Anadolu’nun mayası sayılan kadîm irfân felsefesini dünya çapında temsil eden Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ı tanıdığımda kırk yaşında ve hayatımın dönüm noktasındaydım. Kalbim huzursuz, aklım karışıktı. A’râftaydım.
Yıllar önceydi. Üsküdar Doğancılar’da H yayınevinin açılışında yaptığı sohbetle tanıdım kendisini. Şimdi geriye doğru baktığımda Allah’a şükrediyorum. İyi ki değerli büyüğümüz, Mahmud Erol Kılıç’ı tanımışım.
Onunla tanıştığım günlerde, alabildiğine geniş olan şu yalan dünyada kalbim daralıyor, iç huzursuzluğum artarak devam ediyordu. Benliğimi kaplayan hüznüme çare arıyordum. Tabiri caizse kendimi daracık bir berzahta sıkışmış ve çaresiz hissediyordum.
Sohbeti esnasında “Kişinin bütün arayışları ait olduğu yeri bulana kadardır” sözünü duyduğum anda sanki ferahlamıştım: “Evet, bu!” demiştim... Demek ki, henüz yürünecek yolum vardı. Ne aradığımı bilmiyordum lakin aramaya devam etmeliydim. Ta ki, Hz. Pîr Muhyiddîn-i Arabî’nin işaret ettiği mertebeler âlemi içerisinde ait olduğum yeri bulana kadar.
Âlemde hiçbir şey kaybolmazmış. Hiçbir şey kendi kendine olmuyormuş bu âlemde.
Yüreğime su serpen sohbetini dinlerken nedense bir anda “belirsiz geleceğime” dair ümit ve sevinç kaplamıştı kalbimi. Kendime gelmiştim. Âlemde, unutulmuş veya kaybolmuş değildim. “Âlemin sahibi vardır.” Cümlesiyle irkilmiş, hayatımda ilk defa şah damarımdan daha yakın hissetmiştim Rabbimi.
Zâhir ulemâ ile urefâ —âlim/ârif— arasındaki dehşetengiz farkı da o gün anlamıştım.
O güne kadar okuduğum kitapların ruh açlığıma ve kalbimin itminân arayışına cevap vermediğini görüyordum. Arayışım vardı. Sûfi düşünce ilgimi çekiyordu fakat nereden başlayacağımı bilmiyordum.
Mahmud Erol Kılıç’ın yaklaşık bir saat süren sohbetine hayran olmuştum. Anadolu irfanına ait “Zevk-i selîm, akl-i selîm ve kalb-i selîm” düşüncesinin mücessem hali karşımda konuşuyordu. Sohbet bittiğinde kırk yıldır çektiğim fikir çilesi son bulmuş ve kalbim ferahlamıştı sanki.
Sonraki günlerde “Şeyh-i Ekber: İbn-i Arabî Düşüncesine Giriş” kitabı başta olmak üzere tüm eserlerini bir çırpıda okudum.
Birkaç kez rû be rû dinleme fırsatı bulduğum Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’a hassaten müteşekkirim. Prekaz – Balkanlardan Göç Hikâyesi kitabım için takrîz yazarak bendenizi onurlandırdı.
Onunla tanışarak müşerref olduğum günlerde İslam İşbirliği Teşkilatına Üye Ülkeler Parlamentolar Birliği (PUIC, Tahran) Genel Sekreteri’ydi.
Şu anda, IRCICA Genel Direktörü olarak vazife yapan Mahmud Erol Kılıç, uluslararası düzeydeki hizmetleriyle ülkemizi başarıyla temsil eden vitrin yüzüdür. Sahip olduğu irfân nefesiyle Anadolu Ruhu’nun da yüz akıdır.
IRCICA - İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, Uluslararası kültürel işbirliği çerçevesinde İslam dünyasının kültürlerine, düşünce tarihine, sanatlarına ve kültür mirasına ışık tutan hükümetlerarası bir araştırma kuruluşudur.
2019 – 2021 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Endonezya Büyükelçisi olarak vazife yapan Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, İngilizce, Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor. Bugüne kadar 16 telif kitabı, 5 tercüme kitabı ve editörü olduğu 2 kitap yayınlandı. Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nde de ders vermeye devam ediyor.
Yenişehirli Avnî’nin kelâm-ı kibar nefesini hayatına nakşeden, Anadolu irfanı ve kemâl sahibi ârifler. İyi ki varsınız…
“Sanman taleb-i câh etmeye geldik. Biz âleme bir yâr için âh etmeye geldik”
Dünyevî ve uhrevî hiçbir makama kendisinin tâlip olmadığına şâhid olduğum Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’a muhabbetle aşk-ı niyâz ediyor, hayırlı ve uzun ömürler diliyorum.