“ İLİM ADAMI, SERVET VE KUDRET SAHİPLERİNE KARŞI MİNNETSİZ OLMALIDIR.
                  Mısır Hidivi İsmail Paşa, Ezher Şeyhini (Ezher Üniversitesi rektörünü) ziyaret eder.
                  Paşa içeri girince, Şeyh ayağa kalkmadığı gibi, ayağını bile toplamaz.
                  Biraz sohbetten sonra, Paşa ayrılır.
                  Arkadaşları şeyhe çıkışırlar.
                  “Koca Paşa geldi, sen hiç kımıldamadın, doğru mu?”
                  ”Arkadaşlar, bir alim, asla yalakalık yapmaz, yapmamalıdır..” der.
                  Sonrasında, Paşa da Ezher Şeyhine bir ders vermek ister. Bir adamıyla, bir kese altın gönderir.
                  Fakat görevli altınıyla geri döner.
                 ”Altını niçin vermedin?”
                 ”Almadı efendim..”
                 ”Niçin?”
                 “Size selam ve hürmetlerini ve bir de şöyle söylememi iletti: ‘ELİNİ UZATAN,
AYAĞINI UZATAMAZ!.”
                   Meşhur bir kıssadır bu  ve değerli bürokrat ve ilim adamı Pırof. Dr. Ulvi Saran Bey’in sosyal basında bir kez daha paylaşmasından sonra, makale konusu yapmama vesile oldu.
                  Oldu ya da olmadı, gerçektir ya da değildir, hiç önemli değildir.
                  Gerçek ve önemli olan bir gerçeği ifade etmesi, bir gerçeğe işaret etmesidir ki, her devirde olduğu gibi, günümüzde de hayati öneme haiz  bir ikazı/uyarıyı yapmakta, fevkalade mühim bir ders vermektedir.
                    Dünyevi ve uhrevi ilimler diye bir ayrım olmaz ve bütün ilimler hem uhrevi hem de dünyevidir. Bu bağlamda hangi ilim  dalında ilim sahibi olursa olsun, ilim adamları,
                    Hele hele Kur’an merkezli ilim adamları, asla yalakalık yapmaz, yapamaz.
                    Kuvvet, kudret, servet ve makam sahipleri karşısında minnetsiz ve dik durur. Onlara yakın durmaz, yakınında bulunmaz. Zerre nemalanmaz.
                     Eğer yakınında duruyorsa, etrafında dört dönüyor, onlarla görünmeye çalışıyorsa, ayağını uzatamaz. Bırakınız ayağını uzatmayı, en ufak bir yanlışını dahi söyleyemez,
                      Maalesef günümüzde tam tersi olmakta, bırakınız yüksek makam ve servet sahiplerini, bir ilçe belediye başkanı etrafında pervane gibi dönen ilim ehlini, hacıyı, hocayı, imamı, müftüyü, pırofesörü bile  görmek, ekseriyetle şahit olmak mümkün.
                       Sadece ilim adamları değil, “ben Müslümanım” diyen, daha da genişletirsek, “ ben insanım” diyen herkes böyle olmalı, güç, kuvvet, servet ve makam sahipleri karşısında minnetsiz, şahsiyetli ve dik durmalıdır.
                        Oğlunu, kızını, yakınını işe koymak, bir makama getirmek için ya da bulunduğu görev ve yerde kalmak, orada güçlü bir pozisyon elde etmek ya da pozisyonunu güçlendirmek için, siyasetçilerin peşinde koşan, her dediklerini yapan, adeta siyasetin memuru, hocası, imamı, müftüsü durumuna düşen çok insanları gördük, görmeye de devam ediyoruz.
                       Daha da vahim olanı, koca pırofesörlerin bile siyasete yaranmak, rektör olmak ya da vekil  veya başka bir makamı ele geçirmek için, ilmini ve ilim adamlığını nasıl yerle yeksan ettiğini görmekte, kahrolmaktayız.
                        Şüphesiz çok az sayıda istisnaları, istisna tutarak, toptancı yaklaşmayarak.
 
                                                   ÜLKENİN AFYONLARI
                         Yine Ulvi Bey’in bir paylaşımıyla devam edelim.
                         Günümüz gerçeklerini ve pıratiklerini ortaya koyan paylaşımı şöyle:
                         “İNŞAAT, ekonominin,
                           POPÜLİZM, toplumun,
                          DİZİLER; izleyicinin,
                          FUTBOL, kalabalıkların,
                         TESTLER; eğitimin AFYONU OLMUŞTUR.”
                          Bendenizde iki  tane ilave edeyim.
                          YALAN, ALGI, DEZENFORMASYON da siyasetin ve yandaş basının afyonu olmuştur.
                          OY da partilerin afyonu.
                          Gerçekten de öyle değil mi?
                          Sinai, zirai ve hayvansal  üretim ekonominin temeli olması gerekirken, bütün bunların yerini inşaat ve BETON almamış mıdır?
                           Hakikatin, doğrunun, adaletin, helalin peşinde olması gereken toplum, popülizm peşinde değil midir?
                            İzleyiciler dizilerin eşine takılmamış, diziler izleyicileri uyutmamış,  afyonu olmamış mıdır?
                            Hele futbol, kalabalıkların afyonu değil midir?
                           Şüphesiz toplumun afyonu olan bir çok şeyi daha sıralamak mümkün.
                            Para, makam, şan, şöhret, müzik, moda, cinsellik, içki, sigara, yat, kat, yemek, araba, lüks ve israf afyonun dikalası değil midir?
                             Bu afyonlar hepimizi bir veya birçok yönüyle yakalamamış, esir almamış mıdır?
                             NE MUTLU BU AFYONLARA BAĞIMLI OLMAYANLARA.
                             Vay olsun, birine ikisine değil de, kahir ekseriyetine hatta tümüne tutsak olanlara!