Vakit tamamdı. Birbirine bulmaca gibi bağlanan dar sokaklar yine onu bekliyordu. Gece soğuk ve puslu, kafası sorularla doluydu. Üşümemek için giydiği fosfor renkli gocuk cılız bedenini her zamanki gibi haddinden fazla büyük gösteriyordu. Sokak ışıklarında salınan devasa gölgesi köpeklerin korkulu rüyası olduğundan kendini güvende hissetmeye alışkındı. Ama neme lâzım, yine de temkinli olmakta fayda vardı. Yolları okşayan rüzgâra dertli dertli çıkardığı of sesleriyle eşlik edeli çok olmamıştı. Çekelediği çöp arabasının takırtısını yanından geçen bir arabanın homurtulu sesi bastırdı. Az ileride yavaşlayan arabanın camından atılan sigara izmariti minik bir kuyruklu yıldız gibi süzülüp asfalta düştü. Bir an durdu. Sırada daha uzun bir of vardı. Kafasındaki soruları tekrar sıraya koydu. Bu çile ne zaman bitecekti? Ne vakit gündüz çalışabileceği bir işe sahip olabilecekti? Dahası, insanlar dünyayı bu denli kirletmekten ne zaman vazgeçecekti? Soruların cevaplarını bulmak için çok vakti yoktu. Yollar onu bekliyordu.
Elindeki süpürgeyi banket dibine hışımla sürterken aklı başına geldi. Duraksadı. Çöp olmasaydı çöpçülük diye bir meslek de olmayacaktı. Belediyede zor zahmet bulduğu iş sayesinde en azından karnını doyuruyordu. Kendini teselli çabası sürerken sokağın diğer ucundan yükselen bir sese kulak kesildi. Gayet bet denilebilecek ses yan sokağı inletirken içine de istemsiz bir ürperti düşürdü. Olduğu yerde kalarak olacakları beklemeye koyuldu. Az sonra köşe başından bir gölgenin usulca ana caddeye sızdığını gördü. Fal taşı gibi açtığı gözleri yanlış görmüyorsa, şişmanca bir adam yalpalayarak kendisine doğru yaklaşıyordu. Naralar atan adam karşısına dikildiğinde zamanın durduğunu sandı. Üstü başı perişan haldeki adamın ağzından çıkan buhar gecenin sisine karışıyordu. Göz göze geldiği berduş kılıklı adamın sarhoş olduğunu anlaması uzun sürmedi. Per perişan haldeki adamın gözleri ayazın da etkisiyle kısılmış, kızarmıştı. Biri yeri, diğeri göğü öpmeye uzanmış dudaklarının arasından sızan keskin alkol kokusu burnunun direğini sızlatmaya yetmişti. Ayakta zor duran adam işaret parmağını kendisine doğru sallamaya başladığında iyice tedirgin oldu. Sarhoş adam derin soluklarının arasına birkaç kelime sığdırabildi:
“Sen de düşme yanarsın.”
Bir an savrulan adam tekrar doğrulduğunda buza kesmiş elini çöpçünün şaşkın yüzünde babacan bir edayla gezdirdikten sonra garip şekilde tebessüm etti. Asker selâmı çaktıktan sonra yolunda yürümeye devam etti. Yaşadıklarına hiçbir anlam veremeyen çöpçü de gülümsemekten kendini alamadı. Bir yandan da düşündü. Gecenin köründe rastladığı meçhul adam kendisine ne demek istemişti? İnce dudaklarını büküp arkasını döndüğünde sarhoş adam köşe başından diğer sokağa dönmek üzereydi.
Sarhoş adam kendisini takip ettiğini biliyor gibi arkasına dönüp çöpçüye baktı. Çektiğibirkaç derin nefesten sonra işaret parmağını yine çöpçüye doğru sallayarak gecenin şarkısını patlattı:
“Dün gece çok aradım.
Aradım, bulamadım.
Kör olası çöpçüleeeeeerrr…
Aşkımı süpürmüşler.”
İbrahim GÜREL