ZULÜM NEDİR?
Zulüm: Eşyanın, hayvanın, doğanın ve insanın hakkını vermemek, hakkını gasp etmek, tahakküm altına almak, özgürlüğünü, ihtiyaçlarını, söz hakkını kısıtlamak ve kaldıramayacağı yükler yüklemektir.
İnsan ilk zulmü, siyasi, dini, toplumsal ve nefsi otoriteler edinip vicdan, akıl, fıtrat, adalet ve tevhid üzere yaşamayı terk ederek kendisine yapar.,
İkinci zulmü, bu zulüm üzere bir hayat kurarak Allah'a yapar.
Üçüncü zulmü de eşya, hayvan, doğa ve diğer insanlara yapar.
Kişinin kendi nefsine, eşyaya ve doğaya yaptığı zulmü Allah dilediğine bağışlar.
Hayvan ve İnsana yaptığı zulmün mutlaka hesabı sorulur, hak sahiplerin hakkı alınır.
Allah'a karşı işlenen zulmün -ki bu küfür ve şirktir- affı yoktur.
Diğer insanlara yapılan zulmün en büyüğü de onlara vaziyet etmek, tahakküm etmek, onlara otorite olup, onların hayatlarına dair siyasi ve dini kanunlar yapmak, partiler, cemaatler, dernek, vakıf, tarikat, mezhep kurmak. Bu cesareti onlara veren, onların tabileri olmak, o zalimlere sevgi beslemek ve de onlara meyletmektir..
Zira zulme rıza da zulümdür. "Zalimlere meyletmeyin ateş size de dokunur" ayeti bunu çok güzel özetler.
DOĞRU TERAZİYİ EĞRİ ADAM BOZAR
Dünyanın en doğru insanını, bozuk terazinin başına görevlendirseniz, o doğru adam tartmaya başlasa, haksızlık devam eder. Doğru terazinin başına, eğri bir adam görevlendirseniz, o ne yapar eder terazinin ayarını bozar. ( Mahmut Toptaş)
DÜNYA LABİRENTİNDEN KURTULUŞ FORMÜLÜ
Umudun varsa, henüz kaybettiğin bir şey yoktur. Başarısız denemeler kayıp değil kazançtır. Her başarısız deneme başarısızlığa açılan bir kapıyı kapama tecrübesidir.
Bir delikanlı hasbelkader bir labirente düşer, çıkış yolu ararken, kendisi gibi ama yıllar önce labirente düşen bir ihtiyara rastlar ve aralarında şöyle bir diyalog geçer.
-Amca sen bu labirente ne zaman düştün?
- Ben zaman kavramını kaybettiğimden tam olarak ne kadar olduğunu bilmiyorum. Yılladır çıkışı arıyorum ama henüz bulamadım. Sen geldiğine göre artık birlikte ararız.
- Sen yıllardır başarısız bir arama yapmışken, ben seninle neden arama yapayım.
- Benim, hangi yolların çıkışa götürmediğini biliyor olmam, benim senden daha avantajlı olduğuma yeterli delil değil mi?
İçinde yaşadığımız bu dünya labirentinden çıkış; geçmiş tecrübeleri yok saymadan veya mutlak doğru kabul etmeden her bedenin, her bölgenin, her kavmin, her zamanın çıkış kapısının kendine özgü olduğu bilinciyle aramaya devam edersek bulacağımız umulur.
Her dinin, her ideolojinin, her mezhebin, her cemaatin, her derneğin, her vakfın, her partinin bu labirentten çıkış formülü ya tamamen zanni ya da zamansal olduğu için artık kapanmış yollara sevk eden formüller ve güya çıkışa götüren işaretlerdir.
Oysa her zaman diliminde, her kavmin ve her bedenin çıkışı kolay bulabilmesi için, doğal pusulanın aynı yönü gösterdiklerinde doğru yöne işaret eden vicdan, akıl, fıtrat, adalet ve tevhid ibreleri dikkate alınabilirse başkaca hiçbir tarife ve tarifçiye ihtiyaç hissetmeksizin çıkış bulunur. Daha önce gelen doğru çıkışı bulan ve gösteren tarifçiler sadece bu şekilde çıkılabileceğini ispatlamış ve salık vermişlerdir.
MUCİZE VAR MI?
Küçük bir kız çocuğu eczaneye girer:
- Mucize var mı?
- Mucize mi? Ne yapacaksın ki?!
- Kötü bir cisim kardeşimin başında gittikçe büyüyor. Babamın söylediğine göre ancak bir mucize onu kurtarabilirmiş. Ben de bütün paramı getirdim ki mucize alayım.
Eczacı üzüntüyle:
- Yavrucuğum sana yardım edemeyiz. Burada mucize satmıyoruz.
Kızın gözleri dolar:
- Ama kardeşim ölüyor! Lütfen ne olur bir mucize verin.
Birden arkadan bir el çocuğun başını okşar ve yumuşak bir sesle:
- Gel bakalım, ne kadar paran varmış görelim. Paraları saydıktan sonra:
-Aman Allah'ım! Tam da kardeşine bir mucize alabilecek kadar paran varmış.
Çocukla biraz konuştuktan sonra:
- Şimdi beni eve götür de bakalım kardeşine bir mucize bulabilecek miyiz?
O adam dünyaca meşhur beyin cerrahı profesörüydü! İki gün sonra hiç bir ücret almadan ameliyatı gerçekleştirdi. Bir müddet sonra da çocuk iyileşti. Bu olayı Almanya The Hannover Hastanesi dekanı ilmi bir konferansta anlatıyor.
Ve o Profesör hem ülkemizce ve hem dünyaca meşhur İranlı Madjid Samii'ydi!.
MEYDANLARDA KUDÜS’Ü KURTARMA VE NASRETTİN HOCA
Meydanlara Kudüs'ü kurtarma mitingine gidenler!
Hoca Nasrettin'i kapısının önünde bir şeyler ararken görürler; "hayırdır hocam ne arıyorsun" diye sorarlar.
Hoca "dedemin dedesi kömürlükte bir altın kaybetmiş onu arıyorum" der.
Görenler; hocaya; "amma yaptın hocam, belki de yüz yıl önce kömürlükte kaybedilen altın hiç kapının önünde aranır mı?" Demişler.
Hoca: Siz yüz yıl önce kaybedilen Kudüs'ü, gitmeye yürek isteyen Filistin'de değil de meydanlarda kurtarıyorsunuz da, ben dedemin karanlık kömürlükte kaybettiği bir altını aydınlık kapının önünde neden bulamayayım" Der.
MUHANNES ERKEKLER ÜZERİNE
Tripal enfeksiyona maruz kalarak, kadınlar gibi trip atmaya başlayan erkekler, hem kocalıklarını hem de babalıklarını kaybettiler.
İlk ve tek tripolog olarak benim âcizane tavsiyem; erkeklerin yeniden erkeklik, kocalık ve babalık misyonlarını layığı ile üstlenmeleridir.
Erkeklik ve kocalık "maço erkek" olmak demek değildir. "Centilmen erkek" demek de "metro sexual” erkek olmak değildir. “Metro sexual” erkek centilmen olamaz ki, zaten muhannes ( İşlerini, sözlerini, hareketlerini ve şeklini kadınlara benzeten erkek) bir kişiliğe büründüğü için doğal halidir bu.
Maço erkeklerden gına gelmiş kadınlarda, ilk anda bu özellikteki erkekleri maço erkeklere tercih ediyor olmalarının sebebi, ortalıkta adam gibi centilmen erkeklerin bulunmamasından, “koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi derler” olmasındandır.
Erkeklerin yapmaları gereken ilk şey; kadınları anlamaktan vazgeçmektir, zira buna muktedir olabilecek erkek yoktur.
Başka bir deyişle, kadınları anlamak erkekleri aşar.
Önce şunu bilelim ki, kadınların karakteri, kedilerin karakterleri gibidir.
Kediler ehlileştirilemez. Tam bir muvahhiddir (Birleyen, birleştirici olan, bir tek kabul eden; Tevhid inancına sahip olan Allah'ın vahdaniyetine şeksiz şüphesiz iman eden ) onlar. Otorite tanımazlar. Otorite kabul etmezler. İki lokma ekmek verdiniz diye size eyvallah etmezler, minnet duymazlar. Zira nimetin sahibinin Allah olduğunu bilirler. Minnetleri, teşekkürleri, eyvallahları aracılara değil, nimetin sahibinedir. Onları sevebilir okşayabilir, güzel şeyleri yapması, yanlış şeyleri yapmaması konusunda eğitebilirsiniz, ama canlarını yakarsanız, tırmığı yersiniz. Aç bırakırsanız sizi bile yerler.
Erkekler kadınları da kendileri gibi muti, güdülür, iki lokma verene eyvallah eden, onu velinimet bilen mizaçta olmadıkları için, aynı kedilere dedikleri gibi "nankör" olmakla suçlarlar.
Centilmen erkek, karısına evdeki kedisine davrandığı gibi davranan erkektir. Onu eğitmek dışında kendi haline bırakmak, öğüt verme dışında yönlendirme bile yapmadan kabul edilirse, onlarda evdeki ve çevredeki fareleri temizleyip siz eve geldiğinizde sevilmek üzere size sokulurlar.( Tespitlerin tamamı alıntıdır.)