Sakarya’da 3 kat kararı aldık, 3 hafta sonra deprem oldu!
Depremin ardından da ortaya şu gerçek çıktı; depreme hazır mıyız?
**
Bu şehir birinci derecede deprem hattı üzerinde. 1943, 1967, 1999 yıkıcı ve can alıcı depremlerinde, özellikle de 17 Ağustos 1999 depreminde büyük veballer ödedik..
**
67 depremi sonrasında pek olmadı ama 99 depremi sonrasında paneller yapıldı, ‘Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz’ nutukları atıldı. ‘Deprem öldürmez bina öldürür’ denildi. ‘Depreme her an hazırlıklı olmalıyız’ cümlesinin altı çizildi. Velakin, o cümlenin altı hala çizili de, o cümlenin içindeki ‘hazırlık’ kelimesinin buhar olup uçtuğunu gördük, önceki günkü depremde.
**
Önceki günkü deprem, aradan geçen 15 yılda hiçbir hazırlık yapmadığımızı, yapılmadığını ortaya çıkardı. Bu hazırlıklarda harcanması için faturalara özel vergiler eklendi. Ama o vergilerle otoyollar yapıldı. 15 yıldır, deprem sonrası toplanma bölgesi arıyoruz ama bulamıyoruz. Ancak; bir AVM kurulacaksa buna üç günde yer bulabiliyoruz. Son birkaç yılda kurulan, ve de kurulması düşünülen AVM’lere bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
**
Yeri gelmişken; 99 depreminden sonra GSM şebekeleri çökmüştü. Deprem telaşından hemen sonra GSM firmaları bir açıklama yaparak, ‘Birkaç yıl içinde altyapıyı tamamlayacağız ve bir daha bu tür kesintiler yaşanmayacak’ dediler. Ancak, te Gökçeada açıklarında meydana gelen depremde bile Sakarya’da, Antalya’da, Uşak’ta olmak üzere ülkenin yarısında GSM şebekeleri çöktü. Yeri gelmişken, bunu da aktarmakta fayda var diye düşündüm.
**
Önceki günkü deprem aslında, ‘Beni unutmayın’ mesajıydı. ‘Beni unutma ve benim için hazırlık yap. Ne zaman geleceğim belli olmaz. Sen altyapını yap. Sen, toplanma bölgelerini hazır tut. Sen, çadır kent kurulacak alanlarını boş tut. Sen, depremde görev alacak ekiplerini başka görevlere öteleme’ vari bir mesajdı anlayana.
**
Mesela; İstanbul’da 99 depremi sonrasında üç-beş yıl içinde İl Afet Merkezi tarafından 480 ayrı nokta çadır kent alanı olarak belirlenmiş. Bu 480 çadır kent noktası, 2009 yılında 280’e, 2010 yılında da 240’a düşürülmüş. 240 çadır kent alanı uçmuş. Yerlerine alışveriş merkezleri, rezidanslar, bol yıldızlı oteller kurulmuş. Bazılarında da devlete ait resmi binalar kurulmuş.
**
İstanbul’da durum böyle de, Sakarya’da nasıl acaba? Sakarya İl Afet Merkezi bu şehirde kaç çadır kent noktası belirledi? Kaç toplanma bölgesi var? Sakarya Valiliği’nin veya Büyükşehir Belediyesi’nin bu yönde çalışması var mı? Basında kalem oynatan biri olarak, ne bir çadır kent noktası biliyorum, ne de toplanma bölgesi.
**
Önceki günkü deprem söylediğim gibi bir hatırlatmaydı. Hatta buna uyandırma zili de diyebiliriz. Hatırlatma ve uyandırmaya rağmen, deprem sonrası bu şehrin yöneticilerinden, yönetenlerinden depremle ilgili hiçbir açıklama duymadık. Deprem için hazırlıklar var mı? Varsa bunlar nelerdir bilmedik. Hala da bilmiyoruz.
**
Tam zamanı değil midir, bu bilgileri vermenin. 6.5 büyüklüğünde bir deprem olmuş. Yıllardır deprem travmaları içinde olan bu şehrin insanının, ‘Daha büyük deprem olursa ben ne yaparım? Nereye kaçarım? Nereye sığınırım?’ sorularına bir cevap verilmesi için bu deprem aslında bir fırsattı. Ama bu deprem, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un iki günlük Sakarya ziyaretleri arasında kaynadı gitti. Deprem bu şehrin fıtratımızda olduğu için pek önemsenmiyor galiba..
26 Mayıs 2014
GÖL DE GÜNDEMDE YOK!
Galiba Sapanca Gölü’nün kuruması da fıtratında var. Baksanıza, kuraklık nedeniyle son yarım asrın en düşük seviyesinin ölçüldüğü gölde sirkülasyon olmadığı için balçıklaşma ve yosunlaşmanın hızla arttığı açıklamaları ve de haberlerine rağmen kimse kılını kıpırdatmıyor.
**
Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu, her fırsatta göl için çığlık atıyor. Her fırsatta, nasıl bir cana can katan hazineyi kaybetmek üzere olduğumuzu bağıra bağıra anlatıyor. Biz bu şehirde yaşayıp, bu şehirde öleceğiz. Gümrükçüoğlu buralı değil. Yarın çekip gidecek. Buna rağmen, ‘Ey yetkililer, ey millet, gölünüz gidiyor. Önlem alın. Yakında balçıklaşma hızlanacak’ diyor ama duyan kim.
**
Yrd. Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu önceki gün gölle ilgili yine açıklamalar yaptı. 2 haftadır devam eden sağanakla gölün su seviyesindeki yükselişin sadece günü kurtaracağını, kesinlikle yeterli çözüm olmadığını söyledi. Gümrükçüoğlu, gölün, kritik seviyeye inmesi durumunda kendi kendini yenileyemeyeceğini ve balçıklaşmanın hızlanacağını tekrarladı.
**
Gümrükçüoğlu bakın nasıl uyarıyor; ‘Göl, kendini derelerden gelen kaynaklarla yenileyemeyince, durgun su kütlesi haline geldi ve balçıklaşma hızlandı. Aslında göldeki balçık, derelerden gelen malzemenin birikmesiyle oluştuğu için normaldir ve bu, segmet taşınımı da olması gereken bir durumdur ancak genelde yavaş olur. Bu şimdi çok hızlandı. Su kullanımı düzenlenmeli, yeni kaynaklar oluşmadığı sürece, balçıklaşma daha da artacaktır’
**
Gümrükçüoğlu aslında şunu demeğe getiriyor, ‘Derelerden göle akması gereken su, fabrikaların hortumlarına gittiği için, göl kendini yenileyemez oldu. Bu fabrikaların derelerden su alması engellenmeli. Bu böyle giderse, gölün önce balçıklaşması, sonra da bataklığa dönmesi kaçınılmaz’
**
Ben de Gümrükçüoğlu’na şunu söylemek istiyorum, ‘Boşuna yorulmayın Sayın Gümrükçüoğlu. Bu gölün kuruması fıtratında var, önüne geçilmez!’