Yarın sandık başına gidiyoruz. Adı üzerinde, bu bir “seçim.” Referandum değil.
Uzun süredir heyecanla beklediğimiz Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandıktan çıkacak sonucun ülkemize, İslam ve insanlık âlemine hayırlar getirmesini temenni ederim.
28 Mayıs 2023, Pazar günü ikinci ve son turda ülkemizin 13. Cumhurbaşkanı’nı seçeceğiz. Cumhur ittifakı adına Recep Tayyip Erdoğan ve Millet İttifakı adına Kemal Kılıçdaroğlu. İki adaydan birini seçeceğiz.
Sandıktan çıkacak olan millet iradesi aslında temel bir hakikatin tecellisi olacak. Görünür ve görünmez yanlarımızla, yaşadığımız toplumun aritmetik ortalamasının “irade-akıl-kalp” dengesi ortaya çıkmış olacak.
Bir toplum, -iyi ya da kötü- kendi gidişatını değiştirmedikçe Allah, o toplumun halini değiştirmez.
“Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz.” (Ra’d Sûresi. 13/11)
*
“Layık olduğunuz şekilde idare olunursunuz” kaidesince önümüzde iki yol var. Aday tercihimiz, millet olarak liyakatimizi ortaya çıkaracak. “Kemâ tekûnu, yuvellâ aleykum.”
Unutmamak gerekir ki “Reis-i Cumhur” makamı, devletin en yüce mertebedeki temsil makamıdır. Temsilden maksat, cismanî beden değildir. Devletin başı, aynı zamanda manevî temsil makamıdır. Şahısları tercihteki esasımız ruhânî ve manevi değerler üzerindendir.
Devletin başkanlık iradesi, milletin kaderine tesir eder. Milleti yegâne temsil makamında olan zatın sahip olduğu ve inandığı değerler, toplumun da aynasıdır.
Demek ki ülkemiz, Tayyip Erdoğan veya Kemal Kılıçdaroğlu’nun sahip olduğu değerlere layıktır.
“Medinetül Fazıla -erdemliler devleti-” vatan mefkûremize göre Reis-i Cumhur olan devlet başkanı; maddi yönüyle zâhirdeki “kuvveti”, manevî yönüyle de bâtındaki “hikmeti” temsil eder. Bu sebeple, Reis-i Cumhur makamına saygısızlık edilmez. Beddua edilmez. Ancak dua edilir.
*
Cumhuriyetin birinci yüzyılı; küllerinden yeniden doğan bir ülkenin varoluş süreciydi. Yokluklar, inkılâplar, devrimler ve soğuk savaşlar dönemiydi.
Beşer aklını temsil ettiği için “insanî ve ahlakî” olmayan iki kutuplu dünyanın sonuna gelindi. Rusya’nın temsil ettiği Komünizm ve Bolşevik İhtilâli (1917-1991) yüzyılı tamamlamadan çöktü. ABD’nin temsil ettiği vahşi Kapitalizm ise yolun sonuna geldi. Haksız sermaye ve faiz sistemi insanlığı çökertti. İşgalci ABD, jandarmalık dönemini tamamlamak üzere.
İnsanlık ve medeniyet, “Ahlaksız Kapitalizm” ve “Dinsiz Komünizm” karşısında alternatif olarak üçüncü bir çıkış yolu arıyor.
Üçüncü yolun siyasal başlangıcı, BM’ye kayıtlı 193 ülkeye rağmen işler çeviren -veto hakkına sahip- 5 ülkenin dünyadan büyük olmadığını anlamaktan –sorgulamaktan- geçiyor.
Yüzyıl önce “Sevr Anlaşmasıyla” dizleri üzerine çöktürülen Türkiye, ikinci yüzyılında ayağa kalkıyor. Ülkemiz güçlendi. Ordumuz güçlendi. FETÖ ve PKK can çekişiyor. Türk Devletler Teşkilatı kuruldu. Tüm dünyadaki Müslüman halklar Türkiye’nin bayrak açmasını ve liderliğini bekliyor.
Tam bağımsız güçlü Türkiye için…
Azgın azınlığın, makul çoğunluğu tehdit etmemesi için…
Siyonist ve Haçlı zihniyetine karşı İslam’ın gücü, “selâm” mesajının dünyaya hâkim olması için…
“Türkiye Yüzyılı” nın diriliş sembolü Ayasofya için…
Yüzyıldır zulmedilen Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Afrika için…
Düşman oklarının hedefindeki liderimizi korumak için…
Liderimizi devirmek isteyen ABD Başkanı Joe Biden ve uşaklarına Türkiye’den yüksek sesle cevap veriyorum:
Tercihim… RECEP TAYYİP ERDOĞAN.