Osmanlı'da, Ramazan ayına has gelenekleri konu ettiğimiz yazımızın dördüncü (son) bölümü:
-Baklava Alayları
Kanuni Sultan Süleyman tarafından başlatılan bu uygulama, 19. yüzyıla kadar devam ettirilmiştir. Sarayın mahir aşçılarının yaptığı enfes baklavalar, Ramazan ayı gelince askeri bölüklere dağıtılırdı. Baklava sinilerini taşıyan askerlerin oluşturduğu kalabalık alaylar, halkın oldukça ilgisini çeker sinilerdeki baklavalar ahalinin ağzını sulandırırdı. Ramazanda orduya baklava dağıtılması, zamanla padişahın hakimiyet sembollerinden biri haline gelmişti.
-Kadir Gecesi Alayı
Ramazan ayının 27. gününe denk gelen Kadir Gecesi, tüm İslam aleminde olduğu gibi Osmanlı’da da büyük bir öneme haizdi. Kadir gecesi, padişah kalabalık mahiyetiyle beraber, saraydan çıkarak genellikle Ayasofya Cami’sine gider burada hünkâr imamının kıldırdığı Kadir Gecesi Namazına iştirak ederdi. Padişah Alayının geçeceği sokaklar titizlikle temizlenir kandillerle aydınlatılırdı. Cuma selamlığında olduğu gibi sultanı yakından görmek isteyen halk, büyük bir izdiham oluştururdu.
-Hilal Nöbeti
İslam alemi için, hilal nöbeti, vatan toprağını beklemek kadar kutsal ve mühim bir vazifeydi. Bu aziz nöbeti tutabilmek, herkese nasip olmazdı. Sicili temiz, sözünün eri, itimat ehli kişiler bu kutsal keşfe talip olabilirdi. Gözcü olacak kişi, ahlak ve ilim sahibi olmak zorundaydı. Nitekim, Şeyh’ül İslam’ın seçtiği kişiler, bu özel görevi yapabilme şerefine nail olabiliyordu. Hilali gören keşşaf, çölde vaha bulmuş bir bedevi gibi büyük bir sevince kapılır Rabbine hemencecik niyazda bulunurdu. Merhamet ayına yeniden kavuşulacak olmanın mutluluğu tüm şehri ayağa kaldırır ahalinin şükür nidaları, zamanla yerini sevinç gözyaşlarına bırakırdı.
-Top Atışı
Cihana büyük bir korku ve ürperti salan Osmanlı topları, bu sefer düşman surlarını dövmüyor sanki ilahi bir şarkı gibi aleme Ramazan ayının gelişini ilan ediyordu. İmsak, sahur, iftar ve bayramlarda atılan topların devasa sesi, küffarın yüreğini titretirken her top atışı Rabbe adınmış bir niyazın gür sedası olarak müminlere sevinç ve huzur kaynağı oluyordu.
-Meydan Sofraları
Ramazan ayında, başta padişah olmak üzere, devlet erkanı ve toplumunun zengin aileleri, İstanbul’un belli meydanlarında devasa iftar sofraları kurdurtur gelenlerden katiyen bir ücret talep edilmezdi.
-İtikâf Hazırlıkları
Ramazan ayının son on günü isteyenler camilerde itikâfa girerlerdi. On gün boyunca zorunlu haller dışında camiden dışarıya çıkmayıp ibadet eden müminlere, halk iftarlık götürür karşılıklı hayır duaları istenirdi.
-Mehteran Gösterileri
Osmanlı’nın küffarın ayaklarını titreten askeri gücünün notalara yansımış hali olan mehteran alayları, her ramazan ayı halka açık yerlerde gösteriler yaparlardı. Halkın büyük bir iştiyakla dinlediği kahramanlık marşları yeri göğü inletir yiğit savaşçıları hayali de olsa cenk meydanına götürürdü.
-Pide
Ekmek fırınları, Ramazan ayında büyük talep gören pideleri büyük bir özenle pişirirlerdi. Fırıncılar her sabah erkenden kalkar hamamda temizlenip öyle giderlerdi işyerlerine. Fırınlara abdestsiz ayak basmamaya büyük özen gösterilirdi.
-Teravih Şerbeti Dağıtılması
Ramazan ayının olmazsa olmaz içeceği, tabii ki, birbirinden enfes şerbetlerdi. Teravih namazı kılındıktan sonra halka çeşitli bitkilerden yapılmış leziz şerbetler dağıtılırdı. En çok bal şerbeti rağbet görür halk ikram edilen şerbetlerin o mayhoş tadıyla bütün günün hararetinden kurtulurdu. Sıcak havalardaysa şerbetlere dağlardan getirilen kar parçaları katılır daha da lezzetlenen şerbetler adeta içenlerin damaklarını çatlatırdı. Osmanlı’da sırf şerbet dağıtımı için bir vakıf bile kurulmuştu.
-Enderun Usulü Teravih Namazı
Osmanlı’da, devlet adamı yetiştirmek amacıyla kurulan Enderun mekteplerinden mezun olan hocaların kıldırdığı; her dört rekatta bir farklı usul ve makamda Kur’an-ı Kerim tilavetinin yapıldığı teravih namazına, enderun usulü teravih namazı deniliyordu. İlk olarak, Mustafa İtri tarafından 1712 yılında dillendirilen enderun usulü teravih namazı; 2. Mahmud döneminden (1812) itibaren kılınmaya başlanmıştır. Zamanla başka camilerde de bu usülde teravih namazları kılınmıştır. Enderun usulü teravih namazında, her dört rekatta bir Türk musikisinin farklı makam ve usulünde Kur’ an tilaveti yapılırdı. Ayrıca, her dört rekatta bir selam verildikten sonra çeşitli makamlarda ilahi ve kasideler de okunurdu. Allah’a teslim olmuş yürekler, bu uhrevi ziyafetin etkisiyle adeta aşka gelirdi.
-Merhaba ve Elveda İlahileri
Osmanlı toplumu, Ramazan ayının gelmesini büyük bir özlemle beklerdi. Rahmet ayına kavuşabilmek, aşığın maşuku ile buluşması gibi büyük bir sevinç kaynağıydı. Bu yüzden, Ramazanın ilk on beş günü, billur sesli müezzinler/mevlithanlar ruha neşe veren merhaba/hoş geldin ilahileri okurken son on beş gündeyse ilahiler daha hüzünlü bir hal alır. Ayrılık acısı Müslümanların yüreklerine bir kurşun gibi saplanır Şehr-i Ramazan gözyaşları içinde uğurlanırdı.