Tarih boyunca beşeri akılla ortaya çıkan kurumların referansı, “vahiy” esasına dayanmıyorsa “mutlak adil” olması mümkün değildir. Mutlak adalet, Allah’ın kitabı Kur’ân’da gizlidir.
Kaotik dünya distopyasında ahlakî/insanî değerler üzerinden şeklen verilen sözler iyiniyetli görünse de, –inisiyatik- üst aklın asıl amacı paranın getirdiği gücün otoritesini korumaktır. Global üst akla göre “esas ilke” her ne pahasına olursa olsun, adil olmak yerine güç ve sermayeyi tekelinde tutmaktır. Şeytanî gücün insanlık âlemine açtığı savaşta; ezilen, sömürülen ve öldürülen insanların sayısı sadece istatistik rakamlardan ibarettir.
***
Hz. Âdem’le (as) tevhîd üzere başlayan insanlık tarihi çok geçmeden daha ilk nesilde ikiye ayrıldı. İnsanlık âleminin atası Hz. Âdem’in, iki oğlundan biri –Kâbil- katil oldu. Diğeri de –Hâbil- maktul oldu. Böylece insanlık, yeryüzünde dökülen ilk kana şahitlik etti. Habil ve Kâbil’in taraftarları olarak; biri adalete, diğeri zulme yaslanan mücadele -iyilik/kötülük- kıyamete kadar devam edecek…
“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, ‘Andolsun seni öldüreceğim!’ dedi. O da dedi ki: ‘Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder… Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldürmeye itti; onu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu… İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: ‘Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.’ Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” (Mâide Sûresi. 5/27-30-32)
Bu hikmetli ve ilahi senaryoda tüm insanlar; seçtiği safın, durduğu yerin hesabını Allah’a verecek.
***
Yazıya devam etmeden önce önemli bir hatırlatma yapmak isterim.
1945’ten sonra, ulus devletlerin kaderine az ya da çok etki eden kararları alan kurumların neredeyse tamamını, Haçlı Dünyası kurdu. İlk oyunu kuran kurucu irade, kuralları koydu. Kuralları koyan, yeniden oyunu kurdu. Sonra da kalemi kırdı. Örnek olarak birkaçını yazayım.
Dünya Bankası (IMF - Temmuz 1944)
Birleşmiş Milletler Teşkilatı, (UN - Haziran 1945)
Dünya Sağlık Teşkilatı, (WHO – Nisan 1948)
Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü, (NATO – Nisan 1949)
Sosyalist Askeri, Dostluk İşbirliği ( WARSAW PACT – Mayıs 1955)
Dünya Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO - Kasım 1945) Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO - Ekim 1945)
Dünya Ekonomik Kalkınma Teşkilatı (OECD – Eylül 1961)
Dünya Ticaret Örgütü (WTO – Ocak 1995)
Batılıların kurduğu uluslararası teşkilatların yanında İslam ülkeleri; ne yazık ki dişe dokunur hiçbir şeyi hayata geçiremediler. İslam İşbirliği Teşkilatı, (OCI – Eylül 1969) İsrail’in zulümlerine karşı yüzlerce kez toplanıp dağıldı. Aldıkları kınama kararlarını da dinleyen olmadı dünyada…
BM – Birleşmiş Milletler, II. İkinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletler tarafından kuruldu. (ABD, Fransa, Çin, İngiltere ve Sovyet Rusya.) Askeri kanat olan BM Güvenlik Konseyi’nde 15 ülke olmasına rağmen, 193 ülkenin kaderini etkileyen beş ülkenin veto hakkı var sadece. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” sözünün temeli, bu acı gerçektir.
Haziran 1945’te kurulan BM - Birleşmiş Milletler Teşkilatı, “Yaşanan savaşların ve barışa yönelik tehditlerin tekrarını önlemek için, ulusların barış ve güvenliğini korumak amacıyla” kurulmuş olmasına rağmen, günümüze kadar savaşlar artarak devam etti…
BM, Bosna, Kosova, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen ve Afrika’daki iç savaşlarda, “akan insanlık kanını” durdurmak yerine sadece seyretmekle yetindi.
Peki, şimdi soruyu soralım… İsrail ne zaman kuruldu?
BM’nin kurucu fikir babaları tarafından; 1945-1948 yılları arasında önce Filistin toprakları hazırlandı ve ardından İsrail, Mayıs 1948’de kuruldu.
İsrail kurulduğu günden bugüne kadar; Nablus, Gazze, Batı Şeria ve Kudüs başta olmak üzere tüm Filistin topraklarında defalarca katliam yaptı. Her seferinde acil toplanan BM Güvenlik Konseyi, onlarca kez “İsrail’e askeri müdahale” kararını oyladı. Hiçbir zaman karar uygulanmadı. Tek sebep: ABD’nin her seferinde veto kartını kullanmasıydı. BM’deki İslam ülkelerini temsilen Türkiye’nin de veto hakkı olsaydı bir nebze, dünya daha adil olabilirdi.
BM kürsüsünde: “Dünya beşten büyüktür. BM üye ülkeleri, daimi-geçici ayrımına tabi olmadan, daimi üye olursa inanıyorum ki tüm dünya bundan mutluluk duyacaktır. Beş tane üyenin iki dudağı arasına dünyayı sıkıştırmayalım.“ dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Erbakan Hoca; 1997’de İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, D-8’i kurduğunda batılılar kıyameti koparmışlardı. Demek ki yapılan doğruymuş.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; AB ve BM’ye alternatif olarak 57 İslam ülkesi ve 2 milyar Müslümanla; kendi BM’sini ve kendi askeri gücünü kurabilirse dünyanın tarihi yeniden yazılır.