar önemli. Ses ve görüntü dosyalarına belli dalga boyu ile yüklenmiş telkinler vardır.
Nedir bu subliminal kayıt olarak tanımlanan gizli telkinler?
Genetiği oynanmış tohumlarla eş değer. hatta daha da tehlikeli. Bunlar hipnotik reklam başlığında reklam sektöründe kullanıldığı gibi müzik, sinema, en acısı çizgi filmlerde de kullanılıyor.
Bu teknikle ne yapılır?
Atomu Hiroşima’da ne yaptılarsa bu teknikle daha fazlasını yapabilirler. Allah korusun. Savunma sanayinde kullanılıyor. (psikotronik ve psikotropik teknoloji) Yunanca psişe ve elektron sözcüklerinden gelmektedir. Elektronlar ile insan zihnine dışarıdan yaptırılmak istenenin yaptırılması söz konusu.
Böyle bir etki ile işgal altındaki ülkedeki direnişçilerin savaştan vazgeçmeleri için holografik, görüntüler ve telkinler gönderilip sonuç alınabilir mi?
Bunları şu anda okuyanların araştırmasına bırakıyoruz. Örnekler o kadar çok ki. İnsanlar araştırsın subliminal ses kayıt tekniği ile psikotronik etkilerle nelerin yapıldığını. Bunlar bilinçaltı düzeyde çok etkili silahlar. Fakat işin ilginç bir yanı var. Bu araştırmaları yapan bilim adamlarının ortak görüşü bu etkilerden korunanlar ancak inanç sahipleri. Sadece ben inanıyorum değil? ‘Ey iman edenler iman edin,’ ayeti ile ‘şeytanın onlar üzerinde bir etkisi yoktur,’ ayetini tekrar tekrar hatırlayalım.
Farklı düzlemlerden gönderilen bu etkileri kırmada Kuran-ı Kerim çok etkilidir. Kuran ses ile diriltilen ve ses ile helak edilen kavimlerden bahseder. Bu kavimler kavramı beyindeki nöron ağları ile de bağlantılı mıdır? Onlara da bakar mı?
Kavim kıvam, ölçü, denge manası ile çağrışımlı. Denge üzere işleyen fıtrat belki bu tür etkilerle bozulabilir. Tabiî bozulan yapıyı yeniden inşa edenler de olacak. Mesala israfil’in borusu ile temsil edilen diriltici ses mürşidin sohbetidir. Hakk olan tarafta olacak.
Peki Kuran-ı Kerim’deki seslerin nasıl bir etki alanı var ?
Pakistanlı müslüman bir doktor deney yapıyor. Amacı şu: Kuran ayetlerinin biyolojik noktada insana etkisi nedir? 800 deneğe birbirinden farklı müzikler, sesler, tınılar dinletmiş. Bu arada denekler en üst düzeyde hassas alıcılara bağlı. Kandaki ph oranından beyindeki dalga boylarına, kalp atış ritminden aura fotoğraflarına kadar. Müzikler etnik, rock, new age, vs belli aralıklarla kısa kısa dinletiliyor. Aralarda Kuran’a çok yakın nağmeler dinletilmesine rağmen istisnasız hepsinde sıra Kuran’a geldiğinde biyoloji ve psişik veriler alıcılar tarafından optimum düzeyde tanımlanıyor. Olması gereken değerlere geliyor.
ALLAH ismini hastalarına tekrarlayan Müslüman olmayan fakat İslam üzerine yaptığı çeşitli araştırmaları ile tanınan bir psikolog var:Van der Hoven. “Allah” kelimesindeki her harfin hastalıklar için nasıl tedavi vesilesi olduğunu anlatıyor. Birkaç örnek verecek olursak: “Allah kelimesinin ilk harfi olan (A) harfi, solunum sisteminden direkt çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor. Damaktan söylenen (L) harfi ise, dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor, çene kısa bir duraklamayla birlikte aynı işlemi tekrarlıyor. İki (L) harfi olduğu için bu işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor. (H) harfi çıkartılırken, akciğer ve kalp arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor.‘Kuran kalplere şifa, insanlara bir rahmettir,’ manasını tefekkür edelim.
DEVAMI YARIN