Ağustos sıcağında hainler ormanlarımızı yakıyorken, ciğerlerimiz yanarken bir bu eksikti.

MHP Çankırı Belediye Başkanı İsmail Hakkı Esen, Atatürk’ün şehri ziyaret edişi ve Şapka Devrimi’nin 98. Yıl dönümü için yapılan resmi törende gururla “Şapka Devrimi’ni” kutlamış. Haber sitelerine düşen video konuşmasında kısaca şöyle diyor.  

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk dünyanın en büyük lideridir. Çünkü güçlü bir devlet kurmaktan öte büyük bir zihniyet devrimi yapmıştır. İşte bu bağımsızlık yolunda İstiklal yolunun ve şapka inkılabının önemli noktalarından biri de gururla söylüyorum memleketimiz Çankırı’dır.”

Çankırı Belediye Başkanı aklını peynir ekmekle yemiş. Zulümden gurur duymak, Türk’e yakışmaz. Galiba MHP’li başkanın içine CHP kaçmış. Müslüman Anadolu halkının kalbinde büyük acılara sebep olan şapka kanunu sebebiyle Türk Milletine yaşatılan acının kutlanacak nesi var Allah aşkına?

Halkın kendisini seçerek Çankırı’ya Belediye Başkanı yaptığı bu adam;  Müslüman Türk halkının,  İskilipli Atıf Efendi’nin ve binlerce mazlum şehidin ruhaniyetlerini incitmiş…

Aziz Dostlar. Şimdi size resmi kaynaklardan konumuzla ilgili örnekler vereceğim. İlk örnek Çankırı Valiliği web sitesinden.

“31 Ağustos 1925 Pazartesi günü öğleden sonra saat 17.00’de tekrar Çankırı’ya giriyordu. İlk geldiği gün başını açan halk, şimdi bezden, keçeden diktikleri şapkalarla Atatürk’ü karşılıyordu. Binlerce karşılayıcı arasında başı fesli kalpaklı hemen hemen hiç kimse yoktu. Şapka bulamayanın başı açıktı... Atatürk’ün Kastamonu’daki “Şapka Gezisi” 23 Ağustos 1925 ten 31 Ağustos 1925 Pazartesi gününe kadar sürmüş, gezi her yönüyle başarılı olmuştu. Atatürk, vatandaşların coşkun gösterilerinden, şapkayı, en ufak bir tepki göstermeksizin hemen benimsemelerinden çok memnundu. Devrim Atatürk’ün bir işaretiyle kendiliğinden oluvermişti. Daha hiçbir emir verilmeden halk; terzilerine harıl harıl şapka, kasket diktiriyor, bulamazsa başını açıyordu. Yeryüzünde hiçbir devrim bu kadar içtenlikle, anlayışla, isteyerek ve bilerek yapılmamıştı. Halka şapkayı alıştıra alıştıra, önce memurlardan başlayarak giydirelim diyenler aldanıyordu. Halk, Kastamonu ve Çankırı gezisiyle birlikte, şapkayı çoktan giymişti. Yeter ki siz ona giyeceği şapkayı bulunuz… Söz şapkadan, giyimden açılmıştı. Atatürk; - Kıyafeti, medenî bir şekle dönüştürmek için kanun falan gerekmez. Millet karar verir, yapar…” (www.cankiri.gov.tr/ataturk-cankirida )

Yukarıdaki satırlar, “ilkokul müsameresi” diline ne kadar da benziyor… Çankırı Valiliği’nin web sitesinin yazdıklarına göre, 31 Ağustos 1925 tarihinde memleket –güyâ- güllük gülistanlık imiş.

Şimdi, Atatürk Ansiklopedisi şapka kanunu hakkında ne yazmış, bir de oraya bakalım.  

“Şapka Kanunu’nun kabulü ve diğer yasaklamalardan sonra gerek Mecliste gerekse Ana­dolu’nun çeşitli yerlerinde tepkiler ortaya çıkmıştır. Bursa Mebusu Nureddin Paşa kanun teklifine Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkmış… Meclisin dışında Malatya, Sivas, Kayseri, Rize, Maraş ve Giresun’da da şapka giyilmesine karşı çıkılarak hükümet aleyhinde kışkırtmalar olmuştur. Özellikle Erzurum’da yaşanan olayların büyümesi üzerine tutuklamalar olmuş ve bölgede sıkıyönetim ilan edilmiştir. Rize’deki olaylar üzerine de İstiklal Mahkemesi’nin verdiği karar ile tutuklulardan idama çarptırılanlar olmuştur.” (Atatürk Ansiklopedisi/ Şapka İnkılâbı)

Demek ki Çankırı Valiliği web sitesinde belirtildiği gibi vatandaşlar,  şapka inkılabını tepki göstermeksizin benimsememişler. Devrimler de Atatürk’ün bir işaretiyle kendiliğinden oluvermemiş. Çankırı Valiliği sitesindeki “Yeryüzünde hiçbir devrim, bu kadar içtenlikle, anlayışla, isteyerek ve bilerek yapılmamıştı” ifadeleri traji-komik. Asla gerçekleri yansıtmıyor.

İskilipli Atıf Efendi (1875-1926) 1924’te yazıp Maarif Vekâleti’nin ruhsatı ile bastırdığı “Frenk Mukallidliği ve Şapka” adlı risâlesi yüzünden şapka kanununa muhalefetten dolayı 7 Aralık 1925’te tutuklandı ve Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından Giresun’a sevk edildi. Ankara İstiklâl Mahkemesi Of, Erzurum, Rize vb. yörelerdeki şapka kanununa aykırı hareketlerle ilgisi olup olmadığını araştırdı. Söz konusu eserini, ilgili kanunun çıkmasından yaklaşık bir buçuk yıl önce yazmış olması ve suçunun sabit görülmemesi üzerine berat ettiyse de serbest bırakılmayarak İstanbul’a getirildi, oradan da tekrar Ankara’ya gönderildi. 1926 yılı başlarından itibaren Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından tutuklu olarak yargılandı. Savcı Necip Ali’nin (Küçüka) iddia makamı olarak istediği üç yıllık kürek cezasına karşılık mahkeme heyetince idama mahkûm edildi. 4 Şubat 1926’da Ankara’da eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan Çarşısı’nda Babaeski müftüsü Ali Rızâ Efendi ile beraber idam edildi. (TDV İslâm Ansiklopedisi. İskilipli Atıf / Cilt. 22. Shf. 583-584)

Verdiğim üç örnek Türkiye’nin yakın geçmişinin özetidir… Yalan söyleyen tarih utansın.

Halkın tüm itirazlarına rağmen Şapka Kanunu 25 Kasım 1925 tarihinde TBMM’de kabul edildi. 671 No'lu "Şapka İktisası Hakkında Kanun" ile TBMM üyeleri ve memurlara şapka giyme zorunluluğu getirdi. Türk halkı buna aykırı bir alışkanlığın devamından men edildi.

Hemen ardından 11 Ekim 1926’da “Kılık Kıyafet Kanunu” geldi. 3 Aralık 1934'te bu kanunun yürürlüğe girmesiyle Müslüman Anadolu topraklarının İslam Beldesi olduğunu temsil eden hiçbir kıyafete izin verilmedi. Batı tarzı giyim dipçik zoruyla halka dayatıldı. “Serpûş takmak“ mecbur edildi…

İktidar, halkına “iade-i itibar” vermek istiyorsa, şapka kanunu gibi çağ dışı kanun maddelerini iptal ederek tez zamanda yeni ve sivil bir anayasa çıkarmalıdır…

Mecliste çoğunluk sağlanamazsa referandumla halkın oyuna gidin. Müslüman Anadolu halkı, yakın geçmişin hesabını kendi sorsun.