Ne demek bu şimdi! Nasıl bu başlığı atarsın dedim kendi kendime. Sonra da dedim ki at bu başlığı bakalım nasıl tepkiler gelecek! Bu hafta ki yazımız feminizm değil. Bir ara onun üzerinde de tartışalım isterim. Ama bu hafta özgecilikten bahsedeceğim sizlere. Ne demek özgecilik? Kadınlarla ne ilgisi var? Aslında kadınlarla pekte ilgisi yok hatta kadından çok toplumun genelini ilgilendiren bir konu. Peki nedir bu özgecilik?
Fransız düşünür Auguste Comte’ un ileri sürdüğü bir kavram. 1789 Fransız devriminin getirdiği bireycilik ve onun sonucunda oluşan bencillik bir boşluk oluşturmuştur. Comte bu boşluğu bir toplum dinin doldurması gerektiğini düşünür. Bu toplum dini de özgecilik olacaktır. Nasıl bir din bu? Aslında tamamiyle Hristiyanlığın tüm inançlarına bağlıdır. Fakat bu dinde Tanrı yerine insanlığı, ermişlerin yerine de bilginleri koyar. Özgecilik, bencilliğin karşıtı bir düşünce sistemidir. İnsan kendi çıkarları yerine başkalarının, toplumun çıkarlarını düşünmelidir. Comte göre insan kendi tüketebileceği kadarını üretirse bencil, başkalarının tüketimini düşünerek üretirse özgeci olur.
İnsanın tüm eylemlerinde hiçbir çıkar ya da yarar gözetmeksizin başkalarının mutluluğunu amaç edinmesi gerektiğini söyler ahlak felsefesi. Ruhbilimsel özgecilik ise, insanların kendi çıkarlarının olmadığına inandıkları zorunlu olarak başkası merkezli yaşamak olduğunu savunur. Ben bunu pek içselleştiremedim açıkçası nasıl oluyor da bir insan kendi çıkarları yok sayıp tamamen toplum, başkası ya da en çok sevdiği insan fark etmez onun için kendi yok sayabilir ki? Diye sorarken aklıma annelerimiz geliyor. Türkiye de ki annelerin %70 hatta belki %80 i özgeci. Hem de hiç ama hiç farkında olmadan hayatlarını bu şekilde yaşayıp bitiriyorlar. Özgeci olarak yaşayabilmek için sevgi ilk şart galiba.
Anneleri belki bir nebze anlayabilirim sonuç olarak anne. Bizim ülkemizde anne olmak demek kendi hayatını yok sayıp sadece çocuğun ve eşin için yaşamak demek. Yoksa o anne yüzlerce annenin linçine uğrar. Neden mi? Çünkü onu biliyoruz sadece bizim annelerimiz de onların anneleri de hepsi bu bilinçle büyüyor ve büyütüyor. Bir anne kendi varlığının farkında olarak yaşıyorsa onun anneliğinden şüphe ediliyor. Anneysen anneliğini bil! Ne kadar acımasız değil mi? Bence özgecilik bu açıdan baktığımızda çok ama çok acımasız.
Çoğunlukla anne olmaya da gerek yok her ne kadar medeniyet olan ülkeler de kadına daha çok veriliyor gibi görünse de bence dünyanın her yerinde kadının hem bedenen hem ruhsal olarak naif bir yapıya sahip olması erkek egemen toplumlarda ezilmesine sebep oluyor. Ki son zamanlarda erkeklerden çok kadının kadına yaptığı toplumsal baskıyı kimse kolay kolay yapmıyor. Neyse o konu ayrıca konuşulup tartışılması gerekiyor.
Genel olarak toplumun hepsine acımasız erkek evine belli bir miktarın altında para getiriyorsa onun da babalığından, erkekliğinden şüphe edilip hemen bencil etiketi yapıştırılıyor. Bencilliğin toplumsal yaşam için doğru bir davranış biçimi olduğunu savunmuyorum fakat benciliğin korunması için bencilliğin bir miktar olması kanaatindeyim.
Bazıları da özgeciliğin bencillikten bir farkı olmadığını söyler. Bunlara göre kişinin kendi çıkar ve arzularını tatmin etmesinin daha kurnazca bir yoludur. Olabilir mi? Ben başkası için şunu yaptım bunu yaptım diyerek takdir edilme ve yüceltilme istediğini karşılayabilir. Bence de olabilir hayatın içinde bu gibi durumlarla karşılaşıyoruz.
Yaşamını isteyerek başkalarına adamak, ancak kişiliğin güçlü bir biçimde gelişmesiyle olabilir. Güçlü bir biçimde gelişmiş kişilik, artık kendisi için hiçbir kuşkuya kapılmayacağından kendi kendisine başka yapamaz, onun amacı tüm diğer insanların kendisi gibi özgür ve mutlu kişiler olmasıdır. Bir manada doğrudur insan kendi kişisel çıkarlarından soyutlandığında gerçek özgürlüğe ve mutluluğa daha kolay ulaşır. Onlara uzak olmamızın sebebi de egomuzu bir türlü tatmin edemememizden kaynaklanır.
Bu konuda okumalar yaparken şu soruyu çok düşündüm. Bir toplum dini olarak özgeciliği kabul etsek ki aslında İslamiyet’in de diğer dinlerin d kökeninde bu düşünce sistemi yatar, bizler kendi çıkarlarımızı yok sayıp sadece başkaları için yaşamış olsak, herkes birbiri için yaşasa ne olur? Aslında kulağa çok güzel geliyor başkaları benim için yaşayacak bende onlar için. Ama ya düşündüğümüz gibi olmaz da bizim hayatımızı adadığımız insanlar bizi görmez de onlar da başkaları için yaşarsa? E annelerimiz böyle yaşıyor pişman da olmuyorlar. Mı acaba? Kadınlarla özellikle son günler de geçirdiğim zamanlar da çoğunlukla pişman olduklarını açık açık söylüyorlar. Bu yüzden bana göre özellikle bizim toplumumuz gibi toplumlar da özgecilik gibi düşünce sistemlerin olması pek te sağlıklı değil. Ama bazı düşünürler de kişisel çıkarları yok saymak yerine toplumsal çıkarlarla özdeşleştirmeliyiz diyor, işte ben bunun savunucu olabilirim.
Başlıkla özdeşleşen bir yazı olmadı ama yazı işte nereye götüreceğine ancak kendisi karar veriyor. Özgecilik ve kadınlar üzerine uzun uzun seminerler olsa keşke diyemeden geçemiyorum. Hoşçakalın efendim.