“Erdoğan düzenli ve tertipli bir kişidir, kendi bavulunu kendi hazırlar, kendi kıyafetlerini kendi seçer, kıyafetlerinin eleştirilmesine pek itibar etmez. Siyasi liderlere ‘Karaoğlan, baba, tonton, çoban, hoca, Başbuğ’ gibi lakaplar veya sıfatlar takıldığını biliyoruz. Erdoğan’a genelde söylenen “Başkan” veya “Reis” nitelemeleridir. Diğer liderlere ismiyle hitap edilmesi çok yaygın değildir, liderlerin soyadı öne çıkar; Demirel, Özal, Çiller, Erbakan, Türkeş gibi... Oysa halkın Erdoğan yerine ‘Tayyip’ şeklinde kullanımı çok yaygındır. Bu durum, “bizim Tayyip” gibi bir özümseme ve yakınlık hissinden kaynaklanır.”
16 Nisan’da vereceği “oy”un öneminin farkında olan herkesin, ister “evet” ister “hayır” demeyi düşünsün, bu kitabı mutlaka okumasını öneririm. Kitabın adı: “LİDER – SİYASİ LİDERLİK VE ERDOĞAN”
“LİDER – SİYASİ LİDERLİK VE ERDOĞAN” Yalçın Akdoğan’ın son kitabı. CNR Kitap Fuarı’nın açılış haberlerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendisini anlatan bu kitabı “yazar”ının yanında oturup okurlara “imzalarken” görünce, “İşte kitapta anlatılan lidere yakışan örnek bir tavır daha” diye düşündüm. Neredeyse bütün gazetelerde, Yalçın Akdoğan’ın kitabında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bilinmeyen yönlerini anlattığı yazıldı. Bu tanımlama elbette yanlış sayılmaz. Fakat, “LİDER”in asıl özelliği ve değeri, Erdoğan’ın karakter, iletişim biçimi, çalışma ve başarma “sırları”nın anlatılması kadar, bir “liderde bulunması gereken özellikler”in, Erdoğan’da nasıl “ete kemiğe büründüğü”nü anlatıyor olması. Aynı haberlerden, Erdoğan’ın, kitap yayımlanmadan evvel “kitabı satır satır okuduğunu” ve “hiçbir müdahalede bulunmadığını” öğrenince, böyle düşünmekte ne derece haklı olduğumu bir kere daha anladım. Erdoğan, gerçekten “lider”di, hem de büyük bir “lider”.
“Dünyada bir akıl tutulması yaşanıyor, ayrımcılık yükseliyor, çocuklar ölüyor. Dünyanın yaşadığı bu sorunlar yönetim krizinin sonucu. Bu sorunları siyaset üretti ve yine siyaset çözecek. Dünyada bir liderlik buhranı ve krizi var. Tayyip Erdoğan bu boşluğu dolduran bir lider” diyen Akdoğan, kitabında,“Tayyip Erdoğan kimdir, ne yaptı, ne yapıyor, nasıl bir lider, gerçekte nasıl bir yönetici” sorularının cevabını aradığını söylüyor.
Herhangi bir “yakın”dan, “yol arkadaşı”ndan ya da herhangi bir “biyografi yazarı”ndan çok“ötede” bir “konumu” ve “durumu” var Yalçın Akdoğan’ın. Akdoğan, Erdoğan’ın O’nu gerçekten anlayan ve iyi anlatan “hakiki dost”larından biri.
“Yedirmeyiz” çıkışının, 15 Temmuz’da darbecilere karşı bütün Türkiye’yi süsleyen “Biz Milletiz. Türkiye’yi Darbeye Teröre Yedirmeyiz” haykırışına dönüşmesi, bir “kelimenin” bağımsızlık ve “milli irade sembolü” haline gelmesi, ancak “LİDER”ine “samimiyetle” inanan bir “iletişimci”ye ve “siyaset bilimci”ye “nasip” olabilirdi. Öyle de oldu. Akdoğan’ı kutlamak gerekir.
Akdoğan’ın, “LİDER”de, olay ve hatıra eksenli bir biyografiden ziyade, Türk siyasi tarihinde ve biyografi türünde pek de örneği olmayan bir muhteva ve üslupla Erdoğan’ı anlattığını da tespit etmek gerekir. Bu kitabın benzeri yok. Çünkü yakın tarihimizde Erdoğan’ın benzeri yok. Karizmatik lider ve iyi biyografi yazarına örnek olarak Atatürk ve Falih Rıfkı Atay anılabilir. Fakat Falih Rıfkı’nın meşhur“Çankaya”sında, Akdoğan’ın “LİDER”inde okuduğumuz akademik altyapı ve derinlik yoktur desek Falih Rıfkı’ya haksızlık etmiş olmayız. Hatta, Cemal Paşa’nın yaveri olarak şahitlik ettiği dönemi ve olayları anlattığı “Zeytindağı” adlı kitap “Çankaya”dan daha çok “LİDER”le kıyaslanabilir ama “Zeytindağı”nda da“LİDER”deki akademik kaynakça ve teorik derinlik, o kitabın bütün değerine rağmen “bu çapta”görülemez.
Akdoğan, sadece Erdoğan’ı anlatmakla kalmıyor açıkçası, tarihe çok önemli bir kayıt düşüyor ve bizim fikir hayatımızda benzeri olmayan bir eser ortaya koyuyor.
Öncelikle iyi bir “İletişimci” sonra da hem teorik hem de uygulamalı olarak çok başarılı bir “Siyaset Bilimci” olan Akdoğan, bir liderde olması gereken özelliklerin neler olduğunu özellikle bizim tarihimiz açısından ana başlıklar halinde belirleyerek bu zor işe başlamış. Erdoğan’ı anlatırken, bir liderde bulunması gereken özellikleri anlatan “beylik örnekler” vermemiş. Bir liderde bulunması gereken özelliklerden yola çıkmış ama hem “tarihsel” anlamda hem de “küresel” bakımdan “ciddi analizler”ortaya koymuş, Doğunun, bizim tarihimizin “inanç-itibar-yönetim” ilkeleri üzerine büyük eserler vermişSuhreverdi, Gazali, Nizamülmülk, Koçi Bey gibi dev isimlerinin kitaplarına da “ciddi atıflarda” bulunmuş. Üstelik sadece Doğudan ve bizden örnekler ve alıntılarla yetinmemiş Akdoğan. Batı yönetim kültürününbütün zenginliklerinden örnekler almış, dünya ve Batı tarihinin sayılı düşünür ve yazarlarının “özdeyiş”kalitesinde düşünce ve görüşlerinden de iktibaslar yapmış. Bu zor “derleme” işini başarmış ve insanlığın“ortak değerleri-ilkeleri”ni, Erdoğan’ın nasıl “karakter, hayat biçimi, çalışma şekli, iletişim modeli”haline getirdiğini, ortaya çıkan “liderlik katma değerini” nasıl halkına, topluma ve dünya siyasetine “ufuk açan önerilere ve elle tutulur, gözle görülür hizmetlere dönüştürdüğünü” anlatmayı da başarmış.
“LİDER”, Erdoğan’ın adının geçtiği yerlere muhayyel bir kahramanın adı konularak okunsa bile siyaset bilimi ve siyaset tarihi açısından kütüphanemizin üst raflarında köşe başını tutacak değerde bir kitap.
Kitabın “zamanlaması” da oldukça ilginç. Bunu “referandum” açısından değil yeni ABD BaşkanıTrump’ın, medyayla ve ABD’nin küresel vesayet odaklarıyla “renkli mücadelesi” bakımından söylüyorum. Gün geçtikçe, Trump’ın, neredeyse yirmi yıl geriden gelen bir “Erdoğan liderlik modeli”yle çalışacağını daha net göreceğiz. “Yeni nesil liderlik” bakımından Trump, kendince “yerli ve milli” kodlarınıABD ve dünya siyasetine empoze etmeye çalışacak ve gitgide (olumlu yanlarıyla) Erdoğan’a benzeyecek.
Zamanlama derken, geçen haftanın iki medyatik skandalını hatırlatmak isterim. Biri ABD’den, Oscarzarf skandalı, biri de bizden, Hürriyet manşet skandalı. “LİDER” kitabının çıkış zamanlamasını harika bir zamanlama haline getirdi bu iki skandal. Akdoğan, öncelikle “ödüllü” bir iletişimci. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin ödüllü mezunlarından. Hem de, “Karargah Rahatsız” manşetiyle daha yeni “habercilikte etik” dersinden “sıfır” alarak genel yayın yönetmeni değiştirmek zorunda kalan,Erdoğan’dan “Bir de amiral gemisi falan diyorlar.” şeklinde hakedilmiş bir “fırça” yiyen Hürriyet’in Türk basınının nispeten daha güçlü ve saygın “amiral gemisi” olduğu dönemlerde, “Hürriyet Genç Gazeteciler Ödülü”nü almış bir gazeteci. “LİDER” kitabıyla aslında “Hürriyet”çilerin anlayamadığı bir “fenomen”in“doğruluk” ve “haklılık” sırlarını açıklıyor. Oscar’la ilgisini izninizle yazının sonuna bırakıyorum.
Yalçın Akdoğan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a Başbakanlığı döneminde çok yakın danışmanlık yapan, Türkiye siyasetinin son dönemdeki belli başlı dönüm noktalarına ve görüşmelerine şahitlik eden ve yakın zamana kadar Başbakan Yardımcılığı görevi üstlenmiş bir siyaset bilimi doçenti. Fakat asıl kariyerini,Erdoğan’lı yıllar boyunca “ordinaryüs profesör” seviyesini aşacak “hakkalyakin” yaşanmış bir sürecin güvenilir aktörlerinden biri olma imkanıyla elde ettiğini ve bu “kariyerin hakkını verdiğini” bu kitapla gösterdiğini de söylemeliyiz.
Akdoğan’ın “LİDER”inden bazı satırbaşlarına bakarak neden bu kitabı 16 Nisan’dan önce okumamız gerektiğini anlayabiliriz.
“Her saldırı, her meydan okuma, dirayetli duruş sergileyen Erdoğan’ı daha da büyütür; yaptığı her hizmet, her sessiz devrim, halkın gönlünde daha büyük bir sevgiyle yer bulmasını sağlar. Erdoğan, yaşarken efsaneye dönüşen, canlı bir kahraman olarak Türk siyasetine etki eden bir lider haline gelir.”
“Meydanlarda vatandaşın, ‘yürüyüşüne, duruşuna kurban’ diye seslendiği Erdoğan’ın fiziksel görünüşü ve etkili hitabetinden; güzel şiir okuyabilen, şarkı söyleyebilen, top oynayabilen, üzüldüğünde ağlayan, haksızlığa uğradığında öfkelenen sahici bir insan olarak görülmesine kadar birçok özelliğinden bahsedilebilir.”
“Erdoğan siyaseti, ağacın dallarını sökecek bir sertlik yerine köklerini sökecek bir yumuşaklıkla hareket etme sanatı olarak algılar. Bu yüzden Erdoğan’ın siyasi tasavvuru köktencilik yerine, evrimcilik/tedricilik şeklinde bir anlayış üzerine kurulur. Halka cemalle (güzellik ve yumuşaklıkla), şer odaklarına celalle (haşmet ve izzetle) yaklaşmak gerektiğine inanan Erdoğan’ın karakter ve mizacı da samimiyet zemininde algılanır.”
“Erdoğan’ın bir özelliği de doğru bildiği konularda ısrarcı olması, şartlar sebebiyle yapamıyorsa da zamana yayarak istediklerini gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Bu, göreve getirmek istediği kişilerle ilgili de böyledir; hayata geçiremediği politikalar ve icraatlar konusunda da böyledir.”
“Halk arasında karizma çizen diye adlandırılan birçok olay Erdoğan’ın başına gelir ama karizmayı çizen bir etki doğurmaz. Erdoğan attan düşer karizması çizilmez, çatlak sesle mitingde konuşma yapar karizması kaybolmaz. Değiştiğini, aldandığını (bazı konularda eksik kaldığını veya yeterli başarıyı yakalayamadığını) söyler karizması azalmaz, annesinin cenazesinde bir evlat olarak gözyaşı döker karizması eksilmez.”
“Erdoğan, sululuktan, ciddiyetsizlikten, malayani işlerden uzak duran ve bunu bir yöntem gerekliliği değil, bir karakter şekli olarak ortaya koyan bir kişidir. Erdoğan, sululuk ve kafa bulmaya karşı ‘hakara makara yapma’ sözüyle ciddiyet çağrısı yapar.”
“LİDER – SİYASİ LİDERLİK VE ERDOĞAN” kitabı, İngilizce, Almanca, Arapça, Rusça ve Çince’ye de çevrilecek. Özellikle ABD’de çok ilgi göreceğinden adım gibi eminim. Oscar Ödül Töreni bunun habercisi. Ne ilgisi var demeyin. Oscar Ödül Töreni'nin sunucusu Jimmy Kimmel, Trump'ın Beyaz Saray’da basın brifingine bazı basın kuruluşlarının alınmasına izin vermemesiyle alay etmedi mi? “CNN, New York Times ya da içinde 'times' geçen herhangi bir kurum varsa lütfen binayı terk etsin." demedi mi? Dedi. Salondakiler Trump’la alay etmekten son derece mutluydular. Sunucu Kimmel, canlı yayında Trump’a tweet bile attı: "Hey, Trump uyanık mısın?" Kimmel, tören başladığından beri Trump'ın tweet atmamasından ötürü endişe duyduğunu da söyledi. Yine güldüler. Sonra ne oldu? Kimin uyanık olup olmadığı ortaya çıktı. Yanlış zarf açtılar. En İyi Film Oscar’ını “La La Land aldı” dedirttiler. Oysa ödül,“Moonlight” adlı filmindi. Yanlış zarf verdikleri efsane aktör Warren Beatty’yi bu yaşında sahnede rezil ettiler. Oscar tarihinin en büyük skandalına imza attılar. USA Today’ın haberine göre, Trump, hatanın“Törenin politikaya çok odaklanmasından kaynaklandığını” söyledi. “Sonda organize olamadılar. Biraz üzücüydü. Oscarlar’ın şaşaasına gölge düşürdü. Ben de Oscarlar’da bulundum. Kaybolan çok özel bir şey vardı ve sonunda o şekilde olması üzücüydü” dedi. Kısaca, “Başkasının işine burnunuzu sokacağınıza kendi işinize bakın uyanıklar” dedi.
Acaba, Trump’ta da Erdoğan şansı mı var? Göreceğiz. Amerikalılar da yakında farkına varacaklar,Trump, Erdoğan’ı takip edecek. Özellikle dev medya kuruluşlarına hak ettikleri muameleyi göstermekte son derece kararlı olan Trump, acaba Erdoğan kadar sevilir mi? Sanmam. Eğer benim gibi, yirmi yıl geriden gelse de “dobra”lığıyla ve “şans”ıyla Erdoğan’a benziyor diye düşünüyorsanız, Akdoğan’ın kitabını mutlaka okuyun. Erdoğan’ın başarısının “şansa bağlı olmadığını”, büyük bir “siyasi deha” olarak kimseye benzemediğini, iradesini, çalışkanlığını, samimiyetini Yalçın Akdoğan’ın kitabı “LİDER”i okuyunca“yakından” görecek ve bana “hak” vereceksiniz.
16 Nisan’dan önce “LİDER”i okumadan referandumda “oy” vermek hem Erdoğan’a hem deTürkiye’ye “haksızlık” olur.