“İtminan” kalbin durulmasıdır. Yatışmış, huzur bulmuş, tatmin olmuş anlamlarına gelen “Nefs-i Mutmainne”, mülhime makamından sonra gelir ve nefs mertebelerinin dördüncüsüdür. Bu mertebeye ulaşan nefs; artık kötülük emretmez.
“Ey mutmain (itminana ulaşan) nefs. Sen Allah'tan ve O da senden razı olarak Rabb'ine dön! Kullarımın arasına gir! Cennetime gir! " (Fecr Sûresi. 89/27-30)
Daha önceki yazılarımda zikrettiğim ilk üç mertebedeki nefse verilmeyen “Cennet müjdesi” mutmain nefse verilmiştir. Bu ayeti iki şekilde anlamak mümkündür. İlki, Allah o kişiye ahiret hayatında cenneti müjdelemiştir. İkincisi de; yaşarken ulaştığı mutmainne mertebesi sebebiyle, kişinin dünya hayatı yaşarken cennete dönüşmüştür. Allah’ın nârı da, nuru da hoş olmuştur. Celâl tecellisi de cemâl tecellisi de bir olmuştur. Sanki ölmeden önce cennete girmiş gibi rıza ve şükür makamına ermiştir. Nefs-i Mutmainne, kurtulmuştur. Hakiki ve kuvvetli bir imanın lezzetini kalbinde hisseden; huzur, sekînet ve itminana ulaşmış nefstir. Kalp, Zikrullah bereketiyle şüphe ve tereddütlerden arınmış, her an rıza, hamd ve şükür hâlindedir.
Mutmain mertebesindeki her kişi; farkında olsun ya da olmasın doğrudan Allah’ın hitabına muhataptır. Bu sebeple kişi ne yapıp edip manevi hastalıklardan kurtularak bu Rabbânî müjdeye nail olabilmek için gayret etmelidir.
Bu mertebede kötü ve çirkin vasıfların kökü kurumuş, kötü ahlak iyi ahlaka tebdil olmuştur. Peygamber Efendimiz’in (sav) ahlakı kişide görülmeye başlar. Kulun kalbi; sabır, tevekkül, teslimiyet ve rıza ile taçlanır.
İmam-ı Rabbânî Hazretleri: “Nefs-i mutmainneye kadar yapılan ibadetler ve kulluk, taklidîdir. Nefs-i mutmainnede ise bunlar taklitten tahkîke dönüşür.” buyurmuştur.
Nefs-i Mutmainne’nin sıfatları, güzel ahlak, tevazu ve ihlastır. Kanaat, cömertlik, şecaat, iffet sahibidir. İbadet etmeye üşenmez tam tersine ibadetten manevi zevk alır. İyiliği terk etmekten ve kötülüğe dönmekten korkar. Zikri, “Hakk”tır. Seyri, meallahtır. Âlemi, lâhuttur. Mahalli, sırdır. Hali, Allah’ın sıfatlarının tecellisidir. Makamı, hakikattir. Rengi, yeşildir.
Bu mertebede kişi “mâsiva” denilen eşyanın (yaratılan her şey) hakikatini idrak ederek, eşyanın Hakk’la, Hakk’ın da ilahi isimleriyle irtibatını anlar, idrak eder. Âlem-mevcud-Hakk üçlüsünün tümünün tek bir Zâta dayandığını (lâ mevcude illallah) anlar.
Bu makam için Hz. Ali (kv) şöyle buyurmuştur: “Bu mertebenin seyri “Nerede olsanız O sizinle beraberdir” (Hadîd Sûresi. 57/4) buyurduğu gibidir.
Peygamber Efendimiz’in (sav) ihsân makamı olarak işaret ettiği “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir” hatırlatması ve Allah’ın “Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf Sûresi. 50/16) ayetinin anlamını tefekkür ederek Allah’la beraber olup, O’nun huzurunda esmâ ve sıfatlarını müşahede etmektir. “Hakk Hakk ya Hakk” zikrine çokça devem eden kişi, umulur ki bir üst mertebeye yükselir.
Nefs-i Mutmainne mertebesinde kişi rüyada kendini ölmüş görür. Kendi cenazesini, kendi kabrini, kabre konulduğunu veya cenaze namazının kılındığını görür. Tam müsemma rüyası ise Peygamber Efendimiz’i (sav) rüyada veya yakaza halinde görmesidir.
Ölmeden önce ölünüz sırrı sebebiyle, bu mertebede ölüm hakikati hali zuhur eder. Nefs-i Mutmainne sarp bir yokuşu tırmanmak gibidir. Seyr-u suluktaki en zor nefs mertebesidir.
(Konu devam edecek)