İnsan nefsi potansiyel iki kuvvete sahiptir. İlki, kötülük yapma kudretidir. İkincisi de takvaya ulaşarak iyilik yapma kudreti.

 “Nefse ve ona düzen verene; Ona kötü ve iyi olma yeteneklerini yerleştirene ki, Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere boğan da ziyan etmiştir.” (Şems Sûresi. 91/6-10)

Mutu kable en temûtu / Ölmeden önce ölünüz” sırrına ulaşıp nefsini kâmil eden meleklerden üstün olur. Nefsini kötü ahlakın esiri eden de hayvanlardan aşağı düşer. Peygamber Efendimiz (sav) “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurdu. Nefsi arındırmaktan murad, sahip olduğumuz kötü huyları (ahlak-ı zemîme) güzel huylara (ahlak-ı hamide) tebdil etmek, çevirmektir.

Nefs-i Emmâre; kâfirler, münafıklar, müşrikler ve facirlerle ortak nefs mertebesidir. Günahlara dalmış bir Müslümanın nefsiyle bir Gayr-i Müslim nefsinin aynı mertebede olması manen çok tehlikelidir. Peygamber’e (sav) iman eden bir Müslümanın nefs-i emmâreden acil olarak kurtulması gerekir.

Nefs-i Emmâre insan bedenini ele geçiren,  sadece kötülük telkin eden, kötülük emreden süflî/ aşağılık nefs demektir. Bu sıfata hâiz olan nefsin yegâne maksadı, hevâ ve heveslerini –bir hayvan gibi- ölçüsüzce tatmin etmektir. İbadet etmeyen, şeytanın esîri olmuş; keyfine, zevkine, günaha düşkün olan nefstir.

En alt mertebedeki kötülük emreden nefsin sıfatıyla ilgili Kur’an’da: “Muhakkak ki nefs, kötülüğü şiddetle emreder.” (Yûsuf Sûresi. 12/53) buyurulur.

Nefs-i emmâre mertebesinde nefs, ruhu esir alınca insanlık sıfatı kaybolup, hayvanlık sıfatı hâkim olur. Hırs, tamah, dünya sevgisi, yalan, gıybet, cimrilik, cehalet, kibir, riya, şehvet, hased, gazap gibi kötü huylar ortaya çıkar. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Mücahid, nefsine karşı cihâd eden kimsedir.” (Tirmizî, Fezâilu’l-Cihâd, 2; Ahmed, VI, 20)

Her nefs mertebesinin insan vücudunda bir âlemi, bir seyri, bir mahalli, bir müşahedesi, bir ismi, bir kokusu, bir nuru(rengi) vardır. Nefs-i emmarenin mekânı sadr/göğüstür. Seyri ilallah’tır. Rengi mavidir. Perdeleri karanlıktır. (zulmanî)

Nefs-i emmârenin ilacı öncelikle Allah’a tevbe etmek ve günahları terk etmektir. Şifası da Kelime-i Tevhid zikridir. La ilahe illallah zikrini çok söyleyen umulur ki nefsini bir üst mertebeye yükseltir.

Ne yazık ki hayatın hızlı temposuna aldanıp Allah’ın adını anmayı bile unutuyoruz. Kalplerimiz katılaştı. Merhametimiz, iyiliklerimiz, şükrümüz, ibadetimiz eksildi. Oysaki Ahmed Amiş Efendi’nin tavsiyesi ne güzeldir: “Kalplerin şifası üç şeyde gizlidir. Kelamullah, Zikrullah ve Hakk sohbeti” 

Düşmanı dışarıda arıyor gibiyiz. Hâlbuki gerçek düşman içimizde gizli. Kusur kimseye ait değil. Gaflet ve kusur bizim içimizde.

Nefsin tüm mertebelerini çok iyi bilen Hz. Mevlânâ şöyle diyor: “Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Mûsâ da, Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar, senin varlığına gizlenmiş, senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düş­man olan bu iki kişiyi kendinde ara!”

Allah bizleri nefsimizin şerrinden muhafaza eylesin. Tevhidin bereketine ve sırrına vakıf olmayı lutfeylesin.

(Konu devam edecek)