Bundan yaklaşık 70 yıl önce akşam saatlerinde Ankara'daki İngiltere Büyükelçiliği'nin klasik döşenmiş koridorlarında bir gölge usulca İngiltere Büyükelçisi'nin yanından geçti. Elçi yatağında derin bir uykudaydı. Yatak odasında komodinin hemen yanı başındaki çantayı sessizce açtı. Ve içinden çok gizli ibaresi taşıyan evrakları aldı. Tarihin seyri avuçlarının içindeydi. Evrakları başka bir odada ışıklı bir masaya taşıdı ve yanındaki Leica makineyle fotoğraflarını çekti. Elçi huzurla rüyasında gülümserken müttefiklerin bütün savaş planı artık o iki rulo fotoğrafa sığmıştı.
Film rulolarını cebine atan kişi Elyasa ya da Türkiye'deki söylenişiyle İlyas Bazna'ydı. Arnavut kökenli bir Türk vatandaşıydı. 1904 doğumlu olan Bazna hiç bir işte dikiş tutturamamış, fazla meraklı olduğu için Alman Elçiliği'nden kovulduktan sonra İngiliz Elçiliği'nde kavas yani uşak olarak işe alınmıştı. Casusluk faaliyetine başladığı zamanlarda henüz 40'lı yaşlarındaydı ancak maceralı yaşamı, Fransa'da hapishanelerde geçirdiği yıllar onu daha yaşlı gösteriyordu.
Bezna cebindeki o sırlarla soluğu Alman Büyükelçiliği'nde aldı. Kovulmadan önce tanıdığı Almanya Büyükelçiliği Müsteşarı Albert Jenke ile görüşmek istiyordu. Jenke elçiliğin belki de en güçlü isimlerinden biriydi zira Nazi Almanyası'nın kudretli dışişleri bakanı Robbentrop'un kız kardeşiyle evliydi. Jenke görüşmeye elçilikteki gestapo şefini de çağırdı. Bezna'nın önerisi basitti. İngiliz Elçiliği'nden aldığı bu belgelerin fotoğrafı karşılığında 20 bin sterlin istiyordu. Filmler incelendi ve Bezna'ya para hemen ödendi. O gece sabaha kadar Alman Elçiliği'nde ışıklar hiç sönmedi. Tam 52 çok değerli ve çok gizli evrakın kopyaları şimdi Nazilerin elindeydi. Öylesine önemli bilgilerdi ki Almanlar gözlerine inanamıyordu. Türkiye'deki İngiliz ajanların listesinden Türkiye ile İngiltere arasında sürdürülen gizli anlaşmalara, Sovyetlerin müttefiklerden taleplerinden silah ve mühimmat listene kadar her şey vardı.
Almanlar kendisini Pierre olarak tanıtan bu casusa Çiçero kod adını verdi. Belgeler Berlin'e gönderildi ve Çiçero'ya kullanması için yeni bir makine ve film ruloları temin edildi. Çiçero yeni bilgiler getirecek ve her defasında 15 bin sterlin alacaktı.
Elyasa Bezna elçilikteki çelik kasayı, kasanın şifrelerini ve büyükelçinin en değerli belgeleri yatak odasında yatağının başucunda tuttuğunu biliyordu. Elçilikte el ayak çekilince 100 wattlık ampulü olan bir masaya belgeleri yaymakta ve fotoğraflarını çekmekteydi. Büyükelçi kendisine piyanoda şarkılar söyleyen bu nazik, ve saygılı uşaktan şüphelenmemişti. Belgeler geldikçe Bezna'nın da para talebi de arttı. Sonunda Büyükelçi Von Papen Berlin'e yolladığı mesajda paraların suyunu çektiği ve yeni belge isteniyorsa para gönderilmesini talep etti. Gelen cevap olumluydu. Almanya'dan çil çil sterlinler geldi. Von Papen paraların yeni oluşuna şaşırmıştı. Almanlar belgelerin doğruluğunu sınamak için belgelerde yer almasına karşın Sovyetler'in Nazi işgalindeki Bulgaristan'ın başkenti Sofya'yı bombalamasına karşı önlem almadı. Yaklaşık 4 bin kişinin yaşamına mal olan bombalamalar sonrası anlaşıldı ki belgeler doğruydu.
Almanların eline geçen belgeler öylesine değerliydi ki Almanlar şaşkınlık içindeydi. Büyükelçi Von Papen belgelerin adeta bir film gibi olduğunu söylüyordu. Zira Amerikan başkanı Roosvelt- İngiltere Başbakanı Churchill ve Çin lideri arasındakİ görüşme tutanaklarından, İnönü ile Roosvelt arasında Kahire'de gerçekleşen gizli görüşmeye kadar her gelişme vardı. Daha da ilginci 1944 yılında Almanların geri çekilmesinin başladığı, yenilginin kapıda göründüğü o günlerde Almanlar Türkiye'nin dış politikasındaki değişimi de bu belgelerden izleme şansı yakalamıştı. Öyle ki uzman adı altında çok sayıda İngiliz subayı Türkiye'ye getirilmiş, Trakya üzerinde kurulacak bir hava alanı ile Almanların Romanya'daki Dobruca tesislerinin vurulması planları yapılmaya başlanmıştı. Bu paha biçilmez bir bilgiydi. Zira Almanya savaş için Dobruca'daki petrol tesislerine muhtaçtı. Kaldı ki görüşmelerde Marmara Denizi'nin İngiliz denizaltılarına açılması da konuşulmuştu.
Nazi Büyükelçisi Von Papen bu bilgiyi sonunda kullanmaya karar verdi. Türkiye Dışileri Bakanı Numan Menemencioğlu ile yaptığı görüşmede Türkiye üzerinden Nazi Almanyası'na karşı yapılacak bir saldırı halinde İstanbul ve İzmir'in yangın bombalarıyla yok edileceği tehdidinde bulunuyordu. Menemencioğlu şok olmuştu. Büyük bir saflıkla o belgeleri İlyas Bezna'ya kaptıran İngiliz Büyükelçisi Knatchbull- Hugessen'e "Von Papen gerekenden fazla bilgiye sahip" diyor, ertesi gün bu konuşma tutanağı bile Von Papen'in masasında bir film rulosunda bulunuyordu.
Türkiye bu tehdit sonrası İngiltere'ye çok ağır ve üstesinden gelinemeyecek bir silah listesi yollayarak İngiltere'nin Türkiye üzerinden hevesini kaçırmıştı. Zira o silahlar gelmedikçe Türkiye kılını kıpırdatmaya niyetli değildi. İngiliz subaylar geldikleri gibi gizlice Türkiye'yi terk ediyor, casus Bezna'nın getirdiği belgelerden Naziler tehditlerin yankısını izliyordu. Nazileri asıl ilgilendiren müttefiklerin Selanik üzerinden yapacakları bir çıkarma ile ikinci bir cephe açma planıydı. Bu plan Nazi Ordusu'nun Avrupa'daki bütün konuşlanma planlarını değiştirebilirdi.
İlyas Bezna Naziler'den aldığı film rulolarını gizli ya da çok gizli belgelerle dolduruyor, karşılığında İngiliz sterlinleri alıyordu. Halinden memnundu. Giyimi kuşamı değişmiş, araba almış hatta sevgilisine bir de modern ev kiralamıştı. Nedense bir uşağın böylesine zenginleşmesi kimsenin gözüne batmamıştı. Berlin gelen belgeleri dikkatle inceliyor ancak Nazi istihbarat örgütleri arasındaki rekabet ve hasmane tutum nedeniyle Çiçero kod adlı ajandan gelen bilgilerden kimi dikkate alınıyor, kimi alınmıyordu. Bilinen casusluk numarasıydı. Kimi belgeler doğru verilirse ikili oynayan, yani İngilizlerin kandırma amacıyla verdiği bilgilerin de kullanılabileceği kuşkusundaydılar. Nitekim gelen fotoğraflardan birinde ilk kez Bezna dışında bir başka elin daha fotoğraflarda bulunduğunun anlaşılması üzerine Benza'nın çift taraflı çalışan bir ajan olabileceğini düşündüler. Zira elçilikte ona yardım eden ikinci bir kişinin varlığı biraz mantık dışıydı.
Bir de belgelerde yer alan en önemli bilgiler arasında Amerika'nın olağanüstü silah gücünün belgelenmesi vardı. Hitler karşıtı olarak bilinen Von Papen bu bilgiler sayesinde Naziler'in çekinerek, bu devasa savaş mekanizması ile uzlaşarak Almanya'yı yıkımdan kurtarabileceğini düşünüyordu. Zira Yalta Konferansı ile ilgili bilgiler müttefiklerin Almanya'yı çökertme, bütünüyle yıkma kararı aldığını gösteriyordu. Bezna'daki bilgiler bu açıdan da önemliydi. Ancak Nazi Genelkurmayı Avrupa'nın Güney Doğusu'ndaki askeri gücüne güvenerek, yazılanları palavra diye nitelemiş, değer vermemişti.
Oysa o tarihlerde İlyas Bezna'nın verdiği bilgi öylesine önemli ve öylesine tarihiydi ki Almanların gereksiz kaygı ve kuşkusu tarihin akışının değişmesine engel oldu. Zira bu belgede Overlord kod ismiyle bilinen müttefiklerin Normandiya çıkarmasına ilişki ilk bilgiler vardı. Nazilerin kesin yenilgisine yol açacak bu büyük çıkarma dikkate alınsa, Bezna'nın getirdiği bilgiler Almanların savaş politikasında değişiklik yapsa yani Normandiya'da gerekli önlemler alınsa belki de Nazi Almanya'sının ömrü sanılandan çok daha uzun sürecekti. Bezna kimi zaman elini kolunu sallaya sallaya Alman Elçiliği'ne gidiyor, kimi zaman da Alman gestapo ajanlarıyla gizlice, kuytu yerlerde para film değiş tokuşu yapıyordu. Bir defasında izlenmişler ve takibi zar zor atlatmışlardı.
Amerikan ve İngiliz gizli servisleri de boş durmuyordu. Elde edilen veriler, Berlin'deki istihbarat faaliyetleri Ankara'da bir istihbarat zafiyeti olduğunu ortaya koymuştu. Kimdi bilinmiyordu ama Ankara'dan Nazilere bilgi sızıyordu. İngiliz gizli servisi Ankara'ya gelip işe el koydu ancak bu bile İlyas Bezna'yı durdurmadı. Elçilik içindeki gizli kasaya alarm konmuş, elçilikte ajanlar cirit atıyordu. Bezna da sorgulanmış ve İngiliz istihbaratçılar onu dil bilmeyen, aptal biri olarak raporlamıştı. Bezna ise koskoca çelik kasadaki alarmın sigortayı çıkararak devre dışı kaldığını keşfetmiş, işine devam ediyordu.
Bardağı taşıran damla babası Nazi Almanya'sının Sofya Elçisi olan ve Ankara'daki Alman Büyükelçiliği'nde görevli olan bir sekreterin Amerikalılara sığınması oldu. Çiçero'yu yani Bezna'yı tanıyan bu sekreter her şeyi anlatabilir, onu açığa çıkarabilirdi.
Bezna hemen elçilikten istifa etti. Bu istifası bile çok da dikkati çekmedi. Beş ay boyunca Nazi Almanya'sına paha biçilmez bilgi satmış ve karşılığında tam 300 bin sterlinlik bir servetin sahibi olmuştu. Artık refah içinde müreffeh bir hayat yaşayabilirdi. İlginçtir ki bu dönemde İngilizlerin girişimiyle Türk polisi tarafından tutuklandığında bile serbest bıraktı. Zira üzerinde Türk emniyetine ait bir tercüman kimliği vardı.
Savaş bitip sular çekildiğinde Bezna İstanbul'a taşındı ve kendisine iş kurdu. Evlendi, üç çocuğu oldu. Önceleri müzik öğretmenliğini denediyse de sonraları ikinci el oto alıp satmaya başladı. Ancak asıl hedefi müteahhitlikti. Uludağ'da sosyeteye devasa bir otel kurmak düşüncesindeydi. Türk ortaklarıyla bu işe girmiş, bir yandan da devletten bir okul ihalesi almıştı.
Ancak Bezna'yı büyük bir sürpriz bekliyordu. Polisler ortağının ofisini basmışlar ve inşaat harcamalarında kullanılan İngiliz sterlinlerinin sahte olduğunu söylemişlerdi. Nazi Almanya'sı İngiliz ekonomisini çökertmek amacıyla bir toplama kampında sterlinlerin aynısının imal edildiği bir atölye kurmuşlardı. Sonraki yıllarda kalpazan adlı Holywood yapımına da konu olacak bu sterlinleri üretmişlerdi. Bezna'nın para düşkünlüğü, iştahı sürüdükçe de Berlin'den gelen bu sahte paraları kullanarak aslında onu büyük bir tuzağa düşürmüşlerdi.
Bezna şimdi yoksul ve terk edilmiş bir casus müsveddesi durumuna düşmüştü. Ancak 1950 yılında onunla temas eden Alman Elçiliği'ndeki gestapo ajanının Çiçero'dan söz eden anılarıyla yeniden dünya gündemine geldi. Öyle ki anılar sonrasında İngilizler yedikleri kazığın farkına varmış, yıllar sonra ortaya çıkan diplomatik skandal İngiliz meclisinde soru önergesine dönüşmüştü. Fakir ama açıkgöz Bezna bu süreçten para kazanabileceğini keşfetmişti. Bir Alman yazar aracılığıyla anılarının yayınlanmasını sağladı. Kitabı bir çok dile çevrildi. Bezna ise bıkıp usanmadan Almanya Federal Cumhuriyeti'ne şikayet mektupları yolluyor ve yediği kazığın tazmin edilmesini istiyordu. Oysa Nazi Almanya'sının mirasını sürdürmekten imtina eden Alman makamları bu isteğe kulak tıkıyordu. Bezna yabancı basında boy gösteriyor, para karşılığı yaptığı söyleşilerle her defasında farklı bir Çiçero öyküsü anlatıyordu. Hikayesi Hollywood'un da ilgilisini çekmişti. Beş parmak adıyla Çiçero'nun öyküsü bir sinema filmi haline getirildi. Bezna bu filmde kendini oynamak istemiş ama Hollywood'lu yapımcılar bütün yakışıklılığıyla James Mason'u Çiçero yapıvermiş, işin içine aşk, entrika ve heyecan dolu kovalamacalar ekledikleri bol gişesi olan bir film gerçekleştirmişti.
İlyas Bezna'nın Almanya'dan tazminat isteği kabul görmese de iltica isteği kabul edildi ve kendisine bir de maaş bağlandı. 1970 yılında Münih'te öldüğünde geride yanıtlanması gereken onlarca soru işareti bırakmıştı. Nasıl olup da dünyanın en büyük casus şehirlerinden biri sayılan Ankara'da göze batmadan böylesine büyük bir ajanlık faaliyeti gerçekleştirmişti? İngilizler geçmişte Alman Elçiliği'nde çalışmış bu uşağı hiç sorgulamadan nasıl olup da işe alabilmişti? Fransa'da bisiklet hırsızlığı nedeniyle hapis yatmış bu sabıkalı adamdan niçin hiç bir elçilik şüphelenmemişti?
Tarihin akışını değiştirecek ve Normandiya çıkarması dahil pek çok önemli sırrı yatak odasında saklayan o İngiliz Büyükelçisi nasıl olup da cezalandırılması yerine Belçika'ya büyükelçi olarak atanabilmişti?
Bu soruların yanıtı hiç bir zaman bilinemedi. Çünkü Bezna kendisine sorulan sorulara her defasında farklı yanıtlar vererek, hatta kendi öyküsünü anlattığı kitabındaki anlatılanlara bile uymadan kafaları karıştıran bir isim olarak tarihe geçti. Aradan yıllar geçtikten sonra ise Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından çıkarılan MİT'in tarihini anlatan bir kurum kitabında ilk kez tarihi bir itirafta bulunuluyor ve Bezna'nın o zamanki adıyla Milli Amele Teşkilatı olan MİT çalışanı olduğu itiraf ediliyordu. Ajan Çiçero dünya casusluk tarihinin belki de en ilginç ve önemli isimlerinden biriydi. Alman Genelkurmayı ona inansa tarih değişebilirdi. Olmadı. Öyle ilginç bir casusluk faaliyetiydi ki casusun kendisi de aldatılmış, savaşın seyrine hiç bir katkısı olmadığı gibi kendisi de kıt kanaat bir yaşam sürmüştü. Niçin bu işi yaptığı sorulduğunda sadece "para için" demiş, çalıştığı elçiliğe ihanet edip etmediği sorulduğunda ise "benim için onurdu" yanıtını vermişti.
KAYNAK:
https://www.cnnturk.com/yasam/casuslarin-en-komigi-cicero?page=12