Mevlana; “kıskançlığın ateşten geldiğini” söyler. Kıskançlık ateşi, düşmeye görsün yüreğe. Hem düştüğü yeri yakar hem düşüreni…

Bir anlamda insanın kendiyle sınandığı ağır bir imtihan değil midir kıskançlık denilen duygu. Kendiyle birlikte karşısındakini de sınamaz mı? Ne yorucudur herkes için bazen hastalık dercesine gelip dünyasını nasıl da karartır insan zavallısı… Derler ki seviyorum ki kıskanıyorum asla inanmam! Kıskançlık, içinde hasetlik taşır. Nasıl olur da insan sevgisi içinde hasetlik olabilir? Soruyu yazarken olabileceği ihtimali olduğunu fark ettim, mesela annemizi çoğu zaman hem babamızdan hem de kardeşlerimizden kıskanırız. Evet, onları da çok severiz annemize olan sevgimizden onu paylaşmak istemeyişimizden kaynaklanır bu kıskançlık. Ama peki bu kıskançlığın içinde de bencillik yok mudur? Elbette ki vardır, zaten çoğunlukla bencilliğin kurbanı oluruz. Sorumuza dönecek olursak genellikle sevgi içinde hasetliği barındırmaz, eğer barındırıyorsa o sevgi değildir bana göre.

Başka birisinin üstün bir durumuna karşı duyulan öfke duygusu, evrensel bir insan tepkisi. Evrenseldir sınırı yoktur yaş cinsiyet ırk dil din ayrımı yoktur insan her türlü her şekilde kıskançlık duygusunu bir şekilde öğrenir. Evet, doğuştan getirmiyoruz bu duyguyu çoğu davranışımız gibi kıskançlığı da sonradan öğreniyoruz. Tanımda dediği gibi birisini üstünlüğünü asla çekemiyoruz. Başkasının emeğinin karşılığı olan başarısını kıskanıyoruz. Desteklemiyoruz. Bazen imreniyoruz bu hasetlikten daha güzel bir duygu sanki onun başarısını istememekten çok kendimizi de orada görmek istememiz daha anlaşılır ve daha masumane bir duygu değil midir?

Patolojik kıskançlık, mesela eşin sadakatsizliği şüphelerine karşı hemen ve yoğun derece de öfke, kaygı, keder ya da ajitasyon gösteren kişilerde görülürmüş. Bu gibi kişiler delil bulmaya yahut suçu itiraf ettirmeye çalışırlarmış. Patolojik kıskançlık bazen tek başına görülebilir, ama çoğu kere özellikle alkolizm, paranoid durumlar, depresif hastalıklar, kişilik bozukluğu gibi klinik durumlar eşlik edermiş, psikiyatrların söylediğine göre.

Kıskançlığı tetikleyen şey kişinin kimliği, onun benlik algısıyla bağlantılıdır. Kıskançlığın kökleri kişinin kendisini güçlü, bağımsız ve arzulanır hissettirecek sevgi dolu tepkilerden yoksun kaldığı çocukluk ya da ilk gençlik çağına kadar uzanır. O halde kıskançlık, kişinin çaresiz ve küçük düşmüş hissettiği bir döneme verdiği gecikmeli bir tepki olarak da görülebilir. Yani yine karşımızda sevgisiz büyümenin etkileri görülüyor. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük sevgiyi ondan esirgemektir. Esirgemekte bir nevi kıskançlıktır.

İlişki içindeki kıskançlığın dozu arttıkça kişiler arası saygı ve güven de o derece azalıyor. Saygı ve güvenin olmadığı bir ilişki de zaten sevgi de çok kısa bir sürede yok olup gidiyor. Kıskançlık, içinde özgüven eksikliğini ve yetersizlik duygusunu barındırıyor. Kıskançlık yaşayan birisi zamanla değersizlik, çaresizlik, öfke, mutsuzluk ve yalnızlık gibi duyguları yaşar. Bu duygular içindeki hangi insanı hayatımıza alırız ki? Almayı bırak hayatımızda var ise onu kendimizden uzaklaştırmak ve bağımızı tamamen koparmak için elimizden geleni yaparız.

Kıskanç kişilerde ki hâkimiyet çabası da yetersizlik duygusundan gelir. Ama hayat içinde insan neye tamamen hükmedebilir ki? İnsanların öncelikle bunu kabullenmeleri gerekmez mi? Bazen bende kendimi bu duygunun içinde buluyorum istemsizce, fark ettiğimde bırakıyorum akışa. Hayata hükmedemeyiz, mükemmeliyetçi olmanın insanı inanılmaz yorduğu gibi hayata hükmetmeye çalışmakta çok yoruyor.

Bende kıskanılmak istiyorum! Çoğu zaman kıskanılmak istediğimiz için türlü şeyler yapmaya, olmadığımız gibi görünmeye çalışıyoruz. Özellikle bu durum sosyal medya da hat safhada. Göründüğümüz gibi değil görünmek istediğimiz gibi paylaşımlar yapıp olmadığımız halde olmak istediğimiz gibi paylaşımlar yapıp sonra kendi yalanımıza herkesten önce kendimiz inanıyoruz. Ama gerçek hayata döndüğümüzde gerçeklerin bize attığı tokatla ancak kendimize geliyoruz ve bunu her gün yaşıyoruz o tokatı her gün yiyoruz

Bu konuda kabullenmek çok önemli! Kıskandığını kabullenmek, yetersizlik duygusunun farkına varıp yetersiz olmadığının ya da yeterli olabilmek için neler yapmak gerektiğinin farkına varmak gerekiyor. Her daim inandığım ve iyi ki bu duygu dünyada var dediğim bir şey “saygı”. Hangi ilişki olursa olsun aile içinde sosyal hayat içinde evlilikte her zaman saygının olduğu yerde mutlu olabiliriz. Saygı olduğu sürece kıskançlık olmaz saygı olduğu sürece sevgi olur güven olur özgüven olur. Saygı varsa özgüven var özgüven varsa kıskançlık yok. Ne dedik? Özgüven eksikliğinin doğurduğu, kıskançlık gibi duyguların yok olabilmesi için özgüvenli bireyler yetiştirmeye ve olmaya çalışalım. Bu hafta çocuklar için değil büyükler için yazmak istedim. Ha bu arada saygı iyi ki var demişken haftaya saygıdan ve özsaygı üzerine konuşalım mı ne dersiniz? Sevgi ve saygıyla kalın.