Bu yazının girizgahında ne yazmam gerektiğini bir türlü bulamadım... Bu nedenle de yaptığım araştırmayı olduğu gibi aktarayım dedim…
Buyurun birlikte okuyalım...
İngiliz bir âdet olan zevce satışı, 17. yüzyılın sonlarında, boşanmak ancak zengin insanlar için uygulanabilir olduğu zamanlarda karşılıklı bir anlaşmayla tatminkâr olmayan evlilikleri bitirme yöntemiydi. Kişi, karısının boynuna, koluna ya da beline yular taktıktan sonra halka açık bir yerde en yüksek fiyatı verene sau tardı. Bu adet Thomas Hardy'nin "The Mayor of Casterbridge" adlı romanının altyapısını oluşturur. Hikâyenin başında ana karakter karısını satar, sonra yaptığı bu iş sonucu hayatı boyunca vicdan azabı çeker ve bu azap onu mahveder.
Selling a Wife (Bir Zevce Satarken) (1812–1814), Thomas Rowlandson imzalı. Resim ifade ediyor ki, kadın da bu satım işinden gayet memnun. Etraftaki gülümsemelerden de bunun "neşeli bir iş" olduğu betimlenmiş Bir Fransız betimlemesi, resimde bir İngiliz asili Smithfield Marketine karısını satmaya gidiyor
Gerçi bu âdetin kanunda bir yeri yoktu ve genelde dava ile sonuçlanırdı, özellikle 1850'lerden sonraki dönemlerde. Görevlilerin davranışları kaçamaklıydı. 1800'lerin başında bir sulh hakimi, zevce satışlarına kanûnen engel olmaya hakkı olmadığına inanıyordu. Yerel polis memurları arasında insanları zevcelerini satması için zorlayanlar bile vardı.
Zevce satışı çeşitli şekillerde 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. Hukukçu ve Tarihçi James Bryce'ın 1901'de yazdığına göre, onun zamanında da hala zevce satışları bazen görülüyordu. 1913'te bir kadın Leeds polis mahkemesine kendisinin kocası tarafından bir iş arkadaşına 1£'ya satıldığını gösteren bir delil teslim etmiştir ki bu da İngiltere'de rapor edilmiş en son zevce satışıdır.
Evet kıymetli okuyucularım…
Dünya Kadınlar Günü’nün hemen ertesinde, bu yazıyla, “Demokrasiyi” bize Avrupa’dan ithal etmek isteyenlere bir hatırlatma yapmak istedim. O kadar…