İletişimin en yaygın olduğu bir çağda,
Daha doğrusu 21. Yüzyılda, yani “İLETİŞİM ÇAĞINDA” doğru bilgi ve haber almak adeta imkansız hale geldi.
Yazılı ve görsel basın kimin elindeyse, onun istediği yayın yapılıyor, doğrular eğriler, eğriler doğru gösteriliyor.
En yanlış bilgi ve haberler bile doğru olarak gösterilebiliyor, tamamen çarpıtılarak, olduğu gibi değil, istenilen gibi, halkın inanacağı ve kabulleneceği gerekçelerle ambalajlanıp sunuluyor.
Adeta ak kara, kara ak gösterilebiliyor, renkler yer değiştiriyor.
Herkes kendi doğrusunu, kendi kabulünü yayıyor, onun doğru olduğunu, ondan başka doğru olmadığı haberini, algısını, manipülasyonunu birçok kanaldan pompalıyor.
Basında öyle haberlere, belli maksatlara yönelik haberlere rastlıyoruz ki,
Şaşırmamak, “pes doğrusu,” “bu kadar da olmaz” dememek, şaşırmamak, “yahu bu kadar da büyük yalan olur mu” diyerek feryat etmemek mümkün değil.
Bu kadar büyük yalana da milyonların yanında, eğitimli, kariyerli ve akademik titre sahip insanların bile inanabildiğini görüyor, şaşırıyoruz!
Bu yalan ve algılara inanmalarının en büyük sebeplerinden biri de,
Karşıt tarafa, muhalif görüşlere ve kendi sevip onayladıklarının dışındakilere kör ve sağır olması,
Gözünü ve kulağını o tarafa tamamen kapatması, tek tarafı dinlemesi, tek tarafın şırıngalarına açık olmasıdır.
Öyle bir kapatma ki, karşıt görüşlerin, iddia ve haberlerin hiçbirinden haberi olmayan, siz söylediğinizde ilk defa duymuş gibi davranan bir kapatma ve karatma.
Esasen sağır sultanın bile duyduğu şeyler ama, tek bir tarafa gözünü ve kulağını açık tuttuğu, her gün ve her saat aynı haber kaynağını dinleyip okuduğu için, diğer taraftan haber alamamakta, olayın bir başka yönü olduğundan bihaber kalmaktadır.
Oysa doğruyu, doğru haber ve bilgiyi bulmanın yolu; o konuda yayınlanan tüm tarafların bilgi ve haberlerine ya da görgü tanıklarına başvurmak, hepsine göz açmak ve kulak kabartmakla mümkündür.
Farklı fikirleri bir arada buluşturmadan, herkesi ve her tarafı dinlemeden doğruya ulaşmak mümkün değildir.
Haberi getirenin, yayanın ve taşıyanın kimliği, aidiyeti, siyasi duruşu ve çıkarları, haberin doğruluğunu yüzde yüz tesir etmekte, haber ve bilgi girdiği kabın şeklini almaktadır.
Farklı kaplardan su içmedikçe, hangi suyun daha kalite ve lezzette olduğunu anlamak mümkün olmadığı gibi, farklı insanları ve haber kaynaklarını dinlemedikçe de hangisinin doğru olduğunu anlamak mümkün değildir.
Zira, en yanlış bir bilgi ve haber bile, doğru olarak sunulabilmekte, yüzde yüz çarpıtılabilmekte, mağdur zalim, zalim ise mağdur gösterilebilmektedir.
Gelinen nokta da, kendi tarafının yanlışı hiç görülmezken, karşı tarafın yanlışına bin kadar ilave ile inanılmakta, bir taraf tamamen masum olurken, diğer taraf zalimin ötesinde hain olmakta, satılmış olarak nitelendirilmekte, vasıflandırılmaktadır.
Bu bakış ve anlayışla, bir adım ileri gidilemeyeceği, sıkıntı ve belalardan kurtulmanın mümkün olmayacağı, senelerin boşuna heder edileceği gün gibi aşikardır.
Zaten öyle olmakta, kısır bir döngü sürüp gitmektedir.
“Aynı tas aynı hamam” tekrar tekrar yaşanmaktadır.
Oysa Yüce Yaradan Hucurat Suresi, 6.Ayette:” Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın” demekte, bizleri ikaz etmektedir.
Yine Yüce Mevla Maide Suresi, 8. Ayette: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır” demekte,
Yalan haber ve bilginin de, adaletsizliğe sevk ettiği gerçeğini hatırlatmaktadır.
Hususen Müslümanlar olarak, bu hususa çok dikkat etmek, bir tarafa gözümüz ve kulağımızı sonuna kadar açarken,
Diğer tarafa tamamen kör ve sağır olma durumuna asla düşmemeliyiz.
Çok acıdır ki, Müslümanlar bir tarafa kör ve sağır olmada zirveyi yaşamakta,
BİZİMKİ ne yaparsa, ne derse desin MELEK, KARŞI TARAF ne yaparsa, ne derse desin ŞEYTAN olarak görülmekte,
Karşıta her türlü yafta yakıştırılabilmekte, zalim, hain, satılmış, Ermeni, Rum, Yahudi, dönme, kıripto, ajan ve benzeri her türlü sıfat, hiç tereddüt etmeden ve vicdanları sızlatmadan yapıştırılabilmektedir.
Bu da yakıştırana ve yapıştırana hiçbir şey kazandırmadığı gibi,
Kendi cenahına, millete ve ümmete zerre yarar sağlamamakta,
Doğrudan ülke birlik ve kardeşliğine dinamit olmakta, emperyalizme ziyonizme direk hizmet olarak gitmektedir.
Çare ve çözüm; her tarafı dinlemek, hususen muhaliflerin sesine kulak vererek, akıl ve vicdan süzgecini kullandıktan sonra karar verilmelidir.
Dahası, çok araştırmak, birçok kaynağa başvurmak, çölde su arar gibi bir arayışa ve seçiciliğe sahip olmak, tetkik etrmeden inanmamaktır.
Farklı fikir ve haberleri bir araya getirmeden, hakikate, doğruya ulaşmak mümkün değildir.
“BÂRİKA-İ ( parlak )HAKİKAT, MÜSÂDEME-İ ( çatışma ) EFKÂRDAN ( dü-şünce, fikir ) DOĞAR!" sözü de bu gerçeği ortaya koymaktadır.