Geçenlerde il dışında bir cenazeye iştirak etmiştim.

                 Mevta, kamu kurumlarının birinde, bir ilçe de idari görevi olan biriydi.

                Cenaze camiye getirilmiş, öğle namazı çıkışında cenaze namazı kılınacaktı.

                Kendi kurum camialarından, ilahiyat erbabı ve idari görevi de olunca, katılım haliyle daha fazla idi.

                Buraya kadar her şey normal, her cenazede olduğu gibiydi.

                Farklılık bu aşamadan sonra başladı.

                Siyasetçilerin, vekil, bakan, üst düzey kamu görevlisi, sanatçı, sanayici, zengin çevrelerden, kısacası, tüm şöhretli insanların cenazesinde olan ayrıcalık, bunda da yürürlüğe girdi.

                Yıllardır tenkit ettiğim ve yazmayı düşündüğüm bu meselede, bardağı taşıran ve yazı yazmama sebep olanlar bu cenazede de kendini gösterdi.

                Ve artık yazma zamanı gelmişti.

                Etikete, şöhrete göre cenaze merasimi!

               Ya da cenazede bile iltimas! 

                Evet. Etiketli ya da şöhretlilerin cenaze namazı bile farklı kılınıyor, merasimi farklı, bir başka oluyor.

                Konuşmalar edebiyatlı, vurgulu, albenili yapılıyor.

                Övgüler, dualar bir başka hal alıyor.

                Sesler daha bir gür, dualar daha edebi, zengin ve uzun  yapılıyor.

                Merasim ve namaz, gariban ve şöhretsiz birine göre daha uzun oluyor.

                Şöhretli ise, namazını bile, ya şöhretli bir hoca/imam ya da müftü, daha şöhretli ise D. İ. Başkanı kıldırıyor.

                Cami hocasına bırakılmıyor.

                Katılan etiketliler bile anons ediliyor, sayılıyor, duyuruluyor.

                Şu da aramızda denilerek, katılımın önemi ve mevtanın hatırı dillendiriliyor, ima ediliyor..

                Bir de halk/ vatandaş boyutu var tabi.

                Şöhretli ise halk daha çok katılım sağlıyor. Hele yetkili bir politikacı ise, cami önü dolup taşıyor.

                Garibanın cenazesine onlarca iştirak olurken, etiketlinin ki yüzlerce, binlerce oluyor.

                BASIN DA  AYNI HATAYI YAPIYOR, ETİKETE GÖRE HABER YAPIYOR, GARİBANIN VEYA SADE VATANDAŞIN BİRÇOĞUNU HABER BİLE YAPMIYOR.

                Geçenlerde bir haber okumuştum.

                Bir mülteci vefat etmiş, cenazesinde tek bir kişi yoktu.

                İmam efendi tek başına namazını kılmıştı. Belki de Allah indinde devlet başkanından bile çok daha üstün bir ameli, yaşantısı vardı. Kimbilir Mevla’nın razı olduğu ve sevdiği kullarından biri, çok değerli bir insan idi. Ama cenazesinde hiç kimse yoktu.

                Bu durum bana hep ters gelmiştir.

                Elbette cenazelere katılım hep aynı miktarda olmaz.

                Şüphesiz her insan bir değildir. Bazılarının tanıdığı, aile çevresi, sevenleri farklı ve çok olabilir. Dolayısıyla cenazesine de daha fazla katılım olur.

                Bu normal ve olağan bir durumdur.

                Normal olmayan, etikete göre katılımın çok çok fazla olması, gariban ile aralarında çok büyük uçurumun olmasıdır.

                Anormal olan, birinde tek bir cemaat olmazken, ya da 40-50 kişi olurken, diğerinde  yüzlerce, binlerce olmasıdır.

                Ve etikete göre hocaların pozisyon alması, ilgi ve alakalarını artırmaları, cenaze  musallada iken ve namaza geçmeden önce yapılan konuşmaların daha uzun, etkili ve vurgulu olmasıdır.

                Halbuki Allah indinde, etikete göre değil, amele göre değerlendirme vardır.

                Camiye ya da musalla taşına gelindiğinde, c.başkanı ile hademenin farkı yoktur.

                Hatta, belki de tek bir kişi cemaati olmayan cenazenin, Allah indinde değeri bakan ya da başbakandan fazladır.

                 Elbet onu biz bilemeyiz ve değerlendirme görev ve yetkisi bizde değildir.

                  Bize düşen, en alt tabakadan olan ile en üstte olanı ayırmamak, etikete göre cenaze merasimi yapmamak, namaz kıldırmamak, farklı havalara girmemektir.

                  Kimsesiz birine ne yapıyor, nasıl yapıyorsak, şöhretli ya da varlıklı birine de aynısını yapmaktır.

                  Her  ikisinin cenazesinde de aynı pozisyonu almak, aynı hassasiyeti göstermektir.

                  Kısacası, din görevlilerinin cenazede iltimas yapmamasıdır.

                  Farklı pozisyonlara girmemesi, daha bir farklı ve itinalı, daha görkemli ve daha coşkulu bir tavrın içinde olmamalarıdır.

                  CAMİDE VE MUSALLA TAŞINDA HERKES EŞİTTİR.

                 Kimin üstün olduğunu Yaradan’dan başka bilen yoktur ve onu değerlendirmek bize ait değildir.

                  Gariban ve kimsesiz bir amca ya da teyzenin, bakanın, başbakanın, c.başkanının veya çok zengin birinin  önüne geçme ihtimali her zaman vardır.

                   Vatandaş olarak bize düşen de; yakınlarımız dışında, etikete göre değil, herkesin cenazesine, imkanlar ölçüsünde  aynı iştiyakla koşmak, hepsine eşit yaklaşmaktır.

                   İlle de ayrım  ya da tercih yapacaksak, onu da, ETİKETLİ YA DA ŞÖHRETLİLERDEN YANA DEĞİL,  DOSDOĞRU, DÜRÜST, ADALETLİ, AHLAKLI VE İNSANLARA HİZMET EDENLERDEN YANA KULLANMAKTIR.

                   Cenazelere katıldığımızda, musalla da yatanı değil, kendimizi orada görmektir!

                   Ders alabilmek, ders çıkarabilmektir.

                   Dünya da eşitleyemediğimiz insanları, Mevla camide eşitliyor. Bari orayı da bozmayalım, oraya da adaletsizlik taşımayalım.

                   Politikacı ve etiketlilerin, cenaze namazlarında en öne kurulmaları, ille de görünme ve fotoğraf içinde yer alma gayretleri ise, bir başka garabet ve ayrı bir yaz konusu!