Her zaman ve her defasında üzerinde durduğum, “memleket sevdası” adına sürekli gündeme taşımak istediğim konuları dile getiren ve benzer geniş, inandırıcı tespitleriyle kamuoyuna seslenen bir yazardır, Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı İbrahim Karagül…
Yine öyle müthiş bir tespitte bulunmuş köşesinde…
İstedim ki bugün “İnadına Türkiye diyenler toplanın!” başlıklı o yazıyı paylaşayım sizlerle…
“Zihinlerinizi arındırın. Kalplerinizi temizleyin. Ufkunuzu genişletin. Aklınızı, gücünüzü ve coşkunuzu harekete geçirin.
Küçük hesapların, öfke ve nefretin, bencilliklerin, kişisel hesaplarını Türkiye’den üstün tutanların sizi zehirlemesine izin vermeyin. Sizi boğmasına, gözlerinizi kör etmesine engel olun.
En çok da bize, ülkemize, milletimize, kardeşliğimize sıkılan kurşunları görün, ülkemize ekilen kötülük rüzgârlarına karşı sağlam durun.
Türkiye’yi yalnız bırakmayın
İçeriden ve dışarıdan ortak yürütülen amansız saldırılarla karşı karşıyayız. Aynı karargâhlardan, aynı merkezlerden servis edilen bu ajanda doğrudan Türkiye’yi hedef alıyor. Tarih, coğrafya hesaplaşmasıdır bu.
Böyle bir kavgada, hangi gerekçe ile olursa olsun, Türkiye’yi asla yalnız bırakmayın. Çünkü bu, geçmişin ve geleceğin kavgası. Çünkü bu, yüzyılların mücadelesi. Çünkü bu, dar siyasi ajandalara sıkıştırılabilecek bir şey değil.
Kavgayı onlar başlattı. Korkudan başlattılar İçeride ortaklar buldular
Bu kavgayı biz başlatmadık, onlar başlattı. Onlar bizi zayıflatmak, hareketsiz bırakmak, durdurmak için harekete geçti. Onlar bize karşı içeride, sınırlarımızda, denizlerimizde cepheler kurdu.
Onlar Osmanlı korkusuyla, Selçuklu korkusuyla, Anadolu’dan yeni bir güç yükseliyor korkusuyla harekete geçti. Bu gücün nereye ulaşabileceğini gördü, okudu ve açık saldırılara girişti.
Bu çokuluslu cephe, içeriden ortaklar buldu: Sermaye ortakları buldu, siyasi ortaklar buldu, Türkiye’nin zayıf alanlarına yatırım yapıp adamlar, çevreler devşirdi, kimlikler üzerinde oynayıp taraftar buldu. Kişisel hınçları ve açgözlülüklerinin esiri olan siyasi figürler buldu.
“Türkler yeniden geliyor” dediler. 21. yüzyıl Haçlı ittifakı kurdular.
Bu çokuluslu cephe, coğrafyadan ortaklar buldu. Onları “Türkler yeniden geliyor” korkusuyla, Osmanlı korkusuyla kandırdı. Korkularını kullandı. Zaaflarını kullandı. İktidar hırslarını, açgözlülüklerini kullandı.
1. Dünya Savaşı sırasında Yemen’den Kanal’a, Irak’tan S. Arabistan çöllerine kadar coğrafya genelinde harekete geçirdiği çevreleri yeniden harekete geçirdi.
Bu çokuluslu cephe; Batı dünyasını adeta bir Haçlı ittifakı gibi Türkiye’ye karşı hareketlendirdi. Kudüs’ü ele geçirmek ister gibi, Akdeniz’i ele geçirmek gibi, Anadolu’yu yağmalayıp İslâm şehirlerini kılıçtan geçirmek gibi bir yağmacı, talancı motivasyonla Türkiye’nin üzerine saldı.
Türkiye susarsa insanlık susar.
Nefesini kesmek, mecalsiz bırakmak, aklını karıştırmak, sosyal çatışmalarla enerjisini bitirmek istedi. Çünkü biliyordu; Türkiye düşerse coğrafya düşer, Türkiye dar alana sıkışırsa coğrafya ellerinde kalır, Türkiye susarsa insanlık susar.
Bu amaçla, ana hedefleri yine biz olduk. Bin yıldır nasıl biz olmuşsak yine biz olduk. Bugün verdiğimiz mücadele, tarih açısından, coğrafyanın geleceği açısından, geçmiş ve gelecek açısından 1. Dünya Savaşı gibi bir mücadeledir. İstiklal mücadelesi kadar özveri ile kararlılıkla yürüttüğümüz mücadeledir.
Yüreği kötülük dolu, zihni kirli çevreler.. Bu oyunu bozacağız.
Yüreği kötü, aklı ve zihni kirli çevrelerin zihinlerimize, evlerimize, şehirlerimize ve sokaklarımıza yaydığı hastalıklara karşı teyakkuzda olun.
Salgın hastalıklardan çok daha yıkıcı bir zihinsel salgın yayıyorlar. Türkiye’ye ait ne kadar güzellik varsa küçümsüyor, alay ediyor, sulandırıyor, yerine kötülükler inşa ediyorlar.
Buna izin veremeyiz. Kim olursak olalım, yüreğimizde küçücük de olsa vatan sevgisi varsa, millet sevgisi varsa, bu topraklara bağlılık varsa, tarih ve coğrafya biliyorsak, geçmişi hatırlıyor ve geleceğe bakabiliyorsak, bu oyunu bozmalıyız.
Çöküş dönemindeyken başardılar. Yükseliş döneminde şansları yok!
Türkiye ve dünyayı iyi okuyun. İnsanlık tarihinin en kritik güç kaymalarından birinin daha yaşandığını ve bunun bize olağanüstü çıkış, yükseliş olarak geldiğini görün.
Nasıl bir Türkiye inşa edildiğini, bunun kimleri korkuttuğunu ve onların kimleri sahaya sürdüğünü, tetikçi olarak kullandığını, kimlerin kimlerin kurşunlarıyla Türkiye’yi vurduğunu iyi algılayın.
Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Kritik bir eşiği atlamak üzereyiz. Siyasi tarihimizin en sert hesaplaşmalarından birini daha yaşıyoruz. Ama öncekilere göre şanslıyız. Yüz yıl önce çöküş dönemindeydik. Bütün oyunları tuttu. Dışarıdan ve içeriden vurup bizi susturdular.
Ama bugün yükseliş dönemindeyiz. Tarihi yeniden başlatma, coğrafyayı yeniden ayağa kaldırma, binlerce yıllık siyasi genetikle dünyanın merkezine yürüme dönemindeyiz.
“İnadına Türkiye” diyenler, toparlanın.
Ne yapsalar, kazanamayacakları bir savaş bu. Derdimiz, endişemiz bu değil.
Endişemiz, ülkesini seven, bütün bunları görebilen insanların da, yalan ve kurgu senaryolarla, dışarıda hazırlanmış paketlerle yanlış cephelere savrulabilmesi. Bunu önlemeye çalışıyoruz.
Sesinizi yükseltin, direncinizi artırın, gerektiğinde yumruklarınızı sıkın. Bu, 20. ve 21. yüzyılın mücadelesi. Türkiye’yi asla yalnız bırakmayın. “İnadına Türkiye” diyenler toplansın, kenetlensin!”
Kalemine ve gönlüne sağlık diyerek Bizim Bahçe’den “Orkideler” gitsin istedim İbrahim Karagül’e, bir kez daha…