Ülkemizde maalesef, Allah’ın, yarattığı kullarına hayat reçetesi ve nizamı olarak gönderdiği Din’i, İSLAM’ı, indirildiği, Hz. Peygamberimizin anladığı ve yaşadığı, örneklik gösterdiği şekilde, eksiksiz, sansürsüz ve layıkıyla anlatacak, tebliğ ve talim ettirecek bir kurum, kuruluş veya otorite bulunmamaktadır.
Hiç şüphesiz hemen akıllara, “DİB ne güne duruyor, ne için var” sorusu gelmektedir.
Evet. Mevcutlar içerisinde, bu hizmeti görebilecek, eksikte olsa altyapı ve kurumsallaşmaya sahip olarak DİB görünmektedir.
Ama, bu anayasal yasal sınırlandırma, devlet ve siyasal hükümetlere bağlı yapısı, devlet memuru sıtatüsü ve bu yapı ile bu hizmeti layıkıyla yapması mümkün görülmemekte, yapamadığı da ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Yapabilmiş olsaydı 15 Temmuz’un mimarları, bu ülkede bu kadar etkin olmaz, devletin her noktasına sızmaz, “Dinler arası diyalog, Ilımlı İslam, Dinler Bahçesi, Güncelleme” gibi safsatalar hayat bulmaz, bir yığın”hurafe” ortada dolaşmaz, farklı “yorumlar” konuşulmaz, İslam’ın emir ve yasakları doğru anlatılırdı.
Bir yığın İlahiyat erbabı ve “Hoca” sıfatı taşıyanlar da, her biri ayrı bir köşede, işportacı ve pazarcı metotlarıyla, reyting, desinler, şan, şöhret ve egolarla konuşmaz, ilim meclislerinde, alim edep ve erkanıyla tartışılıp, sonucu halka arzedilmesi gereken ilmi konular, avamın önünde, sokakta ve pazarda tartışılmaz, sokağa saçılmaz, ayak altı edilmez, magazin malzemesi yapılmaz, kafalar karıştırılmaz, şüphe tohumları ekilmez, bilgi kirliliği, kaos, ümitsizlik, kargaşa, belirsizlik oluşturulmaz, “Hangi İslam” ve “Hangisi doğru” sorularının sorulmasına zemin hazırlanmaz, ifrat ve tefrite kaçılmaz, orta yol bulunurdu.
Aynı zamanda, binlerce cami, müezzin, imam hatip, müftü ve personel, bunca Kur’an kursu, İ. Hatip, İlahiyat, akademisyen ve hocaya rağmen, bu ülke de bu kadar ahlaksızlık, yolsuzluk, taciz, tecavüz, gasp, darp ve cinayet olmaz, bu kadar kuralsızlık, layüsellik, çevre kirliliği, tabiatı katletme, aç gözlülük, ADALETSİZLİK ve muhterislikler olmazdı.
Hiç şüphesiz sadece Diyanet ve camiası değil, aile, eğitim, çevre, sistem, yönetim ve yöneticilerin çok mühim tesirini de unutmadan, ihmal etmeden, hatta daha fazla önemseyerek. Hepsi birden hayat bulması ile mümkün olacağını beyan ederek.
DİB; bugünkü yapı, yetki ve mevzuatına göre, yetki ve görevleri “sınırlandırılmış” haliyle, bu görevi hakkıyla ve layıkıyla yerine getiremeyeceği, getiremediği, arzu edilen hizmeti veremeyeceği, Kur’an’ın bütün hükümlerini SANSÜRSÜZ anlatamayacağı ve açıklayamayacağı bir vakıadır ve aşikar olmuştur.
Zira Diyanet, yasalarla ve meri beşeri rejim/sistem ile sınırlandırılmış, meri hukuka payanda edilmiş, devlet ve onun icra organı hükümetlere “memur” edilmiştir.
Yani Diyanet, devletin bir kurumu, hükümetlerin memuru konumundadır. Bunca cami görevlisi de, “namaz kıldırma memurları”dır. Siyasal iktidarların emrinde, onların kontrol ve murakabesindedir. Atama, terfi ve tercihleri devletin/ hükümetlerin elinde, tercihindedir. Özgürce ve bağımsız konuşamamakta, konjoktüre göre beyanlarda bulunmakta, Allah’ın istedikleri değil, beşerin ve otoritenin taleplerine göre açıklama yapılabilmekte, siyasi iktidarlar her dönemde DİB ile istediği gibi oynayabilmektedir.
Siyasal iktidarların güdümünde olduğu sürece, onların istediği kadar, istediği konularda ve istediği şekilde konuşacak, İslam’ı onların talebi doğrultusunda halka arzedecektir. EMPERYALİSTLERİN ÇIKARLARI İÇİN KORE’YE ASKER GÖNDERMEYE FETVA VEREN, DİNİ VE ULVİ BİR GÖREV OLARAK SUNAN BİR DİYANET YAPISI, ne kadar dini olabilecektir!
Sorunun çözümü için, Diyanet’e acilen muhtariyet/özerklik verilmelidir. Devletten ve hükümetlerden, siyaset ve partilerden “bağımsız” hale getirilmelidir. Siyasal iktidarların memuru olmaktan çıkarılmalı, her alanda sadece Kur’an’ın memuru olmalı, Kur’an’ın hükümlerini anlatmalı, asrın idrakine sunmalıdır. Güncelleme değil, doğru anlama ve anlatma vazifesini yerine getirmelidir.
Diyanet, tam bağımsız, sadece Kur’an ve Hz. Peygamberimize bağlı, bağımlı kalacak, sınırlandırılmadan, çekinmeden, sansürsüz ve özgürce Allah’ın mesajını topluma sunacak, insanlar da özgürce tercih yapacak, alan alacak, almayan almayacak, alan da almayan da hesabını Yaradan’a verecektir.
Diyanet’in üst yapısı, İlçelerden başlayarak, İl ve Merkeze kadar kendi içinde açık ve şeffaf bir seçimle gelmeli, asla bir adaylık yarışına girmeden ve adaylık açıklaması yapılmadan (adaylık yarışı; ihtirası, ayrılık ve küskünlükleri, bölünme ve parçalanmaları, karalama ve yıpratmaları getirdiği için ), teşkilatın bütününden ve dışarıdan da ehil alimleri de katarak, ilçeler kendi içinden ve inandığı en ehliyetli delegelerini( nüfusuna göre) seçecek, bu delegeler de en ehil il delegelerini seçecek ve il delegeleri de üst yapıyı seçerek belirleyecek, MÜFTÜLER DE EHLİYET, LİYAKAT, HİZMET HİŞYERARŞİSİ VESÜRESİ DİKKATE ALINARAK üst yapı tarafından atanacak, kendi içinde oluşacak ehil temsilci ve delege sistem ile ehil olanlar belirlenecek, en çok oyu alanlara sırasıyla görev tevdi edilecektir.
Hiç şüphesiz kendi içinde teftiş ve denetimi, kürsü dokunulmazlığı olacak, diğer iş ve eylemleri için kendi yasa ve hukuku içinde yargıya açık olacak, şura ile çalışacak, istişare ve ictihad meclisleri ile hizmet yapacaktır.
Muhakkaktır ki, camilerden, cami derneklerinden, imam hatip, vaaz, ilçe ve il müftülüklerinden başlayarak, tümünde kendi iç reformunu, ıslah ve ıslahatını da yaparak.
İktisadi yapısını da, Müslümanlar ve kendi akarlarından karşılayarak.
Devletin diğer kurumları çok mu iyi, onlar layıkıyla hizmet veriyor mu?
Elbette “hayır.” Ama Diyanet farklı ve onlara benzemez. Onlar beşeri işler peşinde, Diyanet ise “İlahi” hizmet peşindedir. Kıyas kabul edemezler.
DİYANET, M.EĞİTİM, ADALET, İÇ VE DIŞ GÜVENLİK VE SAĞLIK ayrı bir ehemmiyete sahiptir ve ihmale gelmez. Her kurum bozulsa, bunlar bozulmamalıdır. Bozulmaları ise çöküş ve yıkılıştır.
Evet. DİB’NIN MUHTARİYETİ/ özerkliği çok büyük önem ve aciliyet arzetmektedir.