Bakmayın şaşkın zamanlardan geçtiğimize kör topal. Sahiden hem kör hem de topaldık. Öle öle geldik buralara. Ege'nin lacivert denizinde kaldı gözlerimiz, yemyeşil Balkan kırlarında. Bacaklarımız kollarımız, Sina çölünde, Yemen'de, Sarıkamış'ta.

Kim bununla alay eden?

Kim söylüyor kolay olduğunu?

Gitsin Ulus'ta, Hacı Bayram Veli'nin eteğindeki birinci meclise baksın.

Tevazu mu sadece?

Elimizden gelen oydu, amenna. Fakat manası çatısının boyundan büyüktür. Nerden biliyoruz? Yüzyıla kalmadan gerçek boyutlarıyla belirdi o mütevazı meclisin evladı bina. Beştepe'de.

Kahramanlık kadar hiçbir işi yarım bırakmamak da huydur bizde.

Küçümseme.

Senin hikayendir.

Bin yıldır yazılıp duruyor.

Ulus'taki taş bina niye değerli sanıyorsun?

Padişahı kovdun diye mi? Milleti padişah yaptın diye mi?

İyi düşün!

3 odalı evini taşısan bir kamyonetin arkasında, afallarsın. Günler sürer tencerenin tavanın, elbisenin ayakkabının yerini bulmak. Biz ülkelerden taşındık. İmar ettiğimiz, abad ettiğimiz topraklardan. Eserlerimizi tamire yetişemiyoruz. Bin yıl bahçesini çiçek açtırdığımız ülkeler bırakıp geldik. Tenceremiz tavamız bile yoktu. Elbisemiz ayakkabımız.

Gel gör ki, kahramanlık bir kere yapmak değildir bizde, yine yapmaktır.

İşte devran döndü, sabır meyve verdi, bahçıvanın torunu da bahçıvan çıktı.

İnsan kendi bahçesinde açan çiçeğe küser mi? Hele kendi elleriyle diktiği!

Türkiye Cumhuriyeti'ne laf ederken iyi düşünmeli.

Mete Han'ın, Fatih'in, Yavuz'un, Mustafa Kemal'in koltuğunda oturan, masasında çalışan yalnız Erdoğan mı kalacaktır?

Kahramanlık alışkanlıktır bizde.

Hiçbir işi yarım bırakmamak da.

Bunu düşünmeli. İyi düşünmeli.

Biz büyük bir milletiz. Biz büyük bir nehiriz. Türkiye bu büyük nehrin derin yatağında kıvrıla kıvrıla akar gider, korkmayın. Damla damla aynı sudanız. Birlikte yaşamaya devam edeceğiz.

En son 80'de yapmışlardı pis bir darbe. 12 Eylül'de 12 yaşımda yoktum daha. Fakat hatırlıyorum. Karanlıktı memleket, yemeğe çiçek yağı yoktu, yakmaya gaz yağı. Mum yoktu bakkalda. Anarşi gitti terör geldi. Milleti bir rahat bırakmadılar. Baskı, zulüm, fakirlik, faili meçhuller. Birşey diyecek olsak, irtica geliyor diyorlardı. Ne irtica geliyordu ne huzur. 28 Şubat'a kadar sürdü palaskanın, kasaturanın melaneti. Bu garip millete höt zötün tarihi elbet çok eskidir. Tanzimattan beri itilip kakılmıştır dedelerin, babaların. Geriye gitme o kadar. 15 Temmuz'da senin çocuğuna da yaşattılar tanklı tüfekli rezil bir gece.

Bizden sonrakilerin, bizden ve bizden öncekilerden farkı şudur.

15 Temmuz çocukları, Çanakkale'nin, Dumlupınar'ın masal olmadığını gözleriyle gördüler. Babaları top mermisini sırtlayan Seyid Onbaşı'nın kanındanmış. İşte tuttu büktü koca tankın namlusunu. Anneleri birer Nene Hatun. Saçları rüzgarda uça uça başörtüsünü bayrak gibi taşıyan kardeşlerine omuz verdiler.

Sen hiç bu milletin geriye gittiğini gördün mü?

Sen hiç Türkiye'nin geriye gittiğini gördün mü?

Bak bakalım Ulus'taki meclis binasına. Bir de Beştepe'ye bak. Geldiğimiz yerlerden haberin yok mu? İleri bak. Padişahı kovmadık. Milleti padişah yaptık. Bugün Erdoğan yarın senin çocuğun. Sıra devletini şahane yapmakta. Çocuğuna tarihi sen yazacaksın demen lazım. Ufukta çocuklarının güzel ülkesi var. Görmüyor musun?

Kahramanlık alışkanlıktır bizde.

Hiçbir işi yarım bırakmayız üstelik.

Destan dediğin yüzyıla kalmaz yeniden yazılır.

(15 Temmuz destanını kanıyla yazan şehitlerimize, gazilerimize hürmetle. Meydanları dolduran aziz milletimize şükranla. 15 Temmuz'da meydanı boş bırakmadık. Destana masal diyenlerin de vatanına, namusuna sahip çıkmak için yine aynı yerde olacağız. Sakarya Meydan Muhasebesi her yıl yeniden yapılacak.)