Bana göre kölelik iki türlüdür. Bedeni ve fikri kölelik.
Bedeni kölelikten başlarsak, kölelik; toprak, hayvan gibi iktisadi kaynakları elinde tutan insanın, kendi imkanlarını aşan işleri gördürmek üzere ihtiyaç duyduğu fiziki iş gücünü tedarik etme biçimi olarak da adlandırılabilir. Söz konusu bu iş gücünü sağlayabilmek amacıyla kullanılan köleler tarih boyunca alınıp satılabilen, üzerlerinde tasarruf hakkının kurulabilmesi için gerektiğinde doğrudan şiddete maruz kalabilen, değeri artan veya azalan varlıklar olarak görülmüşlerdir. Kısacası kölelik, binlerce yıllık mazisi ile insanın kendi ırkını en acımasız bir şekilde sömürdüğü çok eski bir gelenek yahut kökleşmiş bir kurumdur.
21. yüzyılın modern dünyasına gelindiğinde tarihin derinliklerinde kalması gerektiği düşünülen kölelik ve köleci anlayışın varlığını farklı kimliklere ve şekillere bürünerek hâlâ sürdürdüğü görülmektedir.
Çoğunlukla ekonomik çaresizliğe dayalı olarak beliren modern kölelik, klasik kölelikten farklı olarak devlet kontrolünde, sistematik bir kurum olarak değil ama yeraltı örgütleri, gayri insani toplumsal alışkanlıklar ve acımasız ekonomik uygulamalar eliyle devam etmektedir.
21. Yüzyıla gelindiğinde coğrafi şartların değişmesi, seyahat imkanlarının genişlemesi, insanın yerini makinelerin alması bedeni köleliğin maliyetinin artması sonucu bir takım insani sebepler öne sürülerek bedeni kölelik kaldırılmıştır.
Sözde bedeni kölelik kaldırılmış gibi yapmak için fazla mesaiye gerek yoktu. Sadece ayak, el bileklerine, boyunlara takılan köle halkalarını görünmez yapmak yetti.
Aslında kaldırılmış bir şey yoktu.
Dünyayı idare edenler kendilerinin üretme mantığı yerine başka milletlerin üretimini gasp etmeyi daha ucuz olan fikri köleliği ön plana çıkararak sağlamaya çalışmaktadırlar. Buna ev aletlerinin yaygınlaştırma ile başladılar. Buzdolabı, çamaşır makinesi muhtelif türde ütü gibi sayamayacağımız bir sürü sözde hayatı kolaylaştırıcı makineler. Çünkü kölelerine daha fazla çalışmaları ve üretmeleri için zamanı genişletmeleri lazımdı. Yemeklerini yapmaları için harcayacakları zamanı fast food adı altında hazır yemekle hallettiler. Yalnız erkeklerin katkıları yetmeyince kadınlar ekonomik özgürlük adı altında iş hayatında yer aldırıldı. Evdeki yaşlılarında çalışanların çocuklarına bakma mecburiyetleri doğdu. Dolaylı olarak herkes iş hayatında... Düşünmeye, okumaya, fikri tartışmaya girmeye, dinlenmeye ne zaman bıraktılar ne de hal.
Kadınların ekonomik özgürlükleri adı altında evlerde huzursuzluğun ana kaynağını kaynatmak kolaylaştı. Bana göre kadınları erkeklerden daha fazla köleleştirdiler. Kadınlar sadece ev işleri ve çocuk büyütmek gibi memleketin istikbalini sağlayan öğretmenlik işlerinden alınıp üretime katkı sağlayan birer makineye dönüştürüldü.
Sözde kazanılmış gibi gösterilen paraları da enflasyonla çaldılar. Bu yorgun beyinleri istedikleri gibi yönetebilmek için önce İZM leri çoğalttılar. Sonra dini bir moda gibi gösterip İZM’ciler tarafından cemiyetlerden dışlanan ve ötekileştirilen gurubu dizayn ettiler. Ayrı bir moda bunun başlangıcı idi. Sıra inançları ile yaşamaya çalışan toplumu köyden alıp şehre taşıyıp giderlerini çoğaltıp alışkanlıklarını tamamen dizayn edip şehir kölelerini meydana getirdiler. Bundan nasıl kurtuluruz diye yeni bir mekanizma düşüneceğimize çok çabuk teslim olduk.
Sonuç da meydanda...
Biz gene değiştiremeyeceğimiz konularla uğraşırken daha nasıl köleleştirileceğimizi onlara bırakalım mı?