“KOLAYLAŞTIRINIZ ZORLAŞTIRMAYINIZ, MÜJDELEYİNİZ ÜRKÜTMEYİNİZ”
(PEYGAMBERİM.)
Bu hadisi şerifte iki emir ve iki de nehiy vardır. Tek tek ele alacak olursak;
1- Kolaylaştırınız
Dinin kolaylık prensibi üzerine kurulduğu esasını unutmayalım. Uygulanabilir bir din ile sorumlu tutulduk. İbadetler asıl olan bir madde de “gücün yetebilmesidir” Kişi gücünün yettiğinden sorumludur. Laikin nefsin esiri olanlar gücünün farkında olmayabilirler.
2- Zorlaştırmayınız
Muhatabı ve zamanı tanımadan yapılan tebliğler sonuç alma bakımından sıkıntı getirebilirler. İnsanı zorlukla imtihan etmek Rabbimizin şanından değildir. Özel durumlar daima dikkate alınmalıdır. Toptancılıktan sakınmalıdır. Ruhsatında bazen azimet sayıldığını unutmamalıdır.
3- Müjdeleyiniz
İman müjdedir. Salih amellerde müjdenin birer hediyesidir. İnsanları teşvik etmeli, imrendirmeli, sevdirmeli ve ödülle istekli hale döndürmelidir. Geleceğin mutlu haberlerini öğretmeli, kazançlı çıkacağımızı haberdar etmelidir.
4- Nefret ettirmeyiniz
Uzaklaştırıcı, bıktırıcı, ürkütücü söylem ve eylemlerden sakınmalıdır. Zira iman fıtrata uygun bir tasdik ve amelde sonucu faydalı bir eylem olduğundan nefret ile bunlara ulaşmak mümkün değildir. Sevgi ameli kolaylaştırırken, nefret ise kolayı dahi zorlaştırır.
Hayatı kolaylaştırmak her konuda olunca o toplum yaşamın sevincini hisseder. Her insana her durumu kolaylaştırıp, nefret ettirmemeliyiz. Örnek olarak; eğitimi kolaylaştırmalı, trafiği, ticareti, aile ilişkilerini, dostluğu ve insana ve diğer canlılara dair ne varsa kolaylaştırmalıyız.
NEFSİM, BENİM DERDİM
Yazının başlığını “heva” olarak da değiştirebiliriz. Arzu, istek, benlik, tutku, boş anlamlarına gelen heva, insanın en büyük problemidir. Bu hastalık her türlü marazdan daha tehlikelidir. Bedeni değil imanı öldürücüdür.
İnsan hevasıyla imtihana tutulmuştur. Hevayı tanımayan kendisini tanıyamaz.
Bu gün birçoğumuz namazın farz olduğunu biliriz, inanırız fakat bir türlü eda edemeyiz. Sebebi mi, nefis terbiyesini başaramayışımızdır. Nefsimizi arındırmadıktan sonra okusak ne olur, anlatsak ve dinlesek ne anlamı olur. Hepsi boştur. O nefis ki amele engel olur veya amele gösteriş karıştırır.
Nefsimiz kirlenmiş, onu arındıramamışızdır. Vücudu bir kova su pak ederken, nefsimizi bir türlü pak edememişiz. Hevamız bizi günahtan günaha, heves den hevese sürüklemektedir. Zanna uymuşuz, yanlış tahminlerle öğünmüşüz, kısacası aldanmakta yarışa girmişiz.
Her insana gerçek düşman olarak kendi nefsi yeterken, bunun farkında olamamışız. Nefsimizi ıslah etmeden murada ermek zordur.
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak... N F KISAKÜREK
***********************************************************
Mevlana anlatır ki;
Anasını Öldüren Kişi
Adamın biri bir gün anasını hançerleyerek öldürdü. Bunun üzerine halk başına toplanıp onu azarlamaya
Ananı niçin öldürdün, ne hayırsız evlâtsın! demeye başladılar.
Adam cevap verdi
Anam çok çirkin bir iş yaptı onun için öldürdüm, günahını toprak örtsün. dedi.
Bunun üzerine
Anneni öldüreceğine ona musallat olan adamı öldürseydin, ananı neden öldürdün dediler. Adam
Her gün başka birini öldüreceğime sadece bir kişiyi öldürdüm. Dedi. Kötülüğün kaynağını kuruttum demek istedi.
• Bil ki o kötü huylu ana, fesadı her tarafta açık olan nefsindir.
**************************************************************
NEFSİMİZİ OKŞAMAKTAN VAZGEÇELİM
Köylünün biri, sığırını ahıra bağladı. Gece bir aslan geldi, sığırı yedi, onun yerine oturdu.
Köylü sığırını merak etmişti, onu yoklamak istedi geceleyin ahıra gitti. Sığırını zannederek arslanın vücudunu okşuyor, sırtını kaşıyordu.
Arslan, karnı tok olduğu için sesini çıkarmıyor, köylü için de şöyle düşünüyordu:
- "Eğer hava fazla aydınlık olsaydı, bu adamın korkudan ödü kopardı. Beni böyle küstahça kaşıması, gece vakti kendi sığırı sanmasındandır."
KUR’AN ÖĞRETMENİM MERHABA
Merhum amcacığım Hasan Aydın Kur’an Kursu öğretmeniydi. Onun bir hatırası ile söz e başlamak isterim. Hac dolayısıyla yolculuk esnasında Suriye’de bulunduğu bir anda bir gençle karşılaşır. Genç kıyafeti ve saçı sakalıyla asi bir görüntüye sahiptir.
Amcama sorar siz ne iş yapıyorsunuz. Amcam, Kur’an muallimi olduğunu söyleyince karşısında ki genç bir anda saygılı bir hal ile kendine çeki düzen verir ve amcamın karşısında saygısını ziyadeleştirir. Sebebi ise amcamın Kur’an muallimi olduğunu öğrenmesindendir. İşte bu Kur’ana saygının sınır ötesi bir göstergesidir.
Bir bayan evimizi arar ve amcamın kabrinin adresini sorar. Sebebi ise Kur’an Kursundan hocası olduğu için kabrinde onu ziyaret etmek isteyişidir.
Ey orta öğretimde ki din dersi hocalarım şimdi sizin yeni unvanınız ise “Kur’an Muallimliğidir” mübarek olsun. Sizden Kur’an öğrenenlerin saygı ve duası daima sizinle olacaktır inşallah. Umarım sizde o ders gönlerini hasretle beklemektesinizdir.
“En hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğretendir” Nebi sözünün temsilcileri olabilmek ne büyük bir onurdur. Sizleri gıptayla yad ediyoruz. Umarım zihnen ve materyal olarak hazırlıklarınızı yapıyorsunuzdur.
Kur'ân'ı öğrenenlerin nasıl bir kâr elde ettiklerini Kur'ân şöyle haber veriyor:
'Allah'ın kitabını öğrenip okumaya devam edenler, namazı dos doğru kılanlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık bağışta bulunanlar kat'iyen zarar etmeyecek bir kazanç umarlar. Çünkü Allah onların mükâfatını eksiksiz verir.'
Ukbe bin Âmir, Peygamberimizin (a.s.m.) bir sohbetini şöyle nakleder:
Biz Suffede iken Resulullah (a.s.m.) dışarı çıkıp sorardı:
'Hanginiz bir günah işlemeden ve akrabalık bağını kesmeden Buhtan'a kadar veya Akik'e kadar gidip oradan iri hörgüçlü iki deve getirmesini ister?'
'Yâ Resulallah, biz onu isteriz' dedik.
'Öyle ise sizden biri mescide gider de Celîl ve Azîz olan Allah'ın kitabından iki âyet öğrenir yahut okursa, bunlar onun için iki deveden daha hayırlıdır. Üç âyet, onun için üç deveden daha hayırlıdır. Dört âyet, onun için dört deveden daha hayırlıdır. Bu âyetlerin sayısı aynı şekilde arttıkça, o kadar deveden daha hayırlıdır.'
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Her kim Kur'ân'ı okur da başka birine kendisine verilenden daha üstün bir şey verilmiş olduğu görüşünde bulunursa Allah'ın büyüttüğünü küçük saymış olur."
İşte bu da Kur’an-ı azim’dir…
Onu terk eden kendini terk emiştir
“‘Muallimim’ diyen olmak gerektirir imanlı,
Edebli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı.
Bu dördü olmadan olmaz: vazife, çünkü büyük;” M A ERSOY
PEYGAMBERİM BUYURUR Kİ:
“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana, kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.”
Tirmizî, Zühd 47