İbrahim Karagül, ülke sorunlarıyla ilgili zaman zaman insanı derin derin düşündürecek müthiş yazılara imza atıyor…
Yine öyle bir yorumu var, istedim bugün Bizim Bahçe’nin okuyucularıyla paylaşayım…
“Ne o? İkinci 15 Temmuz’a mı hazırlık yapıyorsunuz? Osmanlı’yı yıkanlarla, Türkiye’yi yıkmak için, pazarlık yapıyorsunuz!
Boğaziçi’ndeki bir avuç öğrencinin çok ötesinden bir senaryo, bir hazırlık var. Ucu Atlantik ötesine, Avrupa başkentlerine, terör karargâhlarına uzanan derin bir yapılanma var.
Bunu sadece içerideki muhalif siyasi partilerin ittifakı olarak görmeyin. Bir müdahale cephesi kuruldu. 17-25 Aralık, 15 Temmuz’dan sonra “başka bir format”ta hazırlık var.
Biden’dan sinyal geldikten sonra harekete geçtiler. Örtülü niyet, hesap, hazırlık, açık harekete dönüştürüldü.
Müdahale cephesinde bu sefer kimler var?
Bu cephenin içinde PKK ve DHKP-C gibi terör örgütleri var, 15 Temmuz’u yapan FETÖ’cüler var, bu örgütlerin vesayet altına aldığı siyasi partiler var. CHP var, MHP’den ayrılanlar var. AK Parti’den ayrılan “muhafazakâr İYİ Parti modelleri” var.
Bu cephenin içinde Karabağ’daki Ermenistan, Doğu Akdeniz’deki Yunan-Avrupa ittifakı, Libya’daki Fransa, Suriye ve Irak’taki terör baronları var.
En önemlisi de, bütün bunların arkasında, patronu olarak, “Türkiye’nin yükselişi”ni engellemeyi öncelikli mesele olarak gören Batı bloku var.
15 Temmuz’u tekrarlamak. Bir kez daha deneyecekler!
Bu kadar yaygın bir cephenin tek bir amacı var: Erdoğan’ı devirip Türkiye’yi durdurmak. Daha büyük hedef ise, Türkiye’yi yeniden vesayet altına almak, kontrol alanına çekmek, Anadolu’ya hapsedip teslim almak.
Bu hesap Anadolu’ya geldiğimiz günden bu yana hiç değişmedi. Yüzyıllardır hep aynı kavgayı veriyoruz. 21. yüzyılda bir kez daha en büyük mücadeleyi işte buna karşı vermek zorunda kaldık, kalıyoruz.
Şu an olan; 15 Temmuz’da yapamadıklarını yapma hazırlığıdır. Bir kez daha deneyecekler. Bir kez daha Türkiye’yi vuracaklar. Artık 17-25 Aralık gibi mi olur, 15 Temmuz gibi mi olur, ya da yeni tür bir deneme mi yapılır, göreceğiz.
“Muhafazakâr ihanet.” Türkiye’nin son bin yılıyla savaşıyorlar.
Gezi olayları başarısız olduktan sonra, sol, marjinal çevrelerle, derme çatma yapılarla, etnik ve mezhep kışkırtmalarıyla bunu başaramayacaklarını gördüler.
Hemen FETÖ’yü devreye soktular. Muhafazakâr, İslâmî, yerli bir iktidarın, Türkiye’yi kendi tarih ve güç havzasına döndürmesini ancak “muhafazakâr görünümlü” bir yapı üzerinden sağlayabileceklerini düşündüler.
Çünkü FETÖ güçlüydü, devletin sinir sistemlerine nüfuz etmişti ve yönetimi ABD-İsrail istihbaratının elindeydi. En elverişli yapıydı.
Onunla harekete geçtiler.
MİT kriziyle başladılar. 17-25 Aralık müdahalesiyle devam ettiler. Baktılar olmuyor, 15 Temmuz’da doğrudan saldırıya geçtiler. Savaştıkları Erdoğan’dı. Ama aslında Türkiye ile, Türkiye’nin son bin yılı ile hesaplaşıyorlardı.
Erdoğan tasfiye olacak diye FETÖ ile pazarlığa oturdular.
17-25 Aralık müdahalesi öncesi, Erdoğan karşıtı bütün siyasi partilerle, liderlerle, AK Parti’de olup da FETÖ ile iş tutan herkesle konuştular, pazarlık yaptılar.
Kararları şuydu: Devlet ve ABD, Erdoğan’ı tasfiye edecek. Yeni bir yapı kurulacak. Ve bunu biz kuracağız. Planlar ve pazarlıklar bunun üzerineydi. Görev dağılımları yaptılar. İş bitmişti. İktidarı onlar, Türkiye’yi ABD devralıyordu.
17-25 Aralık öncesi Pensilvanya’ya gidenler, bu pazarlığa oturanların tamamı bugün bu yeni oluşumun, müdahale hazırlığının içinde. Kimler onlar?
O isimler yeniden harekete geçirildi.
İnceden bir istihbarat araştırması yapıp, kimlerin Erdoğan’a karşı FETÖ ile pazarlığa oturduğunu aramaya gerek yok. Bunların yanında Erdoğan’ın en yakınında bulunmuş isimler de var.
Bugün kimlerin nerede olduğuna bakın, hepsini tek tek listelersiniz. Hangi liderlerin, siyasilerin bu görüşmeleri yaptığını, kimlerin talimatla parti kurduğunu, hangi partilere kayyum atandığını, Erdoğan sonrası için kimlerin ne tür görev almayı planladıklarını çözmek artık çok kolay.
Pazarlık ‘kayıtları’ kimin elinde ise patron odur?
O görüşmelerin, konuşmaların, pazarlıkların kayıtları, görüntüleri kimlerin elinde? Devletin elinde olduğunu sanmıyorum. Ama hepsi FETÖ’nün elinde mutlaka var.
Peki, bu kişilerle FETÖ’nün ilişkileri bugün ne seviyede? Kasetler, kayıtlar kimin elindeyse, onun istediği şekilde.
Şu mu oluyor? FETÖ bunlara şunu mu diyor?
“Biz Erdoğan’ı tasfiye edecek, size görevler verecektik başaramadık. Erdoğan, devlet, Türkiye bizi tasfiye etti. Siz hâlâ siyasettesiniz. Biz yok oluyoruz. Biz tasfiye olursak sizi de tasfiye ederiz. O görüşme kayıtlarını ortaya sereriz” mi diyor?
Dört siyasi lider de bu pazarlığı yaptı.
Ya da şunu mu diyor? “15 Temmuz’da son darbeyi vurduk, başaramadık. Türkiye daha da güçlendi. Hazır Biden niyetini belli etmişken, sinyal hatta talimat vermişken, gelin hep beraber bir kez daha deneyelim. Aksi takdirde sadece biz değil, siz de tasfiye olacaksınız.”
Açık söyleyeyim; dört siyasi parti, şu anki liderleri 17-25 Aralık öncesi FETÖ ile pazarlık yaptı. Şu an olan, o pazarlığı ikinci kez gerçekleştirmeye dönük bir kalkışmadır.
Bu siyasi liderlerin ve partilerin, amaca ulaşmak için Türkiye’ye, büyük hedeflerine sırtını dönüp ABD çıkarlarına göre pozisyon almaları, açıktan “Türkiye’ye müdahale et” çağrıları işte bu pazarlığın sonucu.
Dikkat ederseniz, en son 15 Temmuz da başarısız olunca birçokları AK Parti’den ayrıldı, kendilerine gösterilen yeni yerlerine konumlandı.
Osmanlı’yı yıkanlarla, Türkiye’yi yıkmak için, pazarlık mı yapıyorlar?
Osmanlı’yı yıkanlarla pazarlık yürütüyorlar. Bu sefer Türkiye’yi yıkmak için anlaşmalar yapıyorlar.
Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da kimler yenilmiş bugünlerde çıkıyor. Biz; Suriye’de PKK ve DEAŞ ile patronları, Libya’da Fransa, Karabağ’da Ermenistan yenildi sanıyorduk. Akdeniz’de bir çokuluslu ittifakla hesaplaşıyoruz biliyorduk. Zaten de öyleydik.
Sadece onlar yenilmemiş. Bizimkiler de yenilmiş. İçeridekiler de yenilmiş. İçeride ve dışarıda aynı cephe varmış. Biz, Türkiye, çok büyük bir cephe ile, koalisyonla mücadele ediyormuşuz.
“Türkiye’ye müdahale et, el koy” çağrısı yapıyorlar. Böyle bir çirkeflik, arsızlık..
Bunu da biliyorduk ama bu kadar çirkinliğe, çirkefliğe, arsızlığa, bu kadar açıktan içeriden vurmaya, bu kadar ihanete tanık olmayız diye umuyorduk.
Dışarıda neler döndüğünü, nasıl dört bir taraftan çevrelenmek istendiğimizi, bu kuşatmayı yarmakiçin neler yapmamız gerektiğini biliyorduk. Buna göre hareket ediyorduk.
Dışarıdaki zaferlerin intikamını içeride alıyorlar. Rövanş alıyorlar. Örgütleniyorlar. Cepheler kuruyorlar. Terör kapılarını aralandırıyorlar.
“Gel Boğaziçi Üniversitesi’ne el koy” çağrısı yapıyorlar.
“Gel Türkiye’ye müdahale et, el koy” çağrısı yapıyorlar.
“İşgal de etseniz, ülkeyi de parçalasanız kabulümüzdür yeter ki gelin” diyorlar.
Onlar vurdukça biz daha ileri gideceğiz. Böyle olacak, göreceksiniz.
On yıllarca enerjimizi, kaynaklarımızı, insanımızı, ülkemizi içeride, iç kavgalarla tükettik. Bizi Anadolu’ya sıkıştırdılar, her yönden saldırı altında bıraktılar. Fakirliğe, rezilliğe, onursuzluğa mahkûm ettiler. Alay ettiler, itibarımızı kırdılar. Kaynaklarımızı talan ettiler. Ekonomimizi çökertip üç kuruşa mahkûm ettiler.
İlk kez başımızı kaldırıp dünyaya baktık. Sınırlarımızın ötesine, coğrafyamıza baktık. Yeniden başımızı önümüze eğdirmeye çalışıyorlar. Yeniden iç kavgalara, son sonu gelmez terör dalgalarına mahkûm etmek istiyorlar.
Yenilmeyeceğiz. Asla pes etmeyeceğiz. 2023 öncesi bu son müdahaleyi de savuşturacağız. Onlar vurdukça biz daha ileri gideceğiz. Ne yaparlarsa yapsınlar.
Olacak olan budur. Hep birlikte göreceğiz.”
Kalemine yüreğine sağlık diyerek İbrahim Karagül’e sevgi çiçeği “Beyaz güller” gitsin istedik…