Yeni yerler keşfetme merakı insanın doğasında var. Belki de çoğu insanın seyahat esnasında farkında olmadığı hakikat şudur. “İnsan, aslını aramaktadır.”
Keşif ve doğa sporlarına ilgim olduğundan dolayı seyahat anılarını önemserim. Yolculuk boyunca tutulan notlar aynı bölgeye gitmeyi planlayan kâşif ve doğa tutkunları için yazılı rehber niteliğindedir.
İnsanlık tarihi boyunca kâşif/seyyahların gezip gördükleri yerler hakkında yazdıkları anı/hatıralar uzun yıllar sonra tarihi belge hüviyetine dönüşür. Kendi kültür havzamıza dair en önemli örnek Anadolu’dan Balkanların en uç noktasına kadar uzanan geniş coğrafyayı kaleme alan Evliya Çelebi’nin seyahatnamesidir.
Seyahat günlükleri doğal güzelliklerin tanınmasına vesile olur. Bununla beraber, daha da önemlisi yöre halkının mizaç ve karakterleri, gelenek ve görenekleri, yörede yetişen tarım ürünleri, halkın etnik ve dini yapısı, bölgenin iklimi, coğrafyası, kültür ve tarihini içeren ayrıntıların olduğu gezi notları ülkemizin sosyolojik zenginliğini gösteren önemli ipuçlarıdır.
Daha önceki yazılarımdan birinde Doğu Karadeniz ve Eskala’yı yazmıştım. Şimdiki yazı konusu ise Ege ve Nif Yaylası.
Ankara’da avukatlık yapan damadımız Yasin, yeğenim Beyza’nın eşidir, aslen Fethiyelidir. Uzun süre önce yapmış olduğu nazik teklif üzerine nihayet Nif Köyü’ne gitmek nasip oldu. Evini bizlere açtığı için Yasin’e müteşekkirim.
Uşak, Çivril üzerinden Çameli / Fethiye yoluna sapınca Kefe Yaylası’nın muhteşem güzelliğine tanık olduk. Karaçam, kızılçam ve ardıç kaplı ormanlar içinden geçerek Acıpayam çıkışındaki göl tesislerinde mola verdik. Akşamüzeri Nif Yaylası’ndaki köy evine vardığımızda Yasin’in köyde yaşayan kuzeni bizi bekliyordu. Abdullah, köy evinin anahtarlarını teslim edip ayrıldıktan az sonra babası Ahmed Ağabey geldi. Bizlere “hoş geldiniz” niyetine tarlasından kavun, karpuz ve salatalık koparıp getirmiş. Anadolu İslam ahlakı olan misafirperver, “cömertlik ve nezaket” sahibi insanlar ne güzel… “Allah, tarlasındaki mahsulüne bereket ihsan eylesin” diyerek dua ettik ardından…
Fethiye’nin Nif Köyü, Gedre Mevkii’nde birkaç dönüm arazi içinde bulunan köy evinin doğal ortamı saklı cenneti andırıyordu. Tüm araziyi kaplayan ceviz ağaçlarının hasat zamanının yaklaştığı yere düşmeye başlayan olgun cevizlerden anlaşılıyordu.
Azametli dağların koynunda yaşamak/gecelemek insan ruhunda büyüleyici hisleri açığa çıkartır. Modern hayatın getirdiği sanal dünyada hapsolan insan, saf doğada kendisiyle tanışır aslında.
Çekirge sürülerinin dinginlik veren nağmeleri, arıların vızıltısı, envai çeşit kuş ötüşleriyle dağlarda sanki cümbüş vardır. Allah’ın yaratıp rızıklandırdığı hayvanatın her türü dağların gizemli ruhunu fısıldar, kendi diliyle Allah’ı zikreder. “O; yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah'tır. Güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde her şey O'nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr Sûresi. 59/24)
Güneşin batmasıyla birlikte ormanlarda yeni ve gizemli bir yaşam başlar. İnsan kabuğuna çekilir, vahşi hayat hüküm sürer ta ki sabah tekrar güneş doğuncaya dek. Gecenin sessizliğinde gaipten gelerek esen rüzgârın Hu, Hu, Hu iniltisiyle zikretmesini dinlemek muazzamdır. Varlığını hiç itiraz etmeksiniz rüzgârın dokunuşlarına teslim eden ağaç dallarının ahenkle dans edişi, ötede beride hışırdayan yaprak sesleri, uzaklardaki tepelerden yaylaya ulaşan çakalların, -ağlayan bir çocuk sesini andıran- bağırışları, vahşi kurtların ulumaları kaplar yaylaları, vadileri. Sonra derin bir sessizlik gelir… Gece açıksa ve bir de ayın on dördüyse, görüş alanınız artmaya başlar. Dakikalar sonra ormanların gizemli dünyasının derinliklerini merak ve biraz da korkuyla izleyen bir çift göze dönersiniz…
Zaman kavramının boyut değiştirdiği, duyguların içe/öze döndüğü ormanlarda kamp yapan insan genellikle yalnızlıktan ürperir. Eğer hayatınızı, hayallerinizi, aşkınızı paylaştığınız ruh eşinizle birlikteyseniz, kendinizi yabanda hissetmezsiniz. An içinde vakitler uzar, zaman yavaşlar.
Zirvesinden yamaç paraşütü yapılan, Fethiye, Göcek ve Ölüdeniz’in kuş bakışı seyredildiği, Akdeniz’in mavi sularını yukarıdan selamlayan Çal Dağı’nın (2185 mt.) güney yamacına bakan eteklerine sırtını yaslamış Nif Köyü’nün gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzeldi. Nemsiz yayla havasında birkaç saatlik uyku insana yetiyor.
Köy evinin hemen önündeki asırlık kayın ağacının gölgesine yöresel adıyla köşk (sedir) yapılmış. Evin bahçesindeki köşkte kahvaltı yapmanın veyahut ikindi sonrasında çay içmenin keyfi bir başka. Yaz güneşinin günlük yörüngesine göre ağaç gölgesi hesaplanarak kondurulmuş kestane veya sedir (Katran) ağacından yapılan 5x3 metre genişliğindeki köşk, zeminden 50 cm yüksekte ve altı boş olduğu için havadar. Ege Bölgesi geleneği olan köşk, sakin yaşamın göstergesi aynı zamanda.
Ege ikliminin ılıman yapısı, engebeli olmayan yumuşak arazi örtüsü bölgede yaşayan insanlara sirayet etmiş. Karadeniz’in yüksek eğimli yamaçlarında, iki bin rakımlı yaylalarında hayata tutunan insanların sert tabiatı Ege’de yok.
Coğrafî yapı ister istemez insan mizacını etkiliyor. Bereketli Anadolu topraklarımızın her bölgesi ayrı güzel. Görenedir görene… Köre nedir köre ne?