Heyecanı içinde, coşkusu birkaç güne sığmayıp taşan eski bayramlara duyulan hasreti dile getirmiş satır satır, buram burak ve nostaljik bir şekilde emekli Bağ-Kur İl müdürü sevgili Hikmet Cihan…
Devlete hizmette geçen yılların ardından tam anlamıyla bir kitap kurdu olarak düzenlediği o müthiş kütüphanesinden çağlayıp taşan kültür birikimiyle adeta kabına sığmayan bir edebi üslup içerisinde dile getirmiş eski bayramlara duyulan hasreti, özlemi…
İstedim ki sizlerle paylaşayım…
Bugün bayram
Yanardağ gibi yüreğim
Gözyaşımla ıslanmış
Çiçekler solgun
Siyah doğuyor güneş
Her yanımı kaplamış
Ak karanlıklar
Şimdi küskün bayramlar
Doğan güneşe
Onlar ki yokturlar
Bütün sevinçler öksüz
Sonbahara durmuş bahar dalları
Sanki tersine dönüyor
Dünya içimde
Hicran ateşiyle yanıyor
Bayramlar
Bir hasretlik içinde
Onlar ki yokturlar
Zamanın üzerine atılan
Büyülü bir ağ
Zamansızlaştırıyor
Zamanı
Ve böylece ben
Tevekkül sırrı ile
Öldürerek ölümü
Ötelerde bağlıyorum
Gönüllerine gönlümü
Onlar ki yokturlar
Hayalimde
Süratle giden bir trende
El sallarken görüyorum onları
Mücerretin ufkunda
Yol alıyoruz birlikte
Hüzün yüklü
Bir mutluluk şavkı vuruyor
Bayram sabahlarına
Onlar ki yokturlar
Cennet cennet bayramlar
Geçiyor aklımdan
Martılar kadar hür
Onlar ki yokturlar
Bayram haftası
Köşe bucak temizlenen evler
Arife günü yapılan
Telaşlı alışveriş
Annelerin sanatkar ellerinden çıkan
Bayram sohbetlerine konu
tatlılar
Tekmile hazır manga gibi
Kanepeye dizilmiş
Etiketi üzerinde bayramlıklar
Başucunda birlikte uyunulan
Meşin kokulu
Ayakkabılar
Çocuklar uyurken
Erkenden kalkıp
Camiye giden baba
Bayram namazıyla başlayan
Bayram şöleni
Cami kapısındaki ilk bayramlaşmalar
Daha uyanmamışken çocuklar
Mahmur gözlerle seni ilk karşılayan
Hayat arkadaşınla
Sarılıp kilitlenmeniz
Sarılmış kollarınızı
Yavaşça çözseniz de
Bezm-i ebede kadar
Çözülmeyecek sevdanız
Sonra
Peş peşe doğan yıldızlar gibi
Teker teker uyanan çocuklar
Öper ellerini
Öptüğün giden ellerin
Yerine geçen ellerini
Müjdeler gibi bayramı
Davulcu gelir kapıya
Hengameli bir müzikle
Bahşişli maniler söyler
Para atarsın balkondan aşağıya
Zamansız çalınan zillerden
Merdivenlerden gelen
Patır patır seslerden
Mahallenin pamuk bakışlı
Çocuklarının geldiğini
Anlarsın
Her lokmasına
Bayram sevinci bulaşmış
Sabah kahvaltıları
Herkesin kendini
Yeni giysileriyle tazelediği
Serin pınar suyu kadar berrak
Doyumsuz görünüşleri
Artık herkes hazırdır
Zamanı durdurmaya
Ve resimler çekilir
Parlayan gözler
Gülen yüzlerle
O resimler ki şimdilerde
Hasret kokar albümlerde
Alem-i ervahta
Bizi bekleyenleri
Beyaz bulutlarla
Bizden önce kucaklaşanları
Başta örtü elde Yasin
Mezarında ziyaretler
Ve aminlerle sıvanan yüzler
Bir farzı eda edercesine
Kapı kapı gidilen
Ziyaretler
Çocukların sevinçlerini renklendiren
Toplanan harçlıklar
Mis kokulu mendiller
İkram edilen
Rekabete konu tatlılar
Sahanlıkta kucaklaşmalar
Geç kalmış buluşmalar
Candan konuşmalar
Gecelerin eğlencesi
Televizyon programları
Üzerine yürek sızmış
Bayram kartpostalları
Bayram gazeteleri
Ziyaretler bittiğinde
Harçlıklar cepte gidilen
Kurgulanmış bir masal bahçesi gibi
Bayram yerleri
Rüyadaymışçasına dönüp duran
Atlı karıncalar
Baş döndüren salıncaklar
Albenili dönme dolaplar
Kahraman edasıyla binilen
Başları süslü atlar
Fallara kapı açan
Niyet güvercinleri
Yerçekimine meydan okurcasına
Silindirik bir duvarda
Hızla dönen
Motosiklet gösterisi
Başında püsküllü serpuş
Ayağında yemeni
Sırtında taşıdığı
Büyükçe bir ibrikten
Eğilerek doldurduğu bardakla
Buzlu şerbet satan satıcı
Mekke’yi Medine’yi gösteren
Mucidimsi düzenek
Sigara paketlerine atılan halkalar
Mantar tabancası patlatılan
Hava-i fişekler
Çata-patlar
Kaçamak bakışlarla seyredilen
Sahibi şehirlimiz
Ünal tiyatrosu
Bul karayı al parayı üçkağıtçıları
Kiralık bisikletler
Tüfeklerle atılan nişangahlar
Bayram dilencileri
İzinli askerler
Belediye hoparlöründen okunan
Ölüm ilanları
Şehrin simge delisi
Deli Salih
Vücudunun yarısı balık deniz kızı
Yem bekleyen
Orhan caminin
Sebil güvercinleri
Havada uçuşan
Umut kuşları
Hülyalı bir yaşam yapbozunun
Parçalarıydı hepsi
Bir rüyaistan gibiydi
Bayram yeri
Büyüklerin büyüklüğünü
Küçüklerin küçüklüğünü
Doya doya yaşadığı günler
Hiç ayrılmayacakmış gibi
İçten kucaklaşmaların olduğu günler
Ellerin hürmetle öpüldüğü günler
Bayram kokardı sokaklar
Tazelenirdi umutlar
Barışırdı küsler
Çoğalırdı mutluluklar
Maişet motoruna
Yakıt olmuş babalar
Şarkılarla türkülerle
Umuda yelken açan çocuklar
Taze çıkmış süt dişleriyle
Güneş güneş gülen yavrular
Daha yeni geçilmişken
Kara lastikten kunduraya
Bayramlar yaşanırdı eskiden
Doya doya
Lezzetleri kim çaldı
Şevki yok şimdilerin
Kalplerde hüzün kaldı
Değerler göç etti
Kar beyaz bulutlarla
Hayallerde tükeniyor
Son bulan umutlarla
Sönmüş ufkun ışıkları
Karanlıkta bıraktı ruhları
Şimdi öpülmeyi bekler
Gidenleri öpen eller
Artık yok
Bülbül ötüşlü kanaryalar
Bütün kafesler boş
Aguşunu açmış bekliyor seni
Onlar
Onlara koş
Maveraya doğru
Bütün ruhunla koş
Onlar ki yokturlar
Sen
Ey bugün
Yaşayan bir hezeyansın
Ver bana eski bayramlarımı
Yenisi sende kalsın
Onlar ki yokturlar
Bilmem öyle bayramlara hasret duyan dostlar var mıdır…
Olduğuna dair duyumlarım var…
Bu nedenle paylaşayım istedim, o özlenen maziyi satır satır sizlerle…
Hikmet Cihan’a kalemine, yüreğine sağlık dileyerek Bizim Bahçe’den “Orkideler” giderken, okuyan dostlara da “Leylaklar” sunalım istedik, bayram sonrası ilk günümüzde…