Yaklaşık 7 sene GAR ıssız, boş, işlevsiz ve yetim kaldı.

                  Sadece halk değil, Gar’da tıreni bekledi. Tırensiz Gar düşünülemezdi ve öyle oldu.

                 Nihayet 16 Mart 2019’da saat 12’de Gar’a girdi.

                 Uzun zaman Arifiye’ye kovuldu, mahzun ve küskün bir şekilde oradan kalktı.

                  Halk ısrarla “GAR”  demeye devam edince, M. Paşa’ya alındı. Halk ta, tıren de tatmin olmamış, 120 yıldır kalktığı yere, yuvasına dönmeyi hep istemişti.

                  Çok geç oldu, ama oldu. “Zararın neresinden dönülürse kardır” diye bir atasözümüz vardır. Bu söze inanıyor ve artık geleceğe bakıyoruz.

                  Hiç şüphesiz sonunda halkın isteği ve dediği oldu. Halka rağmen bir şey yapılamayacağı, halkla inatlaşmanın, belki kısa vadede mümkün olacağı, ama uzun vadede bunun mümkün olmayacağı anlaşıldı ve ispatlandı. Tıpkı sıtad arazisinin millet bahçesi olması ve satılmaktan vazgeçilmesi gibi.

                  7 Yıllık aradan sonra gelmesinde elbette, birçok baskılama ve susturmaya rağmen, cılız da olsa Sakarya halkının, basınının, STÖ’nin ve eli kalem tutan yazarların emeği ve etkisi oldu. CHP kadın kollarının birkaç aydan beri her Cumaertesi Gar önündeki  “Tıren Gar’a gelecek” etkinliğinin ve aday olur olmaz üniversiteden tertibim E.Yüce Bey’in; “Ama altından, ama üstünden gelecek” demesinin de payını teslim etmemiz lazım.

                  Mesaj çekerek ve birkaç defa da bilfiil kendisine “Tıreni seçimden önce, bir an önce Gar’a getirin” telkinim olmuş, “tamam, hallediyoruz” demişti.

                   Türkiye’nin doluluk ve dolayısıyla karlılık oranı en yüksek olan “Ada Ekspresi”, yedi sene büyük ölçüde boş gidip geldi. En azından, karda iken zarara geçti ve zararına çalıştı.

                    Şüphesiz şu soruları da düşünmeden, sormadan ve keşke demekten kendimizi alamıyoruz.

                    Keşke seçim arefesi beklenmese, ilk günden itibaren Gar’dan kalkmış olsaydı.

                    Sorun mahalli iken, DDY’na  ihale edilmeseydi.  ADARAY ile bölünmeyen şehir ve tıkanmayan tırafik, ADA TIRENİ ile bölünüyor ve tıkanıyor denmese, sorun başka yer ve sebeplere ihale edilmeseydi.

                    Keşke ADARAY için, o kadar lüks duraklar yapılmasa, milyonlar harcanmasa ve sonra da çürümeye terk edilmeseydi. Bu israfın önüne geçilebilseydi. ADARAY’ın, ADA TIRENİ’nin yerini tutmayacağı besbelliydi.

                   Mahalli idare tek engel iken, seçtiğimiz vekillerimiz ve yerel erk sahibi siyasetçilerimiz maalesef hiç  ses çıkarmadı, olaya el koymadı?

                   Eskiden, yereldeki sorunlara il başkanları ve vekiller el koyar, azda olsa yanlışları düzeltmek yolunda çaba ve etkileri olurdu.

                    Şimdi kimse kimseye dokunmuyor, karışmıyor, karışamıyor ve sessiz kalınıyor. Bir “sessiz kal, sus” politikasıdır gidiyor!

                     Bütün bunların ötesinde, bir hesap mekanizması, adalet, yargı olmalı değil miydi?

                     50 Yıldır beraber yürüdüklerimiz, hep destek verdiklerimiz, bizim arkadaşlarımızdan hep farklı icraatlar bekledik ve her yanlışa, her adaletsizliğe dur demelerini, müdahale etmelerini bekledik.

                     Her neyse, bütün bunlar geride kaldı. Bu ülke de her şey yapanın yanına kar kaldığı gibi!

                      Sonuç olarak, Nasrettin Hoca’nın kaybettiği eşeğini 7 sene sonra bulmasının sevincini yaşıyoruz. Hangi sebeple olursa olsun neticeden memnunuz, mutluyuz.

                      Daha önce yazmıştım ve tıren Gar’dan kalktığı yıllarda, en az ayda bir İstanbul’a gider, gezer, akşam 22’den sonra kalkan son tıren ile dönerdim.

                      7 Yıldır çok acil bir işim olmadıkça, havaalanlarına yolcu getirmek dışında İstanbul’a gitmemiş, bu zaruri gidişleri de hususi araçla yapmış, tıren Gar’a gelir gelmez İstanbul’a seyahat edeceğimi de kaleme almıştım.

                        Öyle de yaptım. Geçtiğimiz Pazar günü, 13.13 tıreni ile Pendik’e kadar gittim.

                        Hem 7 yıllık özlemi gidermek, hem de, tıren ulaşım hizmetini yerinde görmek ve incelemek üzere.

                        İlk tespitim, durak sayısının azaltılması oldu. Eskiden durduğu, ama şimdi durmadığı yerler var. Dilovası, Kurtköy, Kırkpınar, Maşukiye gibi, eskiden durduğu birçok durakta durmuyor. Bu durum her yere ulaşabilirlik adına olumsuz bir durum.

                        Ayrıca, Gar-Arifiye arasında, giderken ve gelirken çok çok yavaş hareket ettiğini gördüm. Gar’dan M. Paşa’ya 11 dak. da ulaşabildik. Her iki yöne belirlenen saati 17 dakika aşan bir sürede gidip geldik. Bariyer kolları çalıştırılmamış, açık duruyordu. Geçitlerde tırafik güvenliği için yavaşladı diye düşündüm. Henüz elemen görevlendirilmemiş olabilir ve bu durum düzelir diye düşünüyorum. Ulaşım aksının birçok yerinde de çok yavaş hareket ettiğini, dolayısıyla, duraklar azalmasına rağmen, 2 saati aşan bir süre de Pendik’e varmış olduk.

                      Yaklaşılan ve durulacak olan duraklar için yapılan anonslar da amatörce ve tıren personeli tarafından yapılıyor. Marmaray’da olan sistem burada da uygulanmalıdır.

                      Tırenin Gar’a girmesi, mühim bir aşama, ama sorunu sonlandırmış değil.

                       Bundan sonraki talep ve mücadele, H.Paşa’ya kadar gitmesi, seferlerin eski sıklığa ulaştırılması ve tüm duraklarda durması, hatta, Halkalı’ya kadar gidebilmesi olmalıdır, olacaktır.

                       Birtakım olumsuz yaklaşımlar, seçime yönelik yorumlamalar ihtimal dışında olup, bundan sonraki aşamaya odaklanılmalıdır.