“Edebiyat Ortamı dergisinin 2022/87. sayısında yayımlanacak olan yazımdan bir bölüm...”
1945 ile 1992 yılları arasında, Balkan coğrafyasına adeta bir kâbus gibi çöken komünist idarenin, her türlü insanlık dışı uygulamalarına rağmen, kendi halkının kültürel kimliğini muhafaza ve müdafaa edebilmek için canı pahasına mücadele eden Abdülfettah Raûf Efendi’nin, evlâd-ı fâtihân diyarında yaptığı müstesna hizmetler, kuraklıktan çatlamış topraklara düşen nisan yağmurları gibi başta Makedonya olmak üzere, Balkanların tamamına adeta bir can suyu olmuş; o muazzez coğrafyada yaşayan Müslüman halklara yeniden bir diriliş ve mücadele ruhu kazandırmıştır.
Döneminin kıymetli münevverlerinden biri olan Abdülfettah Raûf Efendi, Üsküp’ün tanınmış eşrafından Hacı İshak ailesine mensup Raûf Efendi ile zevcesi Refiye Hanım’ın çocukları olarak; 1910 yılında Makedonya’nın başkenti Üsküp’te dünyaya gelmiştir. Abdülfettah Raûf Efendi, her ne kadar, halk arasında Fettah Efendi olarak tanınmış olsa da bazı makalelerinde ve şahsi evraklarında, Fetah İshak/İshakoviç imzasını kullandığı da bilinmektedir.
Ticaretle uğraşan babası Raûf Efendi, oğlunun tüccar olmasını istemediği için, onu özellikle ilmi faaliyetlere yönlendirmiş ve evladının eğitimiyle yakından alâkadar olmuştur. İlköğrenimini Üsküp’te Sırpça eğitim veren bir okulda tamamladıktan sonra, devrin önemli alimlerinden Atâullah Kurtiş (Atâ Efendi) tarafından kurulan Meddah Medresesi’ne giden Fettah Efendi, burada son derece kıymetli hocaların rahle-i tedrîsatından geçmiştir. 1933 yılında medresedeki eğitimini başarıyla tamamlayarak; Sermüderris Atâ Efendi’den icâzetnâme almaya hak kazanmıştır.
Fettah Efendi, keskin zekâsı, son derece yüksek algılama kabiliyeti ve başarılı temsil yeteneği sayesinde, icâzetini alır almaz eğitim gördüğü medresede kelâm ve akâid dersleri vermeye başlamış, hatta bu müessesede kısa bir dönem idareci olarak da görev yapmıştır.
Atâullah Efendi, 1938 yılında Ulemâ Meclisi (Ulema Medžlis u Skoplju) üyeliğine atanınca, başmüderrislik görevini bırakmak zorunda kalmış; yerine en gözde ve en kabiliyetli talebesi Fettah Efendi getirilmiştir.
1945 yılında Yugoslavya’da komünist ideoloji iktidara gelince, Balkanlardaki Müslüman halklar büyük sıkıntılarla ve kötü muameleler ile karşı karşıya kalmışlardı. Komünist diktatör Josip B. Tito’nun emriyle Yugoslavya’daki tüm medreseler, şer’î mahkemeler ve bazı dini müesseseler kapatılmış, adeta bölgede bir sürek avı başlatılarak; Fettah Efendi gibi birçok alim, siyasetçi ve fikir adamı tutuklanmıştı.
Balkan Türklerinin kendi kimliklerini kaybetmemeleri ve Hristiyan Slav nüfus içerisinde asimile olmamaları için, elinden gelen tüm gayreti gösteren Fettah Hoca, devlete ihanet, haksız kazanç elde etme ve komünizm aleyhtarlığı gibi mesnetsiz suçlardan yargılanarak; rejim mahkemesince yedi yıl ağır hapis ve cebri iş, üç yıl ise siyasetten men cezasına çarptırılmıştı.
Birçok dil bilen entelektüel bir ilim ve din adamı olmasına rağmen sosyalist rejim hiçbir yerde çalışmasına izin vermiyordu. Öyle ki camilerde müezzinlik yapması bile yasaklanmış, hayatını idame edebilecek bir gelirden mahrum bırakılarak; psikolojik işkenceye ve sosyal tecride maruz kalmıştı.
Hapishanede kaldığı dönem hakkında hiçbir zaman konuşmayan Fettah Efendi, büyük sıkıntı ve eziyetlerle geçen o yedi yılı adeta yaşanmamış kabul edip, halinden kesinlikle şekvâ etmemiştir. Çünkü, ona göre Allah yolunda çekilen ezâ ve cefa şikâyet edilecek bir nikmet değil, şükür gerektiren bulunmaz bir nimetti.
24 Nisan 1963 yılında elli üç yaşındayken, ebediyete intikal eden Abdülfettah Efendi, bir müderris ve fikir adamı olmasının yanı sıra, aynı zamanda başarılı bir edebiyatçı olarak da birçok kıymetli esere ve hizmete imza atmıştır.
Balkanların “vatan şairi” olarak da anılan yazar, eserleriyle Makedonya’da duraklama dönemine giren Türk şiirine yeni bir soluk ve heyecan getirmiştir.
Osmanlı Türkçesi başta olmak üzere, Arapça ve Farsça gibi kadim Doğu dillerine olan vukûfiyeti ve derin lügat bilgisi sayesinde, son derece zengin bir kelime hazinesine sahip olan Fettah Efendi, şiirlerini nadide sözcüklerle, eşsiz edebi sanatlarla ve latîf betimlemelerle bir müzehhip gibi süsleyerek; gerek mana gerekse üslup açısından okurlarında hayranlık uyandıran mısralar kaleme alıyor, bu sayede mahzun ve mazlum gönüllere bir nebze de olsa moral oluyordu.
Şiirlerini aruz ve hece vezni gibi klasik ölçülerde yazan başarılı şairin ilk eserleri, kendisi daha on beş yaşındayken, Üsküp’te yayın yapan Sadâ-yı Millet gazetesinde 1925 yılında yayımlanmış olup; Mehmet Âkif Ersoy’un vefatını konu alan bir yazısı ve mersiyesi Sofya’da neşredilen Medeniyet gazetesinde, “Tanrı”, “Allah’ım ile Birkaç Söz”, “Vasiyetim”, “Şanlı Peygamber Mesih” adlı şiirleri ise el-Hilâl dergisinde yer almıştır.
Mehmet Âkif, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek gibi önemli şahsiyetleri konu edinen şiirler/mersiyeler de kaleme alan Üsküplü şair ve yazar Balkan Türk edebiyatının, Osmanlıca ve aruz vezninde şiir yazabilen, son temsilcilerinden/şairlerinden biri olarak, Balkan Türk şiirinin eski ile yeni dönemi arasında adeta bir köprü vazifesi görmüştür.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Balkanlardan Türkiye’ye gerçekleştirilen göç hareketlerine, siyasi ve dini nedenlerden ötürü şiddetle karşı çıkan Fettah Efendi, ana vatanda modernleşme adına yapılan devrimleri kesinlikle tasvip etmiyor ve bu konudaki düşüncelerini eserlerinde açıkça dile getirmekten çekinmiyordu.
Ömrünü i’lâ-yi kelimetullah uğruna adayan, İslami prensiplerden hiçbir zaman ödün vermeyerek; küffarın sinesine bir yıldırım gibi düşen Üsküp kudemâsından ünlü alim, tıpkı üstadı Mehmet Âkif gibi yüreği millet aşkıyla çarpan münevver bir vatanperverdi.
Ama, ne yazık ki tarihimizin böyle kıymetli değerlerini layıkıyla tanımıyor ve tanıtamıyoruz. Onlar, bu mübarek davanın ve soylu mefkûrenin gerçek kahramanları olarak; eserleriyle her daim fikir ve düşünce dünyamızda yaşamaya devam edeceklerdir.