Yazar Taha Kılınç’ın ilimizde verdiği seminer esnasında ifade ettiği “Kudüs bizim neyimiz olur?” sorusuyla bitirdiğim yazı üzerinden işaret ettiğim hassas konuyu şimdi ele alalım.

Namaz yönü olarak ilk kıblenin Mescid-i Aksa olması bile, tarihen Kudüs’ün manevi mirasına ortak olduğumuzu hatırlatır bizlere. Kur’ân ve sünnetle – kıyamete kadar- “üç belde/ üç mescid” kutsal ilan edilmiştir.    

1.Mekke/ Mescid-i Haram - Kâbe

2.Medine/ Mescid-i Nebevî - Kubbetu’l Hadra

3.Kudüs/ Mescid-i Aksâ – Beyt-i Makdis.

Miracın gerçekleştiği Mescid-i Aksa ve çevresiyle ilgili nazil olan ayet: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsrâ Sûresi. 17/1)

Ebu Zer (ra) rivayet etti:  “Ya Rasûlallah! Yeryüzünde ilk kurulan mescit hangisidir?” dedim. “Mescid-i Haram’dır” buyurdu. “Sonra hangisidir?” diye sordum. O, “Mescid-i Aksa’dır” buyurdu. “Bunların arasında ne kadar zaman vardır? dedim. “Kırk yıl vardır” buyurdu. (Müslim, Mesacid, 2 )

***

Kudüs, kimilerine göre siyaseten kullanışlı bir maniveladan ibaret… Şia devleti İran’ın “hamaset dolu” İsrail düşmanlığı, balona benzeyen slogandan ibaret. Kudüs davasını “söylem” tekelinde tutmaya çalışan İran; fiziki olarak bölgeye daha yakın olan Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün’deki legal/illegal yapılarla Mescid-i Aksâ’nın kaderi üzerinden PR devşirmek konusunda oldukça aktif. 

Kudüs hakkında dönem dönem “cihad” ilan eden İran, bir yandan Hz. Hüseyin ve ehl-i Beyt için ağıtlar yakarken, diğer yandan da XIV asırdır “ehl-i sünnet” beldesi Bağdat’ı “Şii” rengine dönüştürmeye başladı. Irak, Suriye ve Lübnan’da siyasete hâkim olmak için demografik yapıyı kullanan İran, şimdi de Müslüman Azerbaycan yerine, Ortodoks Ermenistan’ın safında yer alıyor. Oldukça garip görünen uluslararası reel politik dengesinde İran bizim için büyük bir soru işaretidir.

İnsanlık tarihini bünyesinde özetleyen bölge, Hz. Musa’nın kavmi İsrail Oğullarının (Benî İsrâil) başlangıç noktasıdır. Hz. Davud, Hz. Süleyman ve birçok peygamberin (asm) kadem bastığı kutsal topraklar Hz. İsa’nın (as) yeryüzüne inmesiyle, kıyamet sahnesinin de başlangıç noktası olacaktır.

Yazı başlığındaki sorunun cevabı nereden baktığınıza, ontolojik olarak nerede durduğunuza bağlı. Kudüs; kimine göre savaş meydanı, kimine göre instagram sayfasını selfie fotoğrafla süsleyen turistik bir bölge…

Batılı kaynakların “Armageddon”, bizim de “Melhâme-i Kübrâ” dediğimiz “Kıyamet Savaşı” buradan yayılacak dünyaya. Kudüs’le olan imtihanımız, esrarlı bir şekilde büyük bir gafleti de içinde barındırıyor aynı zamanda…

Heyecanlı genç Müslümanlar, Mescid-i Aksa ile Kudüs’le yatıp kalkarken, nefs-i emmâreden ilk kurtarmaları gereken kalplerini unutuyorlar. Bizim safımız Kudüs’ten yanadır lakin sadece Kudüs’ü kurtarmak gibi bir vazifemiz olmadığını da âcizane hatırlatmış olayım.

Şüphesiz ki, Kudüs Allah’ın mübarek kıldığı bir beldedir. Kudüs davasını dert edinmek en herkesin başımızın üzerinde yeri vardır.    

Peygamber’in (sav) azatlısı Meymune (r.anha): “Ya Rasulallah! Beyt-i Makdis’e gidip gitmeme hakkında bize ne buyurursunuz?’’ dedi. Allah Rasûlu: ‘’Gidin ve orada namaz kılın!’’ diye cevap verir. Fakat o zaman orada (Bizans ile Persler arasında) savaş vardı ve bunu dikkate alan Peygamber aleyhissalatu vesselam efendilerimiz şöyle buyurdu: ‘’Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılmazsanız, oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!’’ buyurdu.’’ (Ebu Davud, Salat, 14)

Kudüs’e giden bir arkadaşınız olursa Rasulullah’ın (sav) tavsiyesini hatırlatayım. Beyt-i Makdis’in kandil yağı niyetine, elektrik gideri için sadaka göndermenizi tavsiye ederim.