Ş. ve Selim Gündüzalp. Nüfus cüzdanlarında yazan adlarıyla Mehmed Selahaddin Şimşek ve Hüseyin Adnan Şengörür.

İki arkadaş, iki yoldaş, iki büyük öğretmen, iki fedakâr kahraman. 1970’li yılların kendi halinde bir Anadolu şehri Adapazarı’nda, iki genç adam olarak başladıkları cehaletle mücadele, inanç ve kültür köklerimize dönebilme davasının alkışlanacak kahramanları.

Biri ‘demirkırat’ Hurdacı Osman’ın oğlu, diğeri Orhan Cami İmam Hatibi Cevdet Hoca’nın.

Hüseyin Adnan, Adapazarı Atatürk Lisesi’nin okul takımından profesyonel lige transfer olacak kadar başarılı basketbolcusu... Mehmed Selahaddin, Adapazarı İmam Hatip Lisesi’nde kurduğu ‘Beyaz Leke Tiyatrosu’nu Türkiye’nin her köşesinde turneye çıkaracak yönetmeni ve başrol oyuncusu.

Bulvar’da akşamüstleri karşılaşır, selamlaşır aynı mahallenin bu neşeli, zarif, şık ve okuryazar gençleri. 

Dönemin en meşhur şiir yarışmasına birbirlerinden habersiz katılıp biri birinci, diğeri ikinci olur.

Yıllar sonra “Birinci kim olmuştu Selahaddin?” diye takılır sevgili arkadaşına Hüseyin Adnan.

Selim Gündüzalp, sakatlanarak bıraktığı basketboldaki başarısını dergicilikte sürdürür, Zafer’in Genel Yayın Yönetmeni ve ‘Ölüm Son Değildir’ sayfalarının yazarıdır.

Selahaddin Şimşek tiyatrodan ve aktif politikadan uzaklaşmış, okumaya, yazmaya ve yazdığı özdeyişleri Ş. imzasıyla posterleştirmeye adamıştır kendini.

Asıl işleri insan yetiştirmek. 

Ne eşleri var, ne çocukları. Para yok, cesaret yok, imkân yok, insan yok, iktidar yok ama Hüseyin’le Selahaddin var. İnançları var, gayretleri var, ümitleri var.

“Ümit bizde çiçek çiçek/ Kim nerden bilecek/ Nerden bilecek ki/ Bir alev kaynar içimizde” mısraları ne güzel anlatıyor onları.

Zaman zaman ayrı fikirleri savunsalar da, ardında her biri edebi nüktelerle bezeli anekdotlar bırakmak üzere tatlı tatlı atışsalar da, birbirlerinin derdine ve hizmetine duydukları sevgi ve saygı hiç azalmıyor. 

Yolları seksenli yıllarda Zafer dergisinde birleşiyor. 

’Altı Milyon Yahudi’nin Öldürüldüğü Yalanı’ gibi özel sayılar ve ‘Gerçeğe Doğru’ broşürleriyle dönemin tek sesli medyasını tiraj ve tesir bakımından birlikte sarstıkları bu altın günler, Ş.’nin 1994’teki erken vefatıyla sekteye uğrasa da Selim Gündüzalp yol arkadaşının özdeyişlerini tam 40 yıl sırtında taşıdığı Zafer dergisinde yayımlamaya geçen eylül ayına kadar devam ediyor. 

Okumaktan ve yazmaktan ibaret kendi hayatını da ‘Deniz ve Biz’ başlığıyla yazdığı son yazısında nasıl vefat edeceğini haber veren bir cümleyle noktalıyor Selim Gündüzalp.

Nasıldı o “Ümit bizde çiçek çiçek” diyen şiirin sonu?

“Hayfa ki bir biz kaldık/ Bir biz kaldık/ Bu sessizde/ Kimsesizde…”

Haşiye:

Türkiye'de İktidar Dergisi, son sayısında bu yazıyı "Onların açtığı, genişlettiği ‘yerli ve milli’ kültür yolunda ilerlemeye çalışan bir dergi olarak hem Selim Gündüzalp’i hem de Mehmed Selahaddin Şimşek’i anmayı borç biliyoruz. Kültürümüzün ve irfanımızın, Türkiye’de dergiciliğin bu iki dev ismini saygıyla ve rahmetle yâd ediyoruz" diyerek yayımladı. Yazının tamamını okumak isteyenler için derginin linki buradadır. 

http://turkiyedeiktidardergisi.com/dosya/zafere-imza-atanlar/

Gösterdikleri vefa dolu ilgiye teşekkür ederiz. 

Keşke aynı ilgiyi yaşadıkları (yaşatılmadıkları mı demeliydim?) şehir de gösterebilseydi.

Geçtiğimiz pazar günü Tozlu Camisinde Hüseyin Ağabey'in kırkıncı vuslat gecesi münasebetiyle mevlid vardı. Ailesi, dostları, ders arkadaşları, manevi evlatları elbette oradaydı. Dergiyi emanet alan Ali Suat ve arkadaşları, Zeki Aydıntepe, Engin Arapoğlu, Namık Öze, Uğurkan Çot oradaydı. Medyabar mevlidi duyuran bir haber yapmıştı, Yeni Sakarya da öyle. Görebildiğim bunlar.

Başkanları gelmeyince müdürleri de gelmiyor, kültür, basın, halkla ilişkiler hafta sonu tatili yapıyor olmalı, belki de derby maç falan vardı, Adapazarlı olmayan ünlü (!)ler ve tabii şehrin seçkinleri, seçilmişleri yoksa, medyamız için de haber değeri taşıyamıyor, hayatını Adapazarı'nda canlı bir kültür merkezi olarak tamamlayan Selim Gündüzalp'in anılması.

Hani "Anadolu'nun Kültür Başkenti" ya Sakarya, o bakımdan. Adapazarı Sakarya'da değil demek ki! 

Hakikate ermişlerin kabri, hakikate ereceklerin kalbidir!

Yalnızlık çektiğimiz sanılmasın. "Bu sessizde / Bu Kimsesizde" balta girmemiş bir "kalp ormanı" kadar kalabalıktık.