Sakarya’yı İstanbul’a bağlayan en mühim ulaşım vasıtası, ADA TIRENİ, “Adapazarı ekspresi” idi.
İlimizi, şehrimizi İstanbul ile buluşturan, yakınımızdaki kadim payitahtı, daha da yakın,
Sakarya’yı İstanbul’a banliyö (bir kentin yakın çevresinde bulunan, kentle sıkı bağlantısı olan yerleşim yeri ), yani “yörekent”, yakın kent eden,
Asrı aşan mazisiyle, tarihi bir köprü, kolay, ucuz ve rahat bir seyahat aracı idi.
Şehrin merkezinden, tam göbeğinden kalkan, ayağımızın altında, evimizin içinde, bizimle, bu şehrin halkıyla iç içe idi. Otobüs gibi, daracık bir kutuda değil de, evin içinde, salon da oturur gibi, ferah, serbest ve rahat seyahat imkanı sağlıyordu.
Ona fena alışmış, sesine ve gürültüsüne aşina, süzülerek gelen, “ulaştıran ve kavuşturan” özelliğiyle vazgeçilmezimiz, bir “sülün” gibi gidip gelen, iki şehri ayırmayan, bütünleştiren, tek kent haline getiren bir bağ, bir merdiven idi.
Sadece İstanbul’a değil, Kocaeli’ne, Gar’dan Haydarpaşa’ya, Sakarya merkezden İstanbul’a kadar otuz durak, otuz yerleşim merkezinin tam ortasına kadar bizi taşıyor, ulaştırıyor, kavuşturuyordu.
Otobüsler gibi, yerleşim merkezleri dışından, TEM’den, iç ve içerlerden,dağdan tepeden değil, merkezden merkeze, çarşıdan çarşıya, otuz durak ve otuz yerleşimin tam göbeğine gidiyor, göbeğinden geçiyordu. Bu müthiş bir imkan ve nimet idi.
Önce tümüyle durduruldu, üç yıl sesi kesildi, kayboldu, yok oldu.
Sonra, şehrin en ücra köşesinde, civarında ve uzağında, Arifiye’de göründü.
Öksüz ve yetim gibi kenarda tutuldu.
Seferleri azaltıldı, İstanbul’un ortasına, suyun batı yakasına, kıyısına, Haydarpaşa tarihi Gar’ına değil de, Pendik’e kadar yol verildi.
Sakarya kent merkezinden kovulduğu, şehrin en dışına itildiği gibi, İstanbul’un da merkezinden kovuldu, orada da kenarlara gönderildi.
Birkaç seneden beri de, üzgün ve küskün vaziyette, sönük bir şekilde gitti geldi.
Türkiye’nin doluluk oranı en yüksek tıreni, en aza düştü, dibe vurdu.
Yanılmıyorsam 2012’den bu güne, 2017’nin ortalarına kadar bizden, bu şehirden, bu halktan uzak kaldı. Ama bu bir mecburiyet, zarurete binaen, yapılan yeni çalışmaların getirdiği bir netice idi.
Şimdi biraz yaklaştı, Mithatpaşa’da göründü. Buna da şükür, “yetmez” ama şimdilik “evet” diyoruz.
Yeteri ise, merkeze, Gar’a kadar gelmesi, Pendik’e değil, Haydarpaşa’ya kadar gitmesi, asırlık misyonuna tekrar dönmesi, dolup dolup boşalması, cıvıl cıvıl hale gelmesidir.
Mithatpaşa, merkeze doğru mühim bir adımdır. Ama, orada kalmamalıdır.
Dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi merkeze gelmelidir.
Sakarya’dan başka hiçbir ilimiz ve şehrimiz, tırenini, istasyonunu ve garını merkezden kovmamakta, “tıren merkezden kalkmasın, şehir dışına çıksın” dememektedir.
İstanbul’un doğu yakasında, Haydarpaşa’dan Tuzla’ya, batı yakasında Sirkeci’den bilmem nereye kadar demiryolu, raylar şehri böldüğü halde, hiç kimse, “Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarını kaldıralım, şehrin dışına çıkaralım” demiyor.
Ankara’da, İzmir’de, Konya’da, Kocaeli, Samsun ya da Kayseri’de, tüm yurtta şehrin merkezine gelen tıreni, “merkezden çıkaralım, garları dışarıya taşıyalım” demiyor.
Avrupa’da, Amerika ve Asya’da ki tüm kentlerde garlar şehrin göbeğinde olduğu halde,” kaldıralım, şehri bölüyor, geçişleri sıkıntıya sokuyor” demiyor.
Sakarya’da, biz de dememeliyiz.
Mithatpaşa mühim bir adım, merkeze yaklaşmadır ama, yeterli bir çözüm değildir. Olmadığı da görülecektir.
Oraya insanlar nasıl yürüyecek veya nasıl ulaşacaktır?
Ulaşsa, ulaştırılsa bile, bu millet aktarmalı tırene ulaşmayı, seyahati sevmemekte, itibar etmemektedir. Tıreni ayağına istemekte, yıllarca buna alışmış bulunmaktadır.
Sadece Gar’a kadar gelmesi yetmez, Haydarpaşa’ya kadar gitmeli, seferleri de dört beş değil, eskisi gibi, sabah 6’dan, gece 22’lere kadar saat başı kalkmalı, aynı miktar İstanbul’dan dönmelidir.
Haydarpaşa olacağına, çalışmalar devam ettiğine göre, tek sorun bizdedir ve Gar’a kadar gelmesi, getirilmesidir.
Şehir idaresinin niyeti de olumsuz değildir. Sadece farklı reçeteler üzerinde durmakta, bu şehir için daha iyisini aramaktadır.
Her nimetin bir külfeti vardır ve olacaktır. Tırenin Mithatpaşa’dan kalkmasının da elbette nimetleri ve külfetleri vardır.
Ama, en çok nimet ve en az külfet, tırenin Gar’dan kalkmasındadır.
Halka hizmeti ilke edinen. “Halka hizmet, Hak’ka ibadettir” şiarıyla çalışması gereken yetkili ve sorumlu hizmetkarlar bunu değerlendirecek, halkın sesine, SATSO’nun imza kampanyasına, mahalli basının sesine kulak verecektir. Sakarya için de, Kocaeli için de hayırlı olan budur ve bu iki ilimiz de bunu beklemektedir.
Hatta, tarihi ve nitelikli, karizmatik tıren istasyonu, garları olan her ilimizde olduğu gibi, Sakarya merkezde de tarihi bir gar binası yapılmalı( eskiden vardı, ondan esinlenmelidir), en azından mevcuda giydirilmeli, Gar meydanının yanında tarihi bir “GAR BİNASI” da tesis edilmelidir diye düşünüyor, yıllardır hayal ediyor, hayalimde saklıyorum.
Şehrimize,O meydana, “GAR MEYDANINA” ne de yakışır değil mi?