Siyasette, ticarette, ahlak ve maneviyatta…

Önümüze bakmıyoruz...

Baksak, ihtal cumhuriyetin ithal siyaseti nasıl bel verdiğini tüm çıplaklığı ile göreceğiz.

Eskilerde zıt görüşler çarpışırdı, şimdilerde aynı aklı taşıdıklarını iddia edenlerin bile birbirlerine itimatları yok.

Birisi azıcık gözünü kırpsa. diğeri hemen imiğine çökecek.

Çorbanın suyu bollaştı/ Koltuklar ilahlaştı…

Ne zaman Antik Yunan’dan demokrasiyi ısmarladık, işte o zamandan beri siyasetin aklı çamurlaşmaya başladı.

Demokrasi tasından çorba içenin midesi hemen bozuluyor, sürekli ishal.

...

Eskiyi eski diye kaldırdık attık…

Ama o eski, sabah siftah yapınca, ikinci gelen müşteriye mal satmazmış.

“Ben siftah yaptım. komşum yapmadı ona git.”

Şimdi ise Rabbena hep bana, ona gitme bana gel olduk.

Ticari ahlakı zinde tutan Ahilik, bu toprakların özüdür.

Yanlış yapmaya kalkışan meslekten ihraç edildiği gibi. ticari sahada pili biter. itibar görmezdi.

Selçuklular döneminde halkı sıkıntıya sokan istifçi (SITOKÇU), yakalandığında mallarının başında ipe çekilirdi.

İslam hukukuna göre vicdansız hırsızın kolu kesilir, haksız yere adam öldürene kısas olarak karşılığı verilir.

Şimdi de cinayetler leblebi yemek gibi sıklaştı.

Asker polis katletmenin cezası, üç yıldız barınaklarda yemekli içmekli bakım.

O senin askerini öldürüyor. sen de onu besliyorsun.

Soygun demek olan istifçinin kafasına vuran olmaz, koluna girenler çok olur.

Ülkede demokrasi var ya, keşke olmasaydı..

Bir yandan ahlak yoksunu kadın erkek, sanatkârlık hokkabazlığı adı altında aleni çiftleşirken, diğer yanda asgari ücret fakirin cebine girmeden piyasalar şaha kalkıyor. Bir yandan cani şebekesi terörü, diğer yandan piyasa terörünü yaşıyoruz.

İki saat içerisinde yüzde yüz zam.

Bu ülkenin sahibi yok mu Allah aşkına?

Askeri, polisi, hâkimi, savcısı…

Fiyatlar yükselsin diye ilaç gizleyenleri ülkenin savcıları neden imiğine çökerek deliğe tıkamazlar...

Depolarını basmazlar ?

Ceza yazdım demekle oluyor mu?

Bakanlık olarak yazdığın ceza, onun vurgunu yanında devede kulak.

Bu gün ceza yaz, yarın yine aynı.

Adım başı AVM.

Mahalle bakkallarının pahalı satışlarını önlemek için ilk başta ucuz satarak bir nevi tekelleştiler.

Korona nedeniyle ekonomik kriz çıkınca da fırsat o fırsat, kaça satarsan sat.

İsteyen her gün etiketine kafadan bir rakam ilave etmesinin nasıl olsa ağır müeyyidesi yok.

Nasıl olsa kimseyi istif yaptığı deponun kapısında asmıyorlar, kolunu da kesmiyorlar.

Laik rejim, “din ayrı dünya ayrı” deyince haram kazancı engelleyecek hiçbir şey kalmadı.

Bırakınız yapsınlar bırakınız etsinler…

İçine kadar ediyorlar.

Mesele devlet olup olmamakla alakalıdır.

Kamçısız devlet köpeksiz köye benzer.

İktidar olsak da demek ki muktedir olamıyoruz.

Açıkçası, devletin dönme kapitale gücü yetmiyor.

Kooperatifler, geç kalınan bir alternatif.

Aslında rekabet için karşılarında devletin desteğinde üreten ve tüketen kurumlar olmalıdır.

Fiyat belirleme işi ayrı bir politika.

Politika yok laf pek çok.

Sütü sağanla tüketen mağdur, emeği sömüren aracı ise zengin.

Arnavut’a, iğnesi var sokmaz, kanadı var uçmaz nedir diye sorduklarında, öyle arıya sokarım bre demiş.

Uçmayan, sokmayan, bal vermeyen devlet…

Üç beş dönmeye teslim mı olduk yanı!

Balık baştan kokarmış..

İthal ettiğimiz cumhuriyet aklını, yine ithal ettiğimiz demokrasi çamuru ile yoğurunca şanzımanı hepten dağıttık.

Bir asırdır iki yakamız bir araya gelemiyor. ( Sosyal basın yoluyla bana ulaşan, büyük ölçüde tespitlerine katıldığım emekli yargıç Nusret Çiçek’ten alıntı olup, biraz kısaltarak iktibas edilmiştir )