Biz büyükler hep gençleri suçlar, yeni nesil şöyle, yeni nesil böyle, eskiden böyle değildi diyerek yeni gençliği tenkit eder, beğenmeyiz.
Şüphesiz haklı taraflarımız vardır hem de çoktur.
Eskiden var olan birçok güzel hususiyetlerin bugünkü gençlikte olmadığını hepimiz görüyor, çevremizde müşahade ediyoruz.
En basitinden bizim gençliğimizde otobüste yaşlılara yer vermeyen olmadığı gibi, insanların içinde ulu orta aşuftelik yapan gençlerde yoktu.
Daha birçok hususiyeti sayabilir, misalleri çoğaltabiliriz.
Ancak, gençleri suçlarken dönüp kendimize de bakmamız, öz eleştiri yapmamız gerekir.
Kendimize baktığımızda da bugün yaşananların, tenkit ettiğimiz birçok sıkıntımızın, gençlerin eliyle değil, yetişkinlerin eliyle olduğunu da görürüz, görmeliyiz.
İşte sosyal basında paylaşılan sanal ya da gerçek ama doğru soruları ihtiva eden gençlerin ağzından yetişkinlere yönelik haklı tenkit ya da karşı savunmalar:
…………………………………………………………………………………………………………………………………………..
“Ben 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Yazılarınızda sık sık “Gençlik nereye gidiyor?” yakınmalarınız oluyor?
Gençlik derken herhâlde lise ve üniversite öğrencilerini kastediyorsunuz. Ben de merak ettiğiniz o grubun üyesiyim.
Madem ülkede insanları gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayırdınız, ben de siz yetişkinlere bazı sorular sormak istiyorum.
Bir köşe yazarı olarak gençlerin nereye gittiğinden çok, yetişkinlerin nerede durduğuyla ilgilenmeniz gerekmiyor mu?
Ülkenin başını belaya sokan olayların baş aktörleri genelde gençler mi, yoksa yetişkinler mi?
Bu ülkede yüz binlerce öğrenci tek bir soru fazla yapabilmek için dirsek çürütürken, birileri sınav sorularını ve sorularla birlikte gençlerin hayallerini çaldı ve geleceğimizi çürüttü. Bu soruları çalanlar lise öğrencileri miydi?
Milletin yüzüne baka baka yalan söyleyen siyasetçiler hangi üniversitede okuyor?
Sanatçı kimliğiyle her türlü ahlaksızlığı yapanlar ergen mi?
Din adamı sıfatıyla ekranlara çıkıp inancıma ve değerlerime küfredenler kaç yaşında?
Sinemada 7 yaş üstüne uygun olarak işaretlenmiş filmde bel üstüne çıkamayan yapımcılar kaç doğumlu?
Siz yaşadığınız günü bile kurtaramazken, yarınları kurtarma işini niçin bize ihale ediyorsunuz?
Kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, çarpık dizilerle kan damlayan, şiddet kusan senaryoları siz yazdırıyorsunuz.
Evlilik, kutsal bir müesseseyi, evlilik programlarında viraneye dönüştüren sizsiniz.
Siz gece kulüplerinde kavga eden futbolcuları el üstünde tutarken, okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderiyorsunuz.
Her türlü rezilliği özgürlük olarak sunan, cinsiyetsiz bir toplum özlemiyle yanıp tutuşan yazarların kitaplarını okurken, ailenin öneminden bahsedemezsiniz.
Yetişkinler para hırsıyla sürekli inşaat yaparak şehirleri betona boğarken, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyemezsiniz.
Alttan bir sürü dersiniz var, bize üst perdeden ahlak dersi veriyorsunuz! Yeni nesil pırıl pırıl, sıkıntı yok. Asıl sıkıntı, yeni nesle eski nesilleri unutturan yetişkinlerde.
Son yıllarda kaç tane Türk filmi çekilmiş ve geçmişimizi anlatıyor.
Kitapçıların çok satanlar rafındaki kitaplardan kaç tanesi gençlere ecdadını sevdirmek için yazılmış acaba?
Siz dedelerinizin emanetine sahip çıksaydınız, biz de yarınları emanet olarak kabul ederdik belki !
Geçmişini unutturduğunuz bir nesle, gelecekten ödev veremezsiniz!
“Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti!” demagojisi de yapmayın! Çünkü benim babam II. Murad değil, hocam da Akşemseddin değil. Zaten İstanbul da Fatih’in fethettiği İstanbul değil...”