Vakti zamanında taş ustası Rumların inşa ettiği iki katlı eski binanın alt katındaydı babamın dükkânı. Üst katın girişi ise arkadandı. Merhum Ömer Öztaş üst katı depo- ofis olarak kullanırdı. Adapazarı ve çarşımızın siyaset kulisleri Ömer Öztaş’ın ofisinde pişerdi. Dönemin siyasîleri, eşraf ve bürokratlarının uğrak noktası bizim dükkânın üst katıydı.   

Yıllarca ekmek teknemiz olan dükkânımız Orta Camii’nin kıble istikametindeydi. Binanın sahibi Rahmetli Hacı Ramazan Kolunsağ takva bir Karadenizliydi. Rahmetli Osman amcamdan hatırladığım kadarıyla, 1970’li yıllarda binanın zemin katındaki; hem camiye, hem de arkamızdaki diğer sokağa açılan çift girişli dükkânı ailemize kiraya vermiş. Üst katı da sonradan Ömer Öztaş kiralamış.  

Altı yedi yaşlarından beri çocukluğum ve gençliğim Orta Camii, Tozlu Camii ve Uzun Çarşı’da geçti desem yeridir. Çarşı’nın eski esnaflarından Rahmetli Kavaf Hacı Hamza’nın oğlu Nurettin Yavuz Ağabey’in, bir asrı çoktan devirmiş altında bodrumu olan çift katlı köşe dükkânına halâ uğrar eski günleri hayırla, muhabbetle yâd ederiz. 

Anadolu’da esnafların Pirî Ahi Evran’dır. (1171-1261) Cami merkezli eski Anadolu kasabalarının çoğu şimdi büyükşehir oldu. Türkiye seyahatlerimde hangi şehre gittiysem nedense çocukluğumun çarşılarını ararım. Anadolu şehirlerinde palazlanan yeni yetme Plazalar, AVM’ler sonradan olmadır. İlgimi çekmez. Gittiğim şehirlerin eski çarşıları, eski camileri, meslek gruplarının bir arada olduğu eski “arasta”ları gözüm arar.

Eski çarşılarımızda dededen toruna miras kalan “Dürüst ol, sonra utanma!” sözüyle birlikte öğrenilen esnaflık adabı, en büyük sermayedir aslında. Anadolu insanının naîf ruhunu yansıtır. 

Abidin Usta2

Ziyaret ettiğim çarşıların mütevazı esnaf lokantalarında aşkla pişirilmiş lezzetli yemekler şifâ gibi gelir bana. Sonrasında, tarihe direnen camilerin şadırvanında abdest alır, ferahlarım. Kılınan vakit namazı ardından -çarşının olmazsa olmazı- çay ocaklarında küçük bir iskemleye çöküp çay içerken yoldan gelip geçenleri seyreder, yalnızca Allah’ın Hayy ve Bâkî olduğunu hatırlarım.

Kim bilir yüzyıllar boyunca bu çarşıdan kimler gelip geçmişti? Hangi zenginler, hangi Beyler/Ağalar, hangi makam sahipleri bu Arnavut kaldırımlarında yürüdüler? Yumurta topuk iskarpinlerin arkasına basarak yampeç yürüyen, giymeyip sırtına geçirdiği için yürüdükçe ceket kolları havada uçuşan, bağrına kadar açık yaka düğmeleri bir türlü iliklenmeyen, elindeki otuzüçlük gümüş tesbihi çat-çut çeviren, pos bıyıklı, kirli sakallı ve çatık kaşlar eşliğindeki kartal bakışlarıyla etrafa korku saçan külhanbeyleri nerede şimdi?

Zengin/fukara dünya pazarından ayrılıp gittiler, şimdi hepsi toprak oldu. Kazançları ise alıp sattıkları değil, yaptıkları iyilik veya kötülükler oldu.

Çarşı sesleri, kendine has uğultusuyla zihnime kazınmıştır. Kıyı köşe dükkânların açık pencerelerinden çarşıya yayılan sesler, esnaf/müşteri pazarlıklarına karışır. Hakiki deri tabakasından özenle kesilmiş saya ve astarları; çantaya, ayakkabıya veya kesilmiş kumaşları kıyafete dönüştüren dikiş makineleri ha bire diker durur. Atölyedeki makine seslerini bile bastıracak tonda çıraklarıyla birlikte ilahiler veya arabesk müzik dinlerken, cigarasından çektiği nefesle dikişe ara veren makine ustalarını bilirim. Üflediği bir nefes dumanda hayatın yükü vardır. Belki; otobüs durağında beklerken görüp âşık olduğu, -kendisine yüz vermeyen- sevdiği güzel kadın aklından çıkmıyordur bir türlü... Belki de hafta sonu çıraklara dağıtacağı haftalıkları denkleştirme derdindedir… Tak-tuk sesleri ardına gizlenerek “Ya Hakk” meşk eden danelye, muşta ve çekiç sesleri bana türlü türlü hikâyeler anlatır dururlar…

Nevşehir, Niğde, Gaziantep, Hatay, Yozgat, Tokat, Maraş, Çorum, Malatya, Denizli ve Uşak eski çarşıları en güzel örneklerdir. Eski çarşılarımız, Anadolu irfanıyla beslenen medeniyetimizin zanaatkâr yüzüdür. Dükkânlar besmeleyle açılır, Ayete’l Kürsî ile kapanır. Akşam ezanı okunduktan sonra kepenklerin gacır gucur sesleri arasında ve mırıltı halinde işitilen dualarla kapanır. O günkü el emeği ve ticaret, helal lokma olarak çoluk çocuğa, evine gider…

Anadolu’da; Edirne’den Rize’ye, Samsun’dan Hatay’a nereye giderseniz gidin Ahi Evran’ın ruhu sizi karşılar. Eğer arıyorsanız, o kadîm ruh zaten sizi kendine çeker. Şimdilerde esnaflık zorlaştı. Zor oyunu bozdu. Ticarete faiz girdi, çarşılar üryân oldu, bereket gitti…

Size şehrimizin nadide kalmış zanaatkârlarından, takdirle eli öpülesi esnaflarından biri olan Abidin Usta’dan bahsedeyim.

Ayakkabıcılar Çarşısı merkezinde yer alan tarihi Orta Camii’nin (1752) altında ayakkabı tamirciliği yapıyor Abidin Usta. Yaklaşık kırk yıldır ayakkabı tamiri yaptığı cami altındaki ekmek teknesinin genişliğinin tamamı bir buçuk metrekare. Hayır, yanlış okumadınız. Hepi topu 1 buçuk m2. Tavan yüksekliği bir metreyi biraz geçen dükkânda el emeğiyle “helal lokma” kazanan Abidin Usta (Uzun), 1946’da Sinanoğlu’nda doğmuş. Elli yedi senedir esnaflık yapıyor. Babası Bulgaristan, annesi de Trakya göçmeni.

Kısa filmlere, belgesellere, sinema dalında yüksek lisans tezlerine konu olmuş ayakkabı ustamız Abidin Usta’nın zanaatkârlığı, Anadolu Ajansı’nın da ilgisini çekmiş, çekilen belgesel TRT’de gösterilmiş.

Sakarya’da Orta Camii ve çarşısı; altıyla, üstüyle, civarıyla ruhların cevelân ettiği kadîm kültürümüzün, esnaflık medeniyetimizin mirasıdır. Abidin Usta’yı ziyaret ederek çay eşliğinde çarşıya dair hatıralarını dinlerseniz, ne demek istediğimi anlarsınız.

Kıyasıya rekabetle, sadece paraya ve güce tapan Kapitalist ticaret anlayışına karşın Anadolu’nun birçok kasabasında, meselâ Mudurnu’da halen sürdürülen Ahilikteki “Çarşı Duası” kadîm köklerimizi bizlere hatırlatmaya devam ediyor. Buyurunuz okuyalım:

Ey Allah’ım! Bizleri haramlardan uzak eyle, dünya ve ahirette güzel sona ulaştır. Başkalarına el açtırma, alan değil veren el olmayı bizlere nasip eyle. Senin emirlerine karşı gelmekten bizleri muhafaza eyle. Bize doğru yolu göster. Bizleri darlıktan, bereketsizlikten, aldanmaktan, aldatmaktan, hak yemekten ve kul hakkına girmekten koru. Bizleri açlık, yokluk, kıtlık, kuraklık ve her türlü felaketten muhafaza eyle. Bizlere kanaat etmeyi, gönlü zengin gözü tok olabilmeyi ve hayırda yarışmayı nasip eyle. Ey Rabbimiz! Rızkımız gökte ise yere indir, yer altında ise yeryüzüne çıkar, uzakta ise yakınlaştır, zorsa kolaylaştır. Rızkımızı temiz ve helalinden eyle ve rızkımıza erişebilmeyi bize kolaylaştır. Bizleri nefsine uyarak kötülük isteyenlerden eyleme. İşlerimizi hayırlı ve bereketli eyle. Bizleri alırken satanı gözeten, satarken alanı gözeten, ölçüye ve tartıya dikkat eden sözüne ve işine güvenilir, emin kimselerden eyle.

Bizleri başkalarına faydalı olan ve ilmiyle amel edenlerden eyle. İsraftan, cimrilikten, azgınlıktan, korkaklıktan, acizlikten, tembellikten, ahlaksızlıktan ve haddi aşmaktan sana sığınırız. Âmin.”

Abidin Usta diyor ki: “Orta Camii İmamı, Cuma günleri salâ verildikten hemen sonra Ahilik Duası yapsın. Müşterilerle birlikte çarşı esnafları olarak hep birlikte âmin diyelim. Ahilik geleneği Adapazarı’nda da yaşatılsın.

Müftü Mehmet Âşık Bey’e emaneti iletmiş olayım. Ön ayak olursa iyi olur. Kadîm bir İslam geleneği Adapazarı’nda ihyâ edilmiş olur.