İmanlı olan insanın düştüğü en büyük tuzaklarda biri de sebeplere takılmasıdır…

Elmayı ağacın yaptığını zannetmek, balı arının üstün yeteneklerinden bilmek, yağmurun bulutlar tarafından yağdırıldığını düşünmek vb…

Kasti düşünüldüğünde imanın intiharı, tembellikten gelen

düşüncelerse iman zaafımızdır…

Ne yazık ki hep göz önünde olan bu olaylar yaratıcı ile bağlarımızı koparmaya, hürmeti, saygıyı ağaca, ineğe, buluta, arıya göstermek gibi bir gafletin içine düşürmekte insanı…

Başka bir zaaf da kazaların, kavgaların, işten çıkarılmaların, hoşumuza gitmeyen şeylerin, başkalarının eliyle başımıza gelen hadiselerin sanki Allah’tan habersiz, kaderin içinde olmayan sadece kendi tercihimiz gerçekleşmiş olduğu zannına kapılıp yapana isyan edilmesinin bir ucunun da kadere isyan olduğunun farkına varılamamasıdır…

İmanı muhafaza etmek ve Rabbi ile arasını iyi tutmak isteyen kulun derdi olan bu gibi hadiseleri değerlendirirken Bediüzzaman bize üç noktayı hatırlatmaktadır:

Bir gün hoşunuza gitmeyen bir hal ile karşılaşırsanız vereceğiniz tepkiyi şöyle değerlendirin:

Bir; kaderin onda bir hissesi var kimin eli ile başınıza bir musibet, işsizlik, kaza, bela gelirse gelsin bilinmelidir ki Allah’ın kader planında gerçekleşiyordur ve neden başıma bu geldi demenin ucu neden başıma bunu getirdin Allah’ım itirazıdır ki burada diline hâkim olacaksın…

İki; nefis ve şeytanın bir hissesi vardır başımıza gelen her olayda, size göre kötü hadiselerde sebep olanın şeytan ve nefsimiz tarafından tuzağa düşürüldüğünü unutmamamız gerekir, bunlar birer çizgi kahraman değil hayatımıza vesveseler ile müdahale eden varlıklardır, kişinin iradesine hâkim olup size başkalarını aracı kılarak musallat etmiş olduklarını da unutmayın…

Bunu şöyle zihinde canlandırabilirsiniz; filmler de konusu çok yapılır bir hakikattir aslında: Adamın ailesi rehin alınır ve evin reisine git şunu vur git şunu çal diye tehdit edilir ve zaafı olan aile reisi senin malını çalar, zarar verir…

İşte şeytan da vesvese ile git şunu çal, gaza bas, vur, işten çıkar, baskı yap, senden daha akıllı olmasına izin verme, ez onu gibisinden komutlarla zayıf mizaçlı insanları kumanda edip iradesini devre dışı çıkarır, böyle durumda sadece kızmak değil karşı tarafa dua etmek gerekir…

Üçüncü ise kendi zaaflarımıza çeki düzen vermediğimiz hallerimiz yüzünden musibetler gelir bizi bulur…

Demirin ateşle terbiyesi gibi başımıza gelen hadiselerin birçoğunda kendi hak edişimiz vardır; hırslarımız, arzularımız, bencilliğimiz devreye girer ve Allah musibetlerle bizi frenler, bu durumda başkasına kızacak kadar kendimize de bundan pay çıkarmamız gerekir…

Şimdi geleli 25 kuruşluk meseleye…

İsraf haramdır, bir yudum yahut bir fıçı da olsa haramdır…

25 kuruş yahut 25milyonluk gereksiz harcamalar da haramdır ve israf sadece mal ile değil zaman, hayat, sağlık daha ne gelirse aklınıza hepsi bizi kulluğumuzdan edecek yollardır...

Poşet uygulamalarında ortalık ayağa kaldırılmaya çalışılıyor ama daha dün unutularak yapılıyor, bir sakız için bile poşet alıp on metre ötede içindekini cebe poşeti sağ sola atanlarımız varken, bir eşya için on poşet alıp stok yapan teyzelerimiz varken, yer gök çöp kenarları yol kenarları gıcır gıcır poşetlerle dolu görüp de ‘ne kadar pis insanımız var’ diye veryansın edenlerimiz varken ne oldu da

25 kuruşa poşet almak ağırımıza gitti!

 

Hani israf haramdı, bedava olunca israf olmadığına fetva mı verdiler, gölden bile abdest alsanız israf etmeyin uyarıları ne için söylenmiştir…

Evdeki poşetlerin birçoğu eve girer girmez eşyaları çıkarıp çöpe atarken o plastikler için harcanan maliyetin kimin cebinden çıktığı hesabı yapıldı mı?

25 kuruşun bir israfı önlemesi karşılığında kazanacağımız rıza-i ilahi değersiz mi?

25 kuruşluk bir inat ile yaptığımız israfın karşılığının 25 kuruş olarak mı kalacağını zannediyoruz acaba?

Avrupa’nın en çok özenilen olayını yıllardır dinlerdim, oralarda meyveleri adetli alırlarmış diye, ekmeği de sayılı…

Poşet ihtimal ki bez ağırlıklı anlatırlar ve bizde yıllar önce fileler vardı, alabildiği kadar alışveriş yapardık, nasıl olsa bedava diye her şeye saldırmazdık derlerdi; ne oldu nostaljik hatıralar şimdi?

25 kuruş sendromunu Erdoğan’a dokundurmak için kullananlar bilmeliler ki israf ve haram konusu Erdoğan’ı aşar…

Kim olursa olsun sevelim sevmeyelim biri tarafından yapılan uygulamalar Allah katında hoşnut bir davranış işe aracıyı çıkarıp uygulamalıyız…

Hele ki başta sigaradan gereksiz ne varsa her gün onlarca israfı yaptığımız zamanda bu küçük sebep ile dünyanın yahut bize ait israfın önüne geçilebilecek davranışın karşısında durmak ve israfı çeşitli bahanelerle kamufle etmek Allah’ın hükümleriyle cedelleşmek demektir…

25 kuruşa iman ve insanlığımızın gereklerini satmayalım, ona sıra gelene kadar ne 25 kuruşları harcıyoruz gidip onları dert edinelim…