Bu ülke ne zaman bir ve beraber olmaya kalksa, yerli ve milli laflarını etse ya da edenin peşine takılsa yahut memlekete menfaatli birkaç adım atılsa devreye girer dünyanın derin güçleri…
Maddi yükselişler için döviz, petrol, borsa vb. araçlarla; manevi gelişmeleri ise sahtekâr hocalar ve kimi profesörlerle sulandırma işlemini devreye sokarlar…
Bu milletin başından üç tuzak hiç eksik olmamıştır:
Birincisi, bu milletin dilini değiştirdiler, tarihte hiçbir ülkenin hangi tür işgale uğrarsa uğrasın dilinin değiştirildiği görülmemiştir…
Dilini değiştirmek milletin atalarıyla olan tüm bağlarını koparmak demektir...
Tüm örfler, adetler, usuller dil ile aktarılır...
Bugün bir İngiliz çocuğu Şekspir’in bir kitabını orijinalinden alıp okusa anlayabiliyor, hâlbuki Şekspir bundan beş yüz sene evvel gelmiştir…
Durum bu iken biz ise kırk elli yıl önceki kitapları anlamayı bırakın, okumakta bile zorlanmaktayız...
İsrailliler bugün çocuklarına İbraniceyi öğretiyorlar…
Bu zamanda nerede konuşulacak demeden atalarının dili diye İbraniceyi çocuklarına öğretiyorlar…
Bir milletin tefekkürünü, dava ruhunu nesilden nesile aktaran dildir…
Dil namustur denir, dile dokunan namusa dokunur…
Eski kaynaklarla aramızı dilimize dokunarak bozmuş oldular…
İkincisi, tarihimize dokundular…
Ecdatla aramıza girdiler, dini davayı muhafaza adına ne varsa geçmişten gelen her şeyi değiştirdiler…
Şimdi de dizilerle, sahte kahramanlarla kendi sahtekâr kahramanlarını öne sürüp kendi ahlaksız sapık hayatlarını ecdadımız yapıyormuş gibi göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar…
Sultanlarımızın dini muhafaza adına ibretlik uygulamalarını, kâfirlere indirdikleri şiddetli tokatları zulüm diye göstermeye kalktılar, kızıl sultan diyerek kendilerini aklayıp sultanlarımıza çamur attırdılar…
Onların cihana hükmeden adaletlerini göstermeyip ferdi birkaç hadiseleri allayıp pullayıp hayatları haremle taht arasındaymış süsü vererek kendi prensleriyle yer değiştirdiler...
Hainleri vatanperver ilan edip vatanperverlere hain dedirttiler...
Ve bunu yaparken içimizdekileri kullandılar...
Eski kaynakları okuyamayan zavallı millete ecdatları ile alakalı ne varsa uydurup gösterdiler…
Böylece kendi fantezileriyle birleştirdikleri yeni bir nesli ortaya çıkartarak tarihimizi bizden sakladılar...
Üçüncüsü olarak ise dine saldırdılar…
İslam’a ait bilgileri sahte hocalarla sulandırmaya kalktılar… “Eskide kalmış, güvenilmez adam, yenilemek lazım” diye Esas amaçları Kur’an’a, Efendimize saldırmaktı ama alıştıra alıştıra yapmaya kalktılar...
Ama başaramadılar!
Yaptıkları hesaplarda Allah’ın hesabını unuttular…
Allah’ın Anadolu insanına vermiş olduğu vazifeden onları geri döndüremediler…
İçimizdeki hainlere rağmen 15 Temmuz hadisesinde bu milletin Allah’ın koruması altında hareket ettiğini, her dilden, dinden, ırktan ve görüşten insanın mücadele verdiğini anlamış oldular…
Allah bu dini ihya edecekti ve bunu Anadolu insanına tevdi etmişti, korumayı da yine Allah yapacaktı…
Bu 15 Temmuz hadisesi inayet altında olduğumuzun en yakın delili ve ispatı oldu…
Şimdi bu milli iradenin milli ittifakla bir araya gelmesinin meyvesi güçlü Türkiye’nin inşası erken seçimle bir daha alevlendi…
Dünya İsrail kaynaklarında geçen ve İsrail’i haritadan silecek olanlar için Nuh’un oğulları tarifini verir ve bilirler ki bu coğrafyadaki insanlar onların sonunu getirecektir…
Bir kez daha anladılar, aynı zamanda Batı’da yıllardır sildiklerini zannettikleri aralarını bozduk dedikleri dedeler ve torunların hiç bozulmadan diri olduklarını görmüş oldular…
Bize düşen bu kadar savaşın içinde devlet refleksinin çok olduğu ortamlarda canımız yansa bile kaderin hissesini unutmadan gerekli yerlere başvurarak sükûnet içerisinde problemlerimizi çözmektir…
Nefsi hareket ederek devleti ve milleti bitirmek isteyenlere prim vermemek gerekir…
Gelecekte İslam’ın sedası gür çıkacaktır ve bunda aslan payı Anadolu insanının ittifakınındır...