Zaman zaman okuyucularımızla paylaşmayı önemsediğim yorum ve yazılar olur…

İşte yine öyle bir yorum var, hafta başında siz değerli okuyucularımız tarafından okunmasını istediğim…

“Türkiye uzmanı Alman Klaus Gunter’den çarpıcı değerlendirmeler;

Türk halkının yaşadığı toplumun doğasına göre karar verme, yaşadığı devletin mekanizmalarını belirleme hakkı var.

Bunu yaparken Atatürkçü, laik, demokrat, hatta cumhuriyetçi olmak zorunda değil.

Halkın bu ideolojilere ve siyasi-dünyevi görüşlere zorlanması hukuki değil.

Temel insan hak ve hürriyetlerine, fikir ve vicdan özgürlüğüne uygun değil.

Bir yasanın meclisten bir şekilde geçmiş olması ve cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış olması da o yasanın hukukun temellerine uygun olduğu anlamına gelmez.

Gerçek hukukçuların onayından geçmek zorundadır.

Türkiye'de, Anayasa'dan Türk Ceza Kanunu'na kadar her şey bir an evvel Türklerin bünyesine uyacak şekilde değiştirilmedikçe Türkler asla huzur bulamazlar.

Kendi ülkelerinde esir gibi yaşamaya, sürekli bir baskı, huzursuzluk ve endişe içinde yaşamaya devam ederler.

Biliyorsunuz, katledilen gazeteci Uğur Mumcu'nun çok yerinde bir tespiti vardı.

"Türkiye vatandaşı kime denir?" diye sormuş, cevabını da şu şekilde vermişti:

"Türkiye vatandaşı;

İsviçre Medeni Kanunu’na göre evlenen,

İtalyan Ceza Yasası’na göre cezalandırılan,

Fransız İdare Hukuku’na göre idare edilen

ve İslam Hukuku’na göre gömülen kişidir."

Türkler kendilerine, kendilerinden gözüken gizli Ermeniler ve Yahudilerin kurduğu korkunç tuzakların artık farkına varmalı.

Türkler Müslümanlığını yaşarken bile içine Atatürkçülüğü, demokrasiyi ve laiklik ile cumhuriyeti bulaştırmak, dinini bu ideolojilerle sentezlemek zorunda değil.

Ben Türkiye uzmanıyım. Türkler ve Türkiye üzerinde uzmanlaşmak için harcadığım onca sene boyunca Türklerin tarihini, kültürünü ve dini olan İslam'ı da teferruatı ile inceledim.

Bir Türkün;

hem Müslüman hem Atatürkçü, hem Müslüman hem de laik, hem Müslüman hem de demokrat olabilmesi mümkün değil.

İslam dininin esasları belli. İslam dini, Müslümanların devlet yönetiminden, miras, harp ve alış veriş hukukuna,

sağlıklı yaşama kaidelerinden, nasıl yemek yiyeceğine ve af edersiniz tuvalette nasıl taharetleneceğine kadar her şey hakkında hüküm vermiş ve hiçbir boşluk da bırakmamıştır.

Gerçekten İslam'ı bir din olarak seçmiş bir Türkün başka hiçbir siyasi ve fikri ideolojiye ve akıma ihtiyacı da yoktur.

Zaten İslam, yarım kabullenişleri ret eder.

Yani İslam dini her şeyi ile emir, yasak ve uygulamaları bir bütün olarak kabullenip iman etmeyi emir eder.

Hem Müslüman olayım, ama hem de devlet hukukunu ya da miras hukukunu değiştireyim derseniz, sizi mürted sayar, Müslüman saymaz. Ya hep ya hiçtir.

Türk toplumu da dahil, son dönemde laikliğe, demokrasiye ve cumhuriyetçiliğe zorlanmış bütün toplumlar, dünya üzerinde bu görüşlerin ve ideolojilerin henüz iki asırlık bir geçmişi bile bulunmadığını, dünya tarihi boyunca bu ideolojileri ve görüşleri hiç hayal bile etmemiş, aklına bile getirmemiş çok sayıda toplumun ideal bir toplum olarak yaşadığı gerçeğini, bu akımların İngiliz gizli servislerinin tezgahlarında üretilip aydın kimliğine büründürülmüş casuslar sayesinde halklara empoze edildiğini bilmelidir.

Türkler kendilerine aydın, alim ve mütefekkir olarak sunulan İngiliz casuslarını artık bilmelidir.

Mason ve İngiliz casusu Cemaleddin Afgani'nin Arap Müslümanlara kurduğu tuzakların aynısını

Türkiye'de Müslüman Türklere kurmaya çalışan ve Türk aydını gibi görünen gizli Yahudi ve Ermenileri, çok gecikmeli de olsa deşifre etmelidir.

Bakın Almanya'da, İngiltere'de ve Fransa'da Ali Suavi, Cemaleddin Afgani ve diğerleri hakkında çok özgün çalışmalar yapıldı.

Türklere son zamanlarda kurulan gizli Yahudi ve gizli Ermeni tuzakları hakkında, Avusturya'dan Ewald Stadler'in, İngiltere'den Arnold Toynbe'nin çok özgün ve sarsıcı değerlendirmeleri var.

Stadler Avrupa Parlamento'su üyesi de olan çok ciddi bir araştırmacı ve politikacıdır.

Toynbe gibi tarihçiyi ve bu tarihçinin Türkiye yakın tarihine dair değerlendirmelerini bilmemek Türkler için çok büyük bir kayıptır.

Günümüz Türkiye'sinde yaşayan Türkler bu araştırmalarda ve eserlerde kanıtlanan sarsıcı gerçekleri duyunca inanmak istemeyecekler ve "Bu kadar mı organize, bu kadar mı gizli, bu kadar mı taktik oynamışlar" diyeceklerdir.

Daha feci olanı da, halkların, bu İngiliz ve Yahudi casusların topluma dikte ettiği siyasi ve fikri ideolojileri kabullenmek ve başka hiçbir şeyi tercih etmemek gerektiğine ikna edilmiş olmasıdır.

Çağdaş ve medeni bir insan olarak, mutlaka Atatürkçü, laik, demokrat ve cumhuriyetçi olmak zorundalarmış gibi bir algının Türkiye'de, iki asırlık casusluk faaliyeti, baskı ve devlet terörünün ardından genele yayıldığını görmek mümkündür.

Sadece şuraya kadar birkaç cümle ile özetlediğim gerçekleri, inanın bana, genişçe izah etmek isterim ve bundan çok büyük keyif alırım.

Lakin bunları anlatmak aylarca sürer, cilt cilt eserler tutar.

Ben Katolik Hristiyan bir Alman olarak üzülerek söylüyorum ki Türklerin hali aldatılmış Almanlardan da beter.

Almanya'da da aynı güç odakları fikri, siyasi, hukuki, ticari ve ahlaki sahada çok tuzaklar kurdular, ama Alman halkı arasında bu İngiliz+Siyonist+gizli Yahudi hileleri o derece başarılı olmadı.

Günümüz Türkiye'sinde bu gerçeklerin farkında olan insan sayısını geçin, bu gerçeklerin farkında olup bunu milletine anlatabilecek aydın insan sayısına bakıyorum da hiç kimseyi göremiyorum.

Hala Türk basını denilen basın, CIA ve MOSSAD ile işbirliği içindeki gizli Yahudi ve Ermenilerin tekelinde…”

Sanırım bu ilginç yorum günümüzde yaşadığımız önemli bir gerçeği gözler önüne seriyor…

Bilinmesi gereken gerçekleri yalın bir şekilde gündeme taşıyan Klaus Gunter ve Çeviren Birgül Yayman Erdener’e kalemine ve yüreğine sağlık olsun diyerek “Laleler” gitsin istedik...