Akdeniz meselesinde, AB’nin bir Haçlı-Hıristiyan kulübü olduğu, çok açık, sarih ve net bir şekilde görülmüş, tarih boyu süregelen MALUMUN İLANI tekrar edilmiş, hiçbir şeyin değişmediği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Artık bu gerçek kabul edilmeli, 60 yıldır kuyruğuna takıldığımız ve hep kapıda bekletildiğimiz bu rüyadan vazgeçilmeli, yalnızlaştığımız yerkürede yeni birlikler, tabiatımıza, doğamıza, tıynet ve meşrebimize, tarihimize, inanç ve kültürümüze, coğrafyamıza, yaratılış amacımıza uygun başka kapılar aranmalı, bulunmalıdır.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE GÜVENLİK KONSEYİ
BM’ de, kuruluşundan bu güne, dünya savaşlarının galiplerinin arzularına göre şekillenmiş, bir galipler, güçlüler, emperyalist ve ziyonist küresel eşkıyaların amaçlarına göre teşkilatlanmış, beş daimi üyenin ( Güvenlik konseyi’nin, ABD, RUSYA, ÇİN, İNGİLTERE ve FRANSA) aracı haline gelmiş, “Tüm dünya ülkelerinin toplamı, 5’den küçük, hatta, beşten birinin vetosu ile 1’den küçük hale gelmiştir.
BM’de artık tamamen fonksiyonsuz, emperyalizme hizmet eden bir kulüp haline geldiği bir kez daha net bir şekilde görülmüştür.
Bu gerçekte kabul edilmeli ve C.başkanı Sn. Erdoğan’nın, BM’in kuruluşunun 75. Yılında yayınladığı mesaj da: “7 milyarı aşkın insanın kaderini 5 ülkenin insafına bırakan bir konsey yapısı, adil de sürdürülebilir de değildir.” Sözü, fevkalade doğrudur, ama sürekli tekrar edilmekten öte, hayata geçirilmeli, BM’ler yok kabul edilecek şekilde hareket edilmeli, adalete, hakkaniyete, hukuka ve fıtratımıza, tıynet ve meşrebimize uygun yeni BM arayışına girilmelidir.
BÖLGEMİZDE VE DÜNYA DA YALNIZLAŞMAK
Akdeniz ve Ege meselesinde yalnız kaldığımız ortadadır. Bu durum; dış politikamızı ve uluslararası ilişkilerimizi, kullandığımız dili ve gerçek dili yeniden düşünmemizi gerektirmektedir.
Dış politika iç siyasete alet edilmeden, oy hesabına malzeme edilmeden, halka dönük değil, muhatap ülkeye dönük yapılmalı, buna uygun dil seçilmelidir.
Yine dış politika da düşmanlıklar da dostluklar da ebedi değil, şartlara göre seçilmeli ve değişebilmelidir.
Bunun için;
1- MISIR İLE İLİŞKİLER: Tamam; Sisi darbecidir, diktatördür, katildir, canidir. Ama 80 milyonluk bir Mısır, Sisi için feda edilemez. Sisi bugün var, yarın yoktur. Mısır ise daimidir. Küresel eşkıyalar Trump, Putin, D.Türkistan’ı bütünüyle yutan Çin diktatörü ve diğerleri Sisi’den daha az mı tehlikelidir ki, onlarla iyi ilişkiler sürdürüyoruz da, Mısır ile sürdüremiyoruz? Evet İhvan haklıdır, mazlumdur, gerçek Mısır’dır, kardeşimizdir, yanlarındayız. Ama İhvan için bütün bir Mısır feda edilemez. Bunun İhvan’a da bir faydası yoktur. Sisi ile düşmanlık ve ilişki kesme, İhvan’a bir katkı da sunmamakta, hatta, daha fazla mahvına sebep olmaktadır. İhvan meselesi buzdolabına alınmalı, Mısır ile ilişki kurulmalı, zamanı geldiğinde buzdolabından çıkarılmalıdır. Yonan Mısır ile işbirliği yapabiliyor, biz ise; tarihi, dini, kültürel ve coğrafi onca bağımıza rağmen, Akdeniz’de hemen karşımızda, birbirimize baktığımız halde, ittifaklar yapamıyoruz!
2- SURİYE İLE İLİŞKİLER: Suriye politikamızın baştan beri doğru olmadığı, sağır sultan tarafından bile bilinmektedir. Zaten bugünkü durumu ve sonuçları bunu açık ve net bir şekilde göstermektedir. Suriye’de kazanan ABD, İZRAİL ve kısmen de RUSYA’dır. İşte Suriye’nin durumu. Sefası ABD, İZRAİL ve RUSYA’nın, cefası ise Suriye halkına ve bize kalmıştır.
Suriye bölünmüş, dört ayağı olan PKK devlet rüyasının biri Irak’ta kurulduktan sonra, diğeri Suriye’de kurulmuş, ABD himayesine girmiştir.
Suriye yönetimi ile daha fazla zaman kaybetmeden ilişkiler düzeltilmeli, Libya’da BM’in tanıdığı meşru hükümet Sarrac diyorsak, Suriye’de de Esat olduğu bilinmektedir. Suriye ile işbirliği yapılıp, bölgedeki ABD, İZRAİL ve Rusya oyunu bozulmalı, bir an önce barış sağlanıp, dört milyon Suriyeli sığınmacı kardeşlerimiz, tek bir kişi kalmaksızın topraklarının başına döndürülmelidir.
3- ZİYONİST İSRAİL: SURİYE, IRAK, YEMEN VE LİBYA’DA KAZANAN, ABD ve Rusya yanında daha da çok İzrail’dir. Zaten bu küresel eşkıyalar İzrail demektir. HATTA, SON ÇEYREK ASIR DA İZRAİL, BÜTÜN ZAMANLARINDAN ÇOK ÇOK DAHA BÜYÜK KAZANIMLAR ELDE ETMİŞ, TARİHİNİN EN GÜÇLÜ DÖNEMİNE ULAŞMIŞ, ÇEVRESİNDE ONA DİRENECEK TEK BİR UNSUR BIRAKILMAMIŞTIR. Saddam, Esat, Kaddafi bunun için devrilmiş, katletilmiştir. Son kalan ve direnen HAMAS, HİZBULLAH ve İRAN’da, tarihte eşi benzeri görülmemiş ambargolarla bitirilmek üzeredir.
4- LİBYA POLİTİKASI: Libya ikiye bölünmüş, yıllardır iç çatışma ile bitirilmiş ve çatışmanın devamı istenmektedir. Sarrac hükümeti bile BM tarafından meşru görülse bile ( BM’nin yapısı ortada), varlığı yokluğu belli olmayan, çok zayıf durumdadır. Türkiye burada taraf değil, Libya’yi birleştiren olmalıdır. Türkiye’nin Sarrac tarafında bulunması( ki o da galiba istifa etmiştir), çatışmayı küresel çıkarlar doğrultusunda sürdürmek amacına katkı sunmamalıdır.
Netice olarak, Türkiye Akdeniz ve Ege konusunda yüzde yüz haklıdır ve bu konuda 80 milyon ve tüm muhalefet birdir ve bir olmalıdır. Asla taviz verilmemeli, Fatih bakıma alınmamalı, başta çok sert dil, sonra çok yumuşak dil tavizine girilmemeli, devamlı dış politika dili kullanılmalı, dışarıya söylenemeyecek dil, iç siyaset için kullanılmamalıdır.